ÖZET
İnsanlık tarihinde, her zaman olağanüstü dönemler yaşanmıştır. Covid-19 pandemi krizi de, hiç şüphesiz bu olağanüstü durumlardan bir tanesidir. Her kriz döneminde bazı düşünürlerin ortaya koymuş oldukları görüşler ön plana çıkmaktadır. Foucault eski yazdıklarıyla ön plana çıkarken, Agamben hem eski, hem de günümüzde yazdıklarıyla ön plana çıkmaktadır. Foucault’ya göre, 18.yüzyıl ile birlikte iktidarın bedeni ele alış biçimi değişmiştir. Orta çağda iktidar için suçluyu cezalandırmanın en önemli amacı bedendi. Yani ceza bedene kesilir ve beden öldürülürdü. Modern dönemle birlikte beden amaç olmaktan çıkmış araç haline dönüşmüştür. Bu dönemden sonra Foucault’ya göre, iktidarın amacı bedeni öldürmek değil, tam tersi yaşatmaktır. İktidar biyo-politika adı altında bedene şekil vererek ıslah etmeye ve dizginlemeye çalışmaktadır. İktidarın amacı iktidarını sürdürmek ve meşrulaştırmak için bedenleri istedikleri şekle sokmaktır. Agamben’e göre ise, Antik Yunan’dan bu yana egemen güçler istisna halleri yaratmaktadır. İstisna hali, hukukun askıya alındığını kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Bu dönemde egemen güçler bedenleri çıplak hale getirip onları kurban etmektedirler. Foucault ve Agamben’in belirttiği gibi covid-19 hastalığına yakalanan insanların bedenleri iktidarın müdahalesine açık hale gelmiştir. İktidar onları ıslah edip, diğer bedenlere benzetmeye çalışmaktadır.
ANAHTAR KAVRAMLAR: Covid-19, Biyo-Politika, Çıplak Hayat, Kamp, İktidar, Bilgi, Söylem, Beden
GİRİŞ
Çin’de başlayan kısa sürede bütün dünyada görülen covid-19 pandemi hastalığı ülkeleri, ekonomik, siyasi, sosyal, sağlık vb. gibi problemlerle karşı karşıy
bırakmıştır. İnsanlık, bu hastalığın üstesinden gelebilmek için çok çetin bir savaş vermektedir. Sorun küresel olduğu halde her ülke sorunla mücadele etmek için şu ana kadar görüldüğü itibarıyla ulusal önlemler almaya çalışmaktadır. Bu önlemler beraberinde toplumun gündelik rutinleşmiş eylem ve pratiklerini değiştirmiştir. Hastalığın önüne geçilebilmek için en önemli yol sosyal izolasyon olduğu için iktidarların yaptığı ilk yasaklamalar toplumun içi içe olduğu, sosyal temasının yüksek olduğu parkları, AVM’leri, toplu taşıma araçlarını, kahvehaneleri vb. kamusal mekanları kapatmak oldu. Kamusal alanlar kapatılınca, insanlar için özel alanlar değer kazandı. İnsanlar kendilerini covid-19 salgın hastalığından izole etmek için mahremiyetlerine çekmişlerdir. Virüs hastalığından önce özgürlüğün ve eşitliğin merkezleri olarak görülen kamusal alanlar birden korkunun, paniğin, güvensizliğin ve riskin merkezleri halini almışlardır. İktidarlar toplumu virüsten korumak amacıyla denetimi sıkı tutmakta, insanların özel alanlarını da kontrol etmeye çalışmaktadır. Bu da beraberinde toplumun tamamının denetleneceği riskini getirmektedir.
Foucault’ya göre, biyo iktidar iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi iktidar, bedeni bir makine olarak görüp, bedeni kullanarak üretimi artırmak ister. İktidar bu yöntemle beden üzerinden ekonomik büyümeyi hedefler. İkincisi ise, iktidar nüfusu kontrol etmek için bedenlere şekil verir. İktidarın buradaki amacı bedenlere müdahale edip nüfusu kontrol etmektir. Bizim burada amacımız öncelikle Foucault ve Agamben’in biyo-politika kavramını ele almaktır. Sonra da iktidarların covid-19 krizinden dolayı alınan önlemleri, hastalanan bedenlere uygulanan müdahaleleri biyo-politika üzerinden okumaya çalışmaktır.
Başlıklar
1. “FOUCAULT’YA GÖRE İKTİDAR”
Foucault iktidar kavramını tartışırken iktidar kavramının arkeolojisini yapmaya çalışmaktadır. Ona göre, İlk-kominal toplumdan sonra insan toplulukları kendilerini yönetecek, sınırları çizecek ve onlara liderlik edecek bir güce ihtiyaç duymuşlardır. Orta Asya, Mısır ve Antik Çağ uygarlıklarında görüldüğü gibi önce tanrı ya da tanrı-kralın varlığını yönetim üzerinde egemendi. Bu uygarlıklardan anladığımız iktidar anlayışı ilahi güçlere sahip, sivil yönetimden uzak bir yönetimdir. Feodal dönemle birlikte bu iktidar anlayışı değişmiştir. Toprağın sahibi iktidarın sahibiyle bağlantılı hale gelmiş, bu dönemde iktidar toprağın sahipleri olan, senyör olarak bilinen derebeylik sınıfıdır. Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleriyle birlikte gücünü Kilisenin dinine dayandıran krallar toplum üzerindeki otoritesini kaybetmişlerdir. İktidarın tek merkezciliği sarsılmıştır. İktidar Fransız devrimiyle birlikte toplumu denetleme ve disipline etmek için şekil ve biçim değiştirmiştir (Özdel, 2012: 22).
Foucault’dan önce düşünürler iktidarı, baskı uygulayan toplumu denetlemek için zorla güç kullanan bir olgu olarak tanımlıyorlardı. İktidar görünen, tek bir merkezde konumlanan, toplumu yukardan aşağıya doğru denetleyen bir mekanizma olarak işlemekteydi. Foucault, bu düşünürlerden farklı olarak iktidarı, Deliliğin Tarihi, Hapishanenin Doğuşu ve Cinselliğin Tarihi kitaplarında ele alır. İktidar çözümlemesini ortaya koyarken Bentham’ın modern mimariyi oluştururken tasarladığı “Panaptikon Metaforu” üzerinden tartışır. Panaptikon, Dikdörtgen bir şekilde inşa edilmiş cezaevinin ortasında bulunan bir kuledir. Panaptikon kulesi içerisinde her zaman birilerinin olup olmadığı bilinemez, çünkü camlar siyah olduğu için ön taraftan birilerinin denetleyip denetlemediği görülmez. Mahkûmlar kulenin belirsizliğinden dolayı denetlendiklerini düşündükleri için kendilerine çeki düzen vermeye çalışmaktadırlar (Foucault, 2018: 251-252).
Foucault, panaptikon metaforunu kullanarak diğer düşünürler gibi iktidarın sabit, görünür ve tek merkezden yönetildiği görüşüne katılmaz. Ona göre, iktidar aşağıdan yukarıya doğru işleyen, sabit bir merkezi olmayan ama toplumu her yerden denetleyen bir yapıdır. Foucault’ya göre, güç artık toplumun her tarafına yayılmış, güç yersiz-yurtsuzdur. Ona göre, artık iktidarın gözünün görmediği hiçbir yer yoktur (Bilişli ve Çakmak, 2018: 325). Covid-19 virüs salgınında iktidar, virüs vakalarını tespit edebilmek, vakaları az tutmak için toplumun tamamı üzerinden bir denetim kurmaya çalışmaktadır. Toplumun günlük rutinleşmiş eylemleri olan spor, kahvehane, park, sokaklar, caddeler iktidar tarafından yasaklanmaktadır. İktidar buralarda gördüğü şahıslara ceza vermekte böylece bireyin kamusal alan özgürlüğüne müdahale etmektedir. İktidar bu otoriter kuralları kamusal alanda uygularken denetlemeyi tek bir yerde yapmamaktadır. Kamusal alanlara yerleştirdiği mobese kameralar aracılığıyla toplumu denetlemekte, bu ileri teknoloji sayesinde iktidar alanlara çıkan bireyleri tespit etmektedir. İktidar toplumu denetlemek için kolluk kuvvetlerinin gücünü kullanmamakta, modern teknoloji araçlarını kullanmaktadır. Foucault’nun da belirttiği gibi iktidarın gözünün her yerde olduğunu bize göstermektedir.
Foucault’ya göre, disiplin edici güç, bedeni cezalandırmak yerine ruha yönelerek düşünce ve özgürlükleri kontrol altına alır. Disipline edici iktidarın amacı bedene acı çektirmek değil, bedeni normalleştirmek ve dönüştürmektir. Foucault’ya göre deliler, iktidarın ideolojisinden farklı düşünen bireyler, hastalar ve şişmanların bedenleri tedavi edilip normalleştirmeye çalışılmaktadır. İktidar böylece iktidarı için risk teşkil eden bireyleri ıslah edip, iktidarının ömrünü uzun tutmaya çalışmaktadır (Kalan, 2014: 144). Amerika Birleşik Devletleri, İtalya, İspanya, Fransa ve İngiltere covid-19 virüs salgınıyla mücadelede şimdiye kadar başarısız görünmektedir. Uzmanlar, bu ülkelerin virüsle mücadelede uyguladıkları politikaları geç ve yetersiz olduğunu söylemektedirler. Bu ülkelerde her geçen gün vaka sayıları artmakta, ölüm oranları yüksek seviyelere çıkmaktadır. Bu da beraberinde Foucault’nun da belirttiği gibi iktidarın geleceği için risk teşkil etmektedir. İktidarların geleceği virüs salgınında normalleştirmeye çalışacakları bedenlere bağlıdır. Şu an bile sosyal medyada İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde insanlar, alınan önlemlerin yetersizliğinden dolayı iktidarı eleştirmektedirler.
Virüs pandemi hastalığı ortaya çıktığından bu yana medyadan en çok duyduğumuz kavram filyasyon kelimesi olmaktadır. Filyasyon, bildiğiniz gibi bulaşıcı bir hastalıkla ilgili temas zincirinin taranması işleminin adıdır. İktidar filyasyon yöntemiyle covid-19 virüsüne yakalanan insanın kimlerle temas ettiğini nerelere gittiğini bulmaktadır. İktidar bu yöntemle bireyin özel ve kamusal alanın tamamını gözetim altında tutmaktadır (Cnn Türk, 14.05.2020). Sağlık Bakanı’nın biz hastalarımızı filyasyon yöntemiyle tespit ediyoruz. Açıklaması bize Foucault’nun “iktidarın gözünün her yeri gözetlediğini” çağrıştırmaktadır. Filyasyon yöntemiyle iktidar hastalarının mahremiyet ilişkilerini de denetlediğini belirtmektedir. Bu yöntemden dolayı hastalanan insanlar karantina sürecinde daha önce yaptıkları eylemlerini, gözetlendikleri için düzenlemeye çalışmaktadırlar. Hastalanan insanların sosyal çevresi test sonuçları pozitif çıkmasa dahi, iktidar onları iki hafta filyasyon yöntemiyle denetleyip, kontrol etmektedir. Her zaman bir göz onların üzerinde olduğundan dolayı, iktidar için risk teşkil eden pratiklerden uzak durmaya çalışmaktadırlar.
Bu günlerde olağan üstü bir durumdan geçtiğimizden hiç kimsenin şüphesi yoktur. Bundan dolayı daha önce kabullenemediğimiz bazı gelişmeleri kabul etmek zorunda kalıyoruz. Bugün filyasyon amacıyla akıllı telefonlara çekincesizce yüklenen aplikasyonların gönderdiği GPS sinyallerine kimse itiraz edememekte, çünkü covid-19’la mücadelede çok önemli bir araç olarak görülmektedir. Peki, yarın covid-19 krizi ortadan kalktığında görece özgür ortama ulaştığımızda silmek mümkün olacak mı acaba? Kanaatimce özgür bir ortam geldiğinde de iktidarın bunu devam ettireceğidir (Birikim Güncel, 29.05.2020)
2. ALTHUSSER VE FOUCAULT’DA “ÖZNE” SORUNSALI
Antik Yunan’dan bu yana birçok teorisyen özne’nin ne olduğu sorunsalına karşı yorum yapmışlardır. Ancak 20.yüzyıllarda bazı düşünürlerin özneyi okuma biçimleri diğer düşünürlerden oldukça farklı olmuştur. Hiç şüphesiz Foucault ve Louis Althusser bunlarından ikisidir. Bizim burada amacımız ikisinin özneyi ele alma biçimlerine değinmek, sonra da ikisinin özneyi okuma biçimlerinin karşılaştırmasını yapmaktır. Althusser, özneyi tanımlamadan önce ideolojiyi tanımlamaya çalışmıştır. Althusser bunu yapmaya çalışırken Marksizm’e eleştiriler yöneltmekle birlikte, amacı Marksizm’i daha da ileri taşımaktır. Karl Marks’a göre, ideoloji “yanlış bilinçten” kaynaklı ortaya çıkar. Althusser bu görüşe katılmaz, hatta eleştirir. Ona göre ideoloji, özneyle ilişkili ve özneden bağımsız ele alınamaz. Çünkü ideolojinin taşıyıcısı öznelerdir. İdeolojiler özneler yoluyla kendisini tekrar yeniden üretir. Bu yeniden üretim sürecinin oluşabilmesi için ideolojinin insanların hayatlarının bütününe sızması gerekir. Bundan dolayı ideolojiyi hayali bir şey olarak görmek olanaksızdır. Çünkü ideoloji gerçeğin tam kendisidir (Althusser, 2014: 69). Athusser’e göre, ideoloji somut olarak kendisini devletin ideolojik aygıtlarında bulur. Yani ideolojiyi yaratan cami, okul, kilise, eğitim, medya, hastane, cezaevi vb. gibi devletin kurumlarıdır. İdeoloji, bireylerin boyun eğerek yaşadığı ve gerçek ilişkilerin rastladığı bir şeydir (Althusser, 2014: 80).
Althusser devletin baskı ve ideoloji aygıtları diye ideolojiyi ikiye ayırır. Devlet, ideolojisini topluma anlatmak için önce resmi kurumlarını kullanır. Bunlar başarısız olduğunda iktidarın baskı aygıtı devreye girer. Diğer bir deyişle devletin baskı aygıtı şiddet kullanarak ilerler. Althusser’e göre, devletin baskı aygıtları kamusal alanda, ideolojik aygıtları ise, özel alanda yer almaktadır. Bu bakımdan kiliseler, okullar, sendikalar özel alanlardır. Althusser, bireyin kamusal alanda baskıya maruz kaldığını bilmenin mümkün olduğunu, ancak özel alanda egemen gücün bunu nasıl yaptığının belirsiz olduğunu söylemektedir. Bundan dolayı devletin baskı aygıtının olduğu yerde bireyin direnmesinin mümkün olabileceğini, ideolojik aygıtı devrede olduğunda ise direnmenin imkânsız olduğunu belirtir (Zengin, 2018: 60).
Burjuva toplumlarında birey özerk ve özgür gibi görünse dahi, Althusser’e göre, egemen yapı tarafından bireye özne olma rolü dayatılmaktadır. Başka bir deyişle özneler gerçek değil, üretilmektedir. Kapitalist modern toplum, bireyleri öznelere dönüştürürken, aynı şekilde onların karakteristik özeliklerini de belirler. Ona göre, her toplum kendi ideolojisine uygun bireyler belirler. Yani ideolojiyi kendisinin yeniden üretimini özne gerçekleştirir. Althuser’e göre ideoloji bireylere özne olarak seslenir. Ona göre, ideoloji tanıma ve tanımlama biçimidir (Althusser 2015: 18). Örnek vermek gerekirse sokakta tanıdık bir arkadaşınızı görüp onunla tokalaştığınızda ideolojinin tanıma fonksiyonunu yerine getirmiş olursunuz. Dolayısıyla Althusser’e göre ideolojinin tanıma ritüeli hayatımızın her alanında karşımızda olmaktadır. Yani ideolojinin olabilmesi için bir ötekiye her zaman ihtiyaç vardır. Öteki sayesinde ideoloji kendisini var eder. Özne, ötekinin aynasında kendisini bulur. “Althusser, ideolojinin temel işlevinin bizi tanımlamak, seslenmek olduğunu söyler. İdeolojilerin olmasıyla bireylerin çağrılması aynı şeye tekabül etmektedir. Bir anne’nin çocuğunu seslenmesi aslında ideolojinin özneye seslenmesidir. Ancak Althusser’e göre, ideolojiler özneye seslendiklerinde bunu açık bir şekilde söylemezler. Onun için bireyler bunun farkında değillerdir.
Alhusser’e göre, bireyler ideolojinin emirlerine itaat ve boyun eğdikleri sürece özneler her zaman ideolojiler tarafından çağrılacaktır. Özneler sadece itaat etmek için vardır. Ve ideolojilerin var oluşları özneler sayesinde devam eder. Takımların taraftarları, takımlarının formalarını giyerek takımlarının öznesi haline gelmektedirler. (Althusser, 2014: 80). Athusser de Foucault gibi öznenin üretiminin başkalarının eliyle gerçekleştiğini belirtmektedir. Ancak Althusser Foucault’dan farklı olarak özneye kendisini var etmesi için bir alan açmaktadır. Yani direniş konusunda Foucault kadar karamsar değildir. Althusser’e göre, öznenin ideolojiden kurtulmasının yolu öznelerin kendi üzerine düşünmeleriyle gerçekleşir. Birey, içinde bulunduğu durum üzerinde düşündüğünde bulunduğu durumun yanlış bilinç’ten kaynaklandığını fark ettiğinde ideolojik özneden, özgür özneye doğru yol alacaktır. Yani özneyi özgürleştirecek olan birey bilincidir. (Zengin, 2018: 65). Kant modern insanı şöyle tanımlamıştı: Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İnsan ergin olmama durumundan kendi aklını kullanarak çıkacaktır (Kant, 2005: 228). Althusser de aynısını özne için söylemektedir. Birey aklını kullandığında ideolojinin tekelinden kurtulacaktır.
Foucault’ya göre, modern burjuvazi iktidarının olduğu her yerde direnme vardır. Çünkü İktidar hem kendi eliyle özne oluşturur, oluşturduğu özne üzerinden de denetim sağlar. Böylece iktidar özneyi tamamen dışlamaz, özne iktidara karşı kendisini var etmesi için alan açar. Ama iktidar bu alanı kendi hâkimiyetinde sınırlı bir alan olarak takdim eder. Böylece iktidar ve özne birbirinden ayrılamaz, birbirine bağımlı hale gelen iki yapı olarak ortaya çıkar (Ak gündüz, 2013: 4). Foucault yapıtlarında öznenin belli tarihsel söylemler ve pratikler yoluyla oluştuğunu açıklamaya çalışır. Öznenin kendisini mevcut iktidar düzenine itaat ederek, bu düzen içerinde oluşması, öznenin toplumda normalleşmesi anlamına gelir. Normalleşen ve iktidarın kontrolü altında olan öznenin iktidar için risk oluşturması zayıf bir durum halini alır.
Covid-19 pandemi hastalığına yakalan hastalar iktidar tarafından denetim altına alınmaktadır. İktidar onları tedavi etmek için karantina altına sokmaktadır. Hastalar karantina altında olsalar dahi yine de iktidar onların ağlar yoluyla iletişime geçmelerine izin vermektedir. Hastalar iktidarın denetiminde kısmen de olsa kendilerini özgür hissetmektedirler. Salgın hastalığına yakalanan şahsiyetler iktidar için öznedirler. Foucault’ya göre özne iktidarın olduğu yerde ortaya çıkmakta iktidar, iktidarını sürdürmek için özneler yaratmaktadır. İktidar açısından özne demek öteki demektir. İktidara baktığımızda Covid-19 hastalığına yakalanan vakaları günlük açıklamakta, artan vaka sayılarından dolayı iktidar toplumsal özgürlükleri daha da kısıtlamaktadır. Örnek vermek gerekirse vaka sayısı 50 bini geçtikten sonra, iktidarın hafta sonu büyükşehirlerde sokağa çıkma yasağı koyması verilebilir. Sosyal özgürlükler kısıtlandıkça iktidar toplum üzerinden daha çok söz sahibi olur. İktidar, vaka sayıları artınca denetimi de artırmaktadır. Virüs vakaları ve denetim birbiriyle bağlantılı, paralel bir hal almıştır.
3. FOUCAULT’DA BİYO-POLİTİKA
Foucault Hapishanenin Doğuşu kitabına şöyle başlar: Daniens, kral öldürdüğü için toplum önünde ağır cezaya çarptırılmıştır. Daniens’in iki ayağı ve iki kolu atların arkasına bağlanılarak her bir at tarafından çekilmiştir. Ardından gözlerine mil çekilmiştir. Kral burada toplumun gözü önünde Daniels’in bedenini parçalayarak gücünü topluma göstermeye çalışmıştır. Daniels’te görüldüğü gibi Orta Çağ’da iktidar suç işleyen birinin cezasını bedene keserdi. Beden suçluyu cezalandırmak için bir amaçtı. 17 ve 18. Yüzyılda Avrupa’da toplumsal değişimlerle birlikte iktidarın bedene yaklaşımı da değişmiştir. Ceza artık bedene değil, zihne uygulanmaya çalışılmıştır. Beden bir amaç olmaktan çıkmış, bir araç haline dönüşmüştür (Foucault, 2001: 32).
Foucault’ya göre, bu dönemde bilimin ön plana çıkmasıyla birlikte iktidar rasyonel hareket etmeye başlamıştır. Yeni iktidar biçimi olan biyo-iktidar doğmuştur. Foucault’ya göre biyo-iktidar iki şekilde ortaya çıkmaktadır. İlki “disiplinci iktidar” olan ve insan bedenine bir makine olarak yaklaşan türüdür. Bu müdahalenin amacı, insanların yeteneklerini geliştirmek, daha uysal hale getirmek için bedeni ıslah etmektir. Burada iktidarın amacı ıslah edilmesi gereken bedenler üzerinden ekonomik kazanç elde etmektir. Nüfusun biyo-politiği olarak isimlendirdiği ikinci tür ise, iktidarın beden üzerinden kendisini var etmesiyle ilgilidir. Foucault’ya göre, iktidar toplumun bedenlerine müdahale edebilmek için çeşitli kurumlar kullanır. Okul, hastane, hapishane, cezaevi, huzurevleri, yaşlı bakım evleri vb. kurumlar iktidarın toplumunu ıslah etme ve disipline etme araçlarıdır. İktidarın hastanedeki temsilcisi doktor, cezaevindeki temsilcisi, gardiyan, okuldaki temsilci ise öğretmenlerdir. Bu kurumlar aracılığıyla iktidar artık toplumun tamamına nüfuz etmiştir. Her iktidar kendi söylemini topluma benimsetmek ve yaymak için farklı teknikler kullanır. Toplumdaki farklılıklar ve aykırılıklar söylemin işleyişini aksattığı için iktidarlar, toplumu disiplin altına almayı, düzenlemeyi ve denetlemeyi amaçlarlar (Bilişli ve Çakmak, 2018: 324).
- yüzyılda işkenceye dayalı ceza sistemi yerini, disipline dayalı ceza sistemine bırakmıştır. Artık beden cezanın ana hedefi olmaktan çıkmıştır. Böylece beden cezalandırılabilir bir nesneden çok, terbiye edilmeye çalışılan bir nesneye dönüşmüştür. İktidar bu bedeni ıslah etme çalışmalarını hapishane, tımarhane, karantina, hastane vb. gibi yerlerde yapmaya çalışmaktadır. Foucault’ya göre kapatmanın amacı insanları ayırıp, bedenlerini tedavi edip, toplumun diğer üyelerine benzetmeye çalışmaktır. Yani toplumun tamamını homojenleştirmeye çalıştırmak amaçlanmıştır (Poster, 2008: 105). Covid-19 virüs salgınına yakalanan insanları iktidar aynı yönteme tabi tutmaya çalışmaktadır. Foucault’nun belirttiği gibi iktidar önce, virüse bulaşan insanları tespit edip, ardından onları hastane veya kliniklerinde karantinaya almakta, burada beden tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Kucaklanmaya hazır hale gelen beden, iktidarın müdahalesiyle baş başa kalmaktadır. Böylece iktidar hastalanan bedeni toplumun diğer bedenlerine benzetmeye çalışmaktadır.
Foucault’ya göre iktidar iktidarını sürdürmek, devam ettirmek ve meşrulaştırmak için söylem üretir. İktidar bedene şekil vermek, dizginlemek için bedeni kucaklar. Nüfus politikaları belirlemek için kadın bedeninin doğumuna müdahale eder. Bazen çocuk yapmanın iyi taraflarıyla ilgili, bazen de doğurmayı engellemek için söylemler üretir (Özdemir Ak Gündüz, 2013: 10). Virüs aracılığıyla iktidarlar hastalanan bireylerin bedenlerinin tamamını kontrol altına alırlar. Hastayı iyileştirmek için bedene müdahale olarak serum, nefes makinelerine bağlama, ateşini düşürmek için ilaç verme vb. uygulamalar iktidarın, doktorlar aracılığıyla bedenin denetimi ve kucaklaması olarak görülebilir.
Foucault’ya göre, rasyonel iktidar on sekizinci yıldan sonra, cinselliğin her yerde konuşulmasına izin vermiştir. Böyle yaparak iktidar cinselliği denetlemeye yönetmeye ve mevcut sistem içerisinde kontrol etmeye çalışmaktadır. İktidar yeni teknoloji aletleri sayesinde doğum oranı, evlenme yaşı, cinsel ilişkinin başlama yaşı, gebeliği önleyici vb. uygulamalar cinsellik temelinde çözülmeye çalışılmıştır. Böylece toplumun özel alanı iktidarın söylemlerine bağımlı hale getirilmeye çalışılmıştır. Foucault’ya göre iktidar tıp, psikiyatri ve psikanaliz kurumları aracılığıyla cinselliği denetim altında tutmaya çalışmaktadır. Modern dönemle birlikte cinsellik artık konuşulmasına izin verilen ama iktidarın kliniklerine taşınan bir hale gelmiştir (Özdemir Ak Gündüz, 2013: 10). ABD’de covid-19 döneminde toplumu evde tutmak için uzman bir şahsın, evli çiftlere cinsel ilişkiye girmeleri önerildiği, cinsel ilişkiye giren insanların virüse yakalanma riskinin azaltacağını söylemektedir (Sözcü Gazetesi, 22.03.2020). İktidarın, evli çiftlerinin odasına kadar girdiği mahremiyetlerine bile müdahale ettiğini, böylece özel alanının iktidarın müdahalesine açık hale geldiği görmekteyiz. İktidar psikiyatri uzmanları sayesinde cinsel ilişki üzerinden söylem üreterek toplumu evde karantina altında tutmaya çalışmaktadır.
4.İKTİDAR, BİLGİ, SÖYLEM İLİŞKİSİ
Foucault’nun sosyolojisindeki temel kavramlardan bir tanesi iktidar kavramıdır. İktidarı bir grubun öteki gruplar üzerindeki ya da bireyin öteki bireyler üzerindeki egemenliği olarak ele almamak gerekir. Egemenliği elinde bulunduranlar ile ona sahip olmayanlar, ona katlananlar arasında paylaşılan bir şey olarak da düşünmemek gerekir. Ona göre iktidar, yeri belirlenemeyen hiçbir zaman birilerinin elinde bir zenginlik ve bir mal gibi sahiplenebilir olmayan, her zaman dolaşımda olan bir şey olarak ele alınmalıdır. Bu açıdan bireyin iktidarın karşısında durduğunu değil, onun hem etmeni hem de aracı olduğunu ve iktidarın kendisini oluşturan bireyler aracılığıyla yayıldığını söylemektedir. Foucault iktidarı tanımladıktan sonra bilginin soy kütüğünü de yapmaya çalışmaktadır. Foucault bilgiyi ikiye ayırır. Ona göre, bilimsel alanlar için söz konusu edilebilecek olan bilgi ile bilimsel olmayan ama derinlikli olan ve arkeolojik çözümlemenin konusunu oluşturan bilgiyi birbirinden ayırmaktadır. Onun ele aldığı bilgi ikinci bilgidir (Çelebi, 2013: 514).
Foucault’ya göre, bilgi, rasyonel iktidarın ileri teknoloji araçlarıyla yayılmaktadır. Bu çerçevede bilimin iktidarın önemli bir uzantısı olduğunu söylemektedir. Ona göre bilim, bireyi özgürleştirmenin aksine, mevcut sistemin içine hapis eden bir yapıdır. Bilim söylendiği gibi objektif değil, sübjektif ve iktidarla ilişkilidir. İktidar ve bilgi dolaysız birbirini içerirler. Bilgi’yi, üreten iktidarın kendisidir. Bilgi olmadan iktidar, iktidar olmadan da bilgi olamaz (Can Polat, 2013: 86). Foucault’ya göre bilgi, güç ilişkilerinin içerisinde yer almaktadır. İktidar var oluşunu bilgiye borçludur. Bilgi nesnel değil, politik ve özneldir.
Sağlık Bakanı’nın açıkladığı sayısal rakamlara bakıldığında şüphelenmemek elde değil. Birincisi, toplam vaka sayısının 100,000’i aştığı bir ülkede, toplam ölüm sayısı nasıl 2500’ün altında kaldı. Covid-19 hastalığı çıktığından bu yana hiçbir ülkede böyle rakamlar görülmedi. İkincisi, günlük ölüm sayısı 4-7 Nisan arasında 76- 73-75-76, 9-13 Nisan arasında 96-98-95-97-98, 15 Nisan’dan bu yana da 115-125- 126-121-127-123-119-117-115 şeklinde gitti. Açıklanan sayılar sanki hesaplanılmış ve belli bir ritim şekilde gitmektedir (Serbestiyet Gazetesi, 24.04.2020).
Foucault’ya göre, iktidar ilişkisi sürekli bilgi üretir. Üretilen bilgi iktidarın ömrünün uzamasına, gücünün meşrulaşmasına yol açar. İktidarın bilgi olmaksızın uygulanması imkânsızdır. Foucault’ya göre bilgi söylemdir. Çünkü hangi bilgi önermesinin kabul edilip edilmeyeceğinin sınırları çizilmiştir (Urhan, 2005: 107). “Sağlık bakan Fahrettin Koca, ölüm oranlarını, iyileşen hasta sayısını, bulaşan hasta sayılarını her gün açıklayarak günlük bilançoyu toplumla paylaşmaktadır.” Bilgilerin doğruluğu olup olmadığını toplum bilmemektedir. Foucault’ya göre, iktidar iktidarını sürdürmek, devam ettirmek ve güçlendirmek için bilgi üretir. Foucault sosyolojisi ile okuduğumuzda, Sağlık Bakanı’nın açıkladığı rakamların söylem olduğunu iktidarın bilgi ürettiğini söyleyebiliriz.
5. AGAMBEN’DE “BİYO-POLİTİKA”
Siyasetin ne olduğu tartışmalarında Carl Schmitt’in kavramlaştırmaları belirleyici bir yere sahiptir. Schmitt, olağanüstü hal ile ilgili teorik tartışmaları başlatan düşünür olmasından dolayı ve Giorgio Agamben tarafından çokça referans verildiği için, biz burada onun görüşlerine değinmeyi önemli ve yararlı görüyoruz. Schmitt (2014: 20-40)’e göre, siyasal kavramı, devlete öncü olması anlamında önemli bir yere sahiptir. Ona göre nasıl ki ahlaki anlamda iyi-kötü, estetikte güzel- çirkin, ekonomide yararlı -zararlı, ne kadar belirleyiciyse siyaset alanında bunlara benzer ikilikler vardır. Siyaset alanında “dost-düşman” ayrımı belirleyicidir.
Schmitt’e göre bu ayrım siyaset kutbunun en uç noktalarını ifade etmekle birlikte siyasetin olduğu her yerde her zaman bulunacaktır. Ona göre, siyaset yelpazesinde düşman, kötü ahlaksız olmak zorunda değildir. Düşman, ondan nefret ettiğimiz kişiler değildir. Düşmanı tanımlayan tek şey öteki oluşudur. Düşman, dosttan farklı bir siyaset tarzını savunan, dostun iktidarına karşı muhalefet edenlerdir. Benzer bir şekilde dost da iyi, güzel, ahlaklı veya faydalı olmak zorunda değildir. Dost siyasal arenada benzer korkular sebebiyle birleştiğimiz kişilerdir. Ona göre, her siyasal birlik öteki (düşman) karşısında alanını genişletmek için kendisine destek sağlamalıdır. Siyasal sahnede beraber hareket ettiklerimiz dostlarımızdır (Schmitt, 2014: 40-56).
Schmitt’e göre siyasalın ikili karşıtlığı içerisinde, siyaseti belirleyen düşmandır. Savaş durumunu tayin eden, düşmana karşı verilecek karardır. Bundan dolayı Schmitt’e göre her düzen bir karara bağlıdır. Devletin meşruluğu da hukuka değil, kararlara bağlıdır. Yani devletin varoluşu dost düşman kararlarının belirlenmesine göre şekillenir. Ona göre, siyaset arenasında dost düşman ayrımının ortadan kalkması siyasetin de ortadan kalkması demektir. Ezcümle Schmitt, siyasal alanın merkezine dost ve düşman antagonizmasını yerleştirir. Bunlar egemenin savaş koşullarını da belirler. Aynı şekilde devletin varoluşu da bunlara bağlıdır (Yağbasan, 2017: 11).
Schmitt gibi Agamben de Foucault’dan aldığı biyo-politika’yı kullanarak siyasal alanı tanımlamaya çalışmıştır. Ancak Agamben siyasal alanı tartışırken iki düşünürden farklı olarak ele almıştır. Foucault’ya göre biyo-politika modern dönemin ürünüyken, Agamben’e göre, biyo-politika Antik Dönem’den bu yana siyasal alanın içinde mevcuttur. Agamben yine, Schmitt’ten farklı olarak Antik Yunan’dan bu yana siyasalın merkezinde dost-düşman ayrımı değil, bios ve zoe ayrımını koyar (Baştürk, 2017: 14). Agamben bios ve zoe kavramlarını Aristoteles’ten alarak siyasal alanın merkezine yerleştirmiştir. “Zoe bütün canlı varlıkların (hayvanların, insanların ya da tanrıların) ortak özelliği olan yalın yaşamı/canlılık olgusunu ifade ederken, bios, bir birey ya da grubun bir özelliği olan yaşam(a) biçimine (hayat tarzına) işaret ediyordu” (Agamben, 2013: 9).
Antik Yunanda polis adı verilen kamusal mekânlarda siyaset tartışırken, bu tartışmalara herkesin katılma hakkı bulunmamaktaydı. Bu tartışmalara katılan kişileri tanımlamak için Agamben bios kavramını kullanır. Bios, kamusal ve siyasal alandaki hayat tarzına vurgu yaparken, zoe sadece üremeye vurgu yapmaktadır. Agamben antik dönemde kamusal alana çıkamayan, mülksüzleştirme halinde olan insanları tanımlamak için zoe kavramını kullanır (2013: 10). Zoe, biyolojik olarak var olan ama insani hakları başkasının elinde olan kişilerdir. Bios, zoe’lerin hayatları üzerinde söz sahibidirler. Agamben’de Schmitt gibi siyasal alanı dönüştürme ve belirleme gücünü egemen olana yani bios’lara vermektedir. Egemen olan Schmitt’e nasıl dost düşmanı belirliyorsa, Agamben’de de zoe ve bios’u belirlerler. Egemen olan bunları birleştirmeye çalışarak siyasal alanı da şekillendirir.
Schmitt, istisna halinin olağan üstü kriz dönemlerinde ortaya çıktığını belirtmektedir. Ona göre, bu dönemlerde hukuk askıya alınır. Toplum kanun hükmünde kararnamelerle yönetilir. Agamben istisna halini tartışırken Schmitt’e göre daha radikal’dir. Agamben, istisna halinin sadece siyasi kriz dönemlerinde ortaya çıktığı görüşüne katılmaz. Ona göre, istisna hali Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra olağan hal almıştır (Agamben, 2006: 60). Bunu söylerken de bazı örnekler vererek konuyu somutlaştırır. Hitler iktidarda olduğu 12 yıl boyunca istisna halini içeren yasaları yürürlükten kaldırmamıştır. Holokost’ta yaptığı katliamlar KHK’lerle meşru hale getirilmişti. 11 Eylül 2001 saldırısından sonra, ABD’de kuşkulanılan her yabancının gözaltına alınmasını içeren yasalar çıkarılmıştır. Schmitt’e göre, olağanüstü hal diktatörlük dönemlerinde ortaya çıkar. Agamben’e göre ise, Hitler ve Musallini sadece diktatör değillerdi. Hitler seçimle gelmişti. Musallini de kral tarafından desteklenmişti. Yani Schmitt’e göre, istisna hali, yasaların işlerliğini yitirdiği ya da olağanüstü kriz dönemlerinde tekrar düzeni kurmak için ortaya çıkmakta iken, Agamben’e göre, istisna hali verdiği örneklerden de anlaşıldığı gibi modern dönem de sadece kriz koşullarında değil, yasanın geçerliliğini yitirmediği zamanlarda vardır. Ona göre, istisna hali modern dönemde olağan hale gelmiştir (Yağbasan, 2017: 13).
Agamben’e göre, egemenin ortaya koyduğu ilk etkinlik çıplak hayat üretme işidir. Çıplak hayat zoe’lerin hayatıdır. Antik Yunan’dan bu yana çıplak hayatı üreten biyo-iktidarın kendisidir. Çıplak hayatın öznesi homo sacer’dir. Agamben (2013: 90- 91)’e göre homo sacer, öldürülebilen ama kurban edilemeyen insandır. Homo sacer’in yaşadığı hayat hukuksuzluğun hayatıdır. Ona göre, modern devlette homosacer ortadan kalkmamıştır. Aksine modern iktidarın siyaset alanının merkezinde homo sacer’in bedeni yani biyo politika vardır. Modern dönemde öldürülebilirlik son bulmamış bilimsel teknikler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Çıplak hayatların üretimi bugünde devam etmektedir. Çıplak hayatın en son biçimi kamplardır. Kamp, biyo siyasetin mekânlardır.
Foucault biyo-politika kavramını ilk defa “Toplumsal Tıbbın Doğuşu” adlı konuşmasında kullanır. Foucault, konuşmasında biyo-politikanın neye vurgu yaptığını tanımlamaya çalışır. Ona göre, biyo-politika bedenle alakalı olmakla birlikte daha çok iktidarın nüfus üzerinden denetlemesiyle alakalıdır. Foucault, biyo- politika ve biyo-iktidar kavramlarını çokça birbirlerinin yerine kullanmıştır. Ancak Foucault teorisinde biyo-politika kavramı, liberalizm ile birlikte ortaya çıkan ve etki alanı bireylerin bedenleri yerine nüfusların bedenleri iken, biyo-iktidar ise, bireylerin bedenlerini disipline etmeye dayalı olarak kullanmaktadır. Bir tanesinde disipline vurgu yaparken, öbüründe biyolojiye vurgu yapmaya çalışmaktadır (Dutlu, 2019: 164-165).
Agamben’e göre, modern dönemde tüm insanlar egemen iktidarın nesnesidir. Yani homo sacer olma yolundadır. Bu yolda kutsal hayatlar üretilir. Toplama kampları istisna ile kuralların zıtlaştığı yerlerdir. Agamben’e göre kamplar, modern iktidarın biyo-politikalarını şekillendiği insanlık dışı mekânlardır. Çıplak hayatlar bu mekânlarda cereyan eder. Agamben, bu kamplarda gerçekleşen insanlık dışı uygulamalardan önce bu insanların tüm insani özeliklerini ellerinden alınır. Ona göre, biyo-politik bedeni gerçek kılan şey çıplak insanlar üzerinden uygulanan hegemonya’dır (Agamben, 2013: 104).
Modern iktidarın politikasının gittikçe biyo-politikleştiğini dile getiren Foucault, iktidarın ölüm üzerindeki egemenliğinin tamamen silinmediğini ortaya koyar. Ancak, artık iktidar için bedeni öldürmek değil, yaşamını devam ettirmek ve nüfusun biyolojik sürekliliği önemlidir. Orta çağdaki iktidarın amacı öldürmek iken, rasyonel-hukuki iktidarın amacı yaşatmak, disipline etmek, tabi hale getirmektir. Diğer taraftan Agamben ise, hayata hükmetmenin yolunun ölüme hükmetmekten geçtiğinin altını çizer. Ona göre, biyo-politika ölüm siyasetine dönüşmüştür. Agamben, hayatın kendisinden ziyade çıplaklığına daha çok odaklanır. Ondan dolayı bireyin bedeninin disipline edilmesini değil, bedenin ölümcül hale getirilmesine odaklanır. Onun biyo-politikası aslında ölüm politikası’dır (Dutlu, 2019: 164-170).
Covid-19 ile ilgili şuan yaşayan hemen hemen her sosyal bilimci konuyla ilgili görüşlerini ortaya koymaktadır. Sosyal bilimciler fikirlerini ortaya koyarken daha önceki görüşlerinin yolundan giderek virüs krizini okumaya çalıştıklarına şahit oluyoruz. Agamben’de daha önceki felsefi tartışmalarından yararlanarak covid-19 ele aldı. Agamben “Gereksiz bir acil durumun yarattığı istisna hali” adlı yazısında şöyle değerlendirme yapmaktadır: “Her halükarda “bugün itibariyle elimizde olan epidemiyolojik verilere ve on binlerce vakaya göre, enfeksiyon, vakaların %80- 90’ında hafif/orta semptomlar (grip benzeri) gösteriyor. Vakaların %10-15’inde ise akciğer iltihabı ihtimali mevcut ama bu da vakaların çoğunda tehlikesiz bir seyir izlemektedir. Hastaların sadece %4’ünün yoğun bakımda tedavi görmesi gerektiğini tahmin ediyoruz” (Terrabayt, 02.20.2020). Agamben yazının devamında, gerçek durum buysa neden medya ve yetkililer bütün bölgelerde gündelik yaşamın bütün etkinliklerini askıya almak için elinden geleni yapıyor diye bir soru yöneltiyor. Agamben’e göre, iktidar covid-19 istisna halini normal bir yönetim olarak kullanmaya çalışmaktadır. Yani egemen güç, olağan üstü bir durum olmadığı halde, istisna bir durum yaratıp, toplumun özgürlük alanlarını kısıtlamaya çalışmaktadır.
Agamben, başka bir yazısında, “Hayatta kalmaktan başka ahlaki değeri olmayan bir toplum nedir? Toplum, hayatta kalmak için bütün özgürlüklerinden nasıl vazgeçtikleri sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor.” Ona göre, İtalyanlar normal yaşam koşularını, sosyal ilişkilerini, işlerini, arkadaşlıklarını, duygusal yakınlıklarını daha doğrusu her şeylerini hayatta kalmak için feda etmeye hazırdırlar. Hastalanmamak için bütün insani haklarından vazgeçmektedirler. Agamben’e göre, bu korku onları birleştiren bir durum değil, tam tersi onları kör eden ve ayıran bir şeydir. İnsanlar bu hastalık korkusundan dolayı birer çıplak hayata sahip olduklarının farkında değiller. Agamben göre, hükümetler bir süredir toplumu istisna hallere alıştırmaya çalışmaktadırlar. Covid-19 krizini bunun içi kullanıyorlar. Ona göre, geçmişte buna benzer hatta bundan daha kötü salgın hastalıklar oldu. Ama hiç birinde bu kadar panik ve korku havası oluşturulmadı. İnsanlar şu an o kadar çok panik yaşıyorlar ki bütün hayatlarının sadece biyolojik bir aşamaya geldiğinin farkında değiller. Ona göre, uzun yıllar olağan üstü durumlarda yaşayan bir toplum özgür bir toplum olamaz. Artık biz özgürlüğü feda eden güvensiz, bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplumda bizim hayatlarımız çıplak ve biz zoe durumundayız (Terrabayt, 24.03.2020).
Agamben yine başka bir yazı da “nasıl oldu da bir ülke etik olarak çöktü?” sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor. Sırf açıkça belirtilmeyen bir risk adına insanlar sevdiklerinin ölü bedenlerinin cenaze törenini kılmamayı kabul etti. Antik Yunan’dan bu yana, insanlar ölü bedenlerinin cenaze törenlerini kılmadan gömmüyorlardı. Yine İkinci Dünya Savaşı’nda bile sadece belirli saatlerde ilan edilen sokağa çıkma yasağını belirsiz bir risk için nasıl kabul etmektedirler. Ona göre, kilise en asli ilkelerini unutmuş durumdadır. Agamben yazının sonunda bu yaratılan istisna halinin virüs sonrasında da devam edeceğini belirtmektedir. İktidar bu durumdan faydalanıp olağan üstü hali, olağan hale getirecektir. Yani toplum binlerce yıldır elde ettiği veya elde etmeye çalıştığı özgürlüklerinden kendi eliyle vazgeçti. Hatta egemen güce hediye etti (Terrabayt, 16.05.2020).
Agamben, istisna hali ile karantina sürecini aynı gördü. İstisna durumunda Nazi kamplarında yapılan katliamlar ile covid-19 pandemi sürecinde açılan kampların aynı işlevleri gerçekleştirdiğini belirtti. Ortaya koymuş olduğu bu felsefi tartışma Zizek, Esposito, Nancy vb. gibi yaşayan felsefeciler tarafından sert dille eleştirildi. Yöneltilen eleştirilere bakıldığında, korona virüs yüzünden insanların kamplara alınması ile Nazi kamplarının aynı şey olduğunu söylemek imkânsızdır. Çünkü Nazi kamplarında etnik temizlik yapılmaktaydı, ama korona kamplarının amacı hayat kurtarmaktır. Ondan dolayı hayat kurtarmak ile hayatlara soykırım uygulamak aynı şey olamaz. Onlara göre, burada amaç hayatları kontrol ve hayatları denetlemek değil, amaç sadece korona virüsünün yayılmadan önüne geçebilmektir (Sanatatak, 20.03.2020). Bu düşünürlere göre, iktidarın amacı Agamben’in ortaya koymuş olduğu gibi değildir. Tam tersi insanları öldürmek, kutsal insana dönüştürmek yoktur. Egemen gücün amacı insanları yaşatmaktır. Biran önce hayatı normal haline getirmektir. Bu düşünürler covid-19 krizine Agamben’den farklı bir pencereden bakmışlardır. Agamben pandemi krizini daha önce ortaya koymuş olduğu tartışmalarla bağlantılı ele almıştır.
SONUÇ
1960’lara kadar sosyal bilimlerde iktidar, tek merkezi olan, topluma ideolojisini yukardan aşağıya doğru empoze etmeye çalışan, sabit, görünür bir yapı olarak tartışılmaktaydı. 60’lardan sonra Foucault bu görüşleri ters yüz eder. Ona göre, 18.yüzyılda toplumsal değişim ve dönüşümlerle birlikte iktidar da değişmiştir. İktidar artık tek bir merkezde bulunmayan, yeri sabit olmayan, toplumu aşağıdan yukarıya doğru denetleyen bir mekanizma halini almıştır. İktidar artık her yerdedir. Ama hiçbir yerdedir. İktidarın her yerde olduğu bilinemez. Çünkü iktidar göçebedir. Toplumu her yerden denetleyen bu rasyonel disipline edici iktidarın bedeni ele alış şekilde değişmiştir. Geleneksel dönemde iktidar risk gördüğü insanların bedenini öldürürken, modern dönemle birlikte yaşatmak amaçlanmaktadır. Artık iktidarın amacı biyo-politikalarla bedene şekil vermek, bedeni disipline etmek ve onu pasif, itaatkâr bir beden haline getirmektir. Suç işleyen mahkûmu öldürmek yerine iktidar onu kapatarak özgürlüğünü elinden alarak, ruhuna müdahale etmeye çalışmaktadır. Ceza, bedene değil, ruha, özgürlüklere ve akla kesilmeye çalışılır.
Agamben ise burada Foucault’dan ayrılmaktadır. Ona göre, sadece modern dönemde değil, Antik Yunan’dan bu yana egemenlerin bedenlere müdahale etme, onları çıplak hale getirme politikaları vardı. Modern dönem öncesinde egemen güçler insanları kurban etmek için istisna durumları yaratırlardı. Bu durumlarda iktidar kamplar kurup, bu kamplarda insanların bedenleri kurban ederdi. Ancak modern dönemle birlikte Agamben’e göre, iktidarın artık istisna durumları yaratmasına gerek yoktur. Modern dönemin hukuk sistemi olağanüstü durumu olağan hale getirmiştir. Agamben ve Foucault’nun ayrı düştüğü bir diğer nokta, modern dönemde iktidarın bedeni ele alış biçimidir. Foucault’ya göre, biyo-politikanın amacı, bedenleri öldürmek değil, tam tersi yaşatmaktır. Agamben’e göre ise, ilk toplumlardan bu yana egemenlerin çıplak insanların bedenlerine müdahalesi hiçbir zaman değişmemiştir. Her zaman bedeni öldürmek amaçlanmaktadır. İktidarların Covid-19 pandemi kriziyle mücadele etmek için aldıkları önlemler toplumun yararı için görünse dahi Foucault ve Agamben üzerinden okuduğumuzda alınan önlemler iktidarın bedeni şekil vermesidir.
KAYNAKÇA
AGAMBEN, G. (2020, 03 24). Hayatta Kalmaktan Başka Ahlaki Değeri Olmayan Bir Toplum Nedir? 05 17, 2020 Tarihinde Türküye Yazarlar Birliği: Https://Www.Tyb.Org.Tr/Mobi/Agamben-Hayatta-Kalmaktan-Baska-Ahlaki-Degeri- Olmayan-Bir-Toplum-Nedir-42707h.Htm Adresinden Alındı.
AGAMBEN, G. (2020, 02 20). Covid-19-Gerekcesiz-Bir-Acil-Durumun-Yarattigi-İstisna-Hali. Https://Terrabayt.Com/. 05 17, 2020 Tarihinde Düşünce Yaşam: Https://Terrabayt.Com/Dusunce/Covid-19-Gerekcesiz-Bir-Acil-Durumun- Yarattigi-İstisna-Hali/ Adresinden Alındı.
AGAMBEN, G. (2013). Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
AGAMBEN, G. (2020, 04 16). Agamben:Bir Soru: Terrabayt. 05 18, 2020 Tarihinde Agamben: Bir Soru: Https://Terrabayt.Com/Dusunce/Agamben-Bir-Soru/ Adresinden Alındı.
AKAY, A. (2020, 03 20). Agambenin-Eve-Kapanma-Tartisması. Sanatatak .
05 19, 2020 Tarihinde Http://www.Sanatatak.Com/View/Agambenin-Eve-Kapanma- Tartismasina-Ali-Akay-Da-Katildi Adresinden Alındı.
AKGÜNDÜZ, G. Ö. (2013). Foucaultt’da İktidar ve Beden İlişkisi. Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (38), 1-16.
AKSOY, M. U. (2016). Kutsal İnsan: Giorgio Agamben’in Egemenlik Anlatısında Kurbansal Kurum. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (22), 16-40.
ALTHUSSER, L. (2015). Marx İçin. (I. ERGÜDEN, Çev.) İstanbul: İthaki Yayınları.
ALTHUSSER, L. (2014). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. (A. TÜMERTEKİN, Çev.) İstanbul: İthaki Yayınları.
BAŞTÜRK, E. (2017). Biyopolitika ve Savaşım: Foucault ve Agamben Arasındaki Ayrımın İçeriği. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 5 (2), 1- 23.
BERKTAY, H. (2020, 04 24). Bazı Tuhaf Sorular: Serbestiyet Sitesi. 05 03, 2020 Tarihinde Bazı Tuhaf Sorular: Http://Serbestiyet.Com/Yazarlar/Halil- Berktay/Bazi-Tuhaf-Sorular-851540 Adresinden Alındı.
BİLİŞLİ, Y., & Çakmak, F. (2018). Mıchel Foucault’un Biyo-İktidar Perpektifinden Türkiye’de Gazete Sağlık Haberlerinin Aalizi. Pamukkale Ünüversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (35), 323-339.
CNNTÜRK.COM. (2020, 05 14). Saglik-Bakani-Fahrettin-Koca-
Koronavirusten-Can-Kaybi-1403-Oldu. 05 25, 2020 tarihinde https://www.cnnturk.com/video/turkiye/son-dakika-saglik-bakani-fahrettin-koca- koronavirusten-can-kaybi-1403-oldu adresinden alındı.
ÇELEBİ, V. (2013). Michel Foucault’da Bilgi İktidar ve Özne İlişkisi. Sosyal Beşeri Bilimler Dergisi, 5 (1), 512-523.
DUTLU, D. (2019). Foucault ve Agamben Düzleminde Biyo-Politika. Fiscaoeconomia Dergisi , 4 (1), 159-174.
ELBEK, O. (2020, 05 29). Korona Günleri (I): Hastalık Yok. 05 03, 2020 tarihinde Birikim: https://www.birikimdergisi.com/guncel/10060/korona-gunleri-i- hastalik-yok adresinden alındı.
FOUCAULT, F. (2018). Hapishanenin Doğuşu . Ankara: İmge Kitapevi.
IŞIK, S. (2012). Foucault’ta İktidar Özgürlük ve Direniş. Ekev Akademi Dergisi , 16 (51), 103-115.
KALAN, Ö. (2014). Foucaultun Biyo-Politika Kavramı Bağlamında Moda ve Beden: Vouge dergisi Üzerinden Bir söylem Analizi. Selçuklu İletişim Dergisi, 8 (3), 140-162.
KANT, I. (2005). Aydınlanma Nedir? Liberal Düşünce Dergisi, 10 (1), 225-230.
ÖZDEL, G. (2012). Foucault Bağlamında İktidarın Görünmezliği ve Panaptikon ile İktidarın Gözü Göstergeleri. Sosyal Bilimler Dergisi, 2 (1), 22-29.
ÖZPOLAT, G. (2015). Türkiye’de Biyopolitikanın Ölü Doğuşu:Türkçe Akademik Yazın Alanında Biyopolitika Kavramının Alınma Biçimleri. Modus Operandi Dergisi (2), 130-158.
POLAT, N. C. (20O3). Michel FOUCAULT. İstanbul: Su Yayınları.
POSTER, M. (2008). Foucault, Marksizm ve Tarih. (F. Güder, Çev.) İstanbul: Otonom Yayıncılık.
SCHMİTT, C. (2014). Siyasal Kavramı. (E. Göztepe, Çev.) İstanbul: Metis Yayıncılık.
SÖZCÜ COM. (2020, 22 03). 05 27, 2020 Tarihinde
https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/son-dakika-abdden-corona-virusu- zamanlarinda-seks-tavsiyeleri-5694842/ adresinde alındı.
URHAN, V. (2005). M.Foucault ve Bilgi/İktidar İlişkilerin Soykütüğü. Kaygı Dergisi , 99-119.
YAĞBASAN, E. B. (2017). İstisnalar Kaideyi Bozar Mı? Agamben ve Çıplak Hayat. Mersin Ünüversitesi Sosyal Bilimler E-Dergisi , 9-16.
ZENGİN, E. (2018). Louıs Althuser’in Düşüncesinde İdeoloji, Özne Ve Bilinç İLişkisi. Anasay Dergisi (5), 51-70.