Toplumsal yaşamın en derin sırları, bireylerin kendi varoluşlarının bireyselliğini ve özgüllüğünü devam ettirmeye çalışırlarken oluşturdukları dışsal itkiler ile olan ilişkilerinde köklerine ulaşılması imkânsız postulatlar olarak yer alır. Bireyler, niteliksel ve niceliksel değerlerin dönüşümleri ve devinimlerinde farklı etkiler ve nüansları ortaya çıkarmaları; içinde yer alınan tarihsel, mekânsal, politik ve ekonomik koşulların üzerinde yükselmekte olan sınırlandırılmış perspektiflere sahip olmaları bakımından belirli önkoşullar ve varsayımların ağları içinde dünyaya gelmektedirler. İnsanlar belirli etkileşimlerde bulunmak ve ilişkiler oluşturmak için karşılıklı takdim yoluyla birbirleri hakkında çeşitli varsayımlar edinirler. Genel psikolojik varsayımlar sahip olunan farklı tecrübeler, gözlemler ve duygularla şekillenerek soyut bireysellikten çıkarak somut gerçek davranışlara dönüşmektedir. Bu bütünlük yukarıda bahsedilen önkoşullar ve varsayımların çemberi içinde gerçekleşmektedir. Nesnel bilginin varlığı iletişim halinde olunan kişinin öznel alanında doğruluk ve yanılsamayla dışarıya iletilirken sınırlamalar ve anormalliklerde bulundurabilir. Bir kişi kendi perspektifinden bizimle bilgiyi paylaşırken gizleme yoluyla hakikati yalana devrediyorsa hatayı teşvik etmiş olur. Özel doğası nedeniyle dürüstlük ve yalancılık yapıları ve kurumları değiştirme konusunda birincil bir konumu iştirak etmektedir. Gizlilik ve yalan modern toplumlarda tüm mekâna ve zamana nüfuz etmiş halde bulunurken kırsal yaşamda ve kapalı toplumlarda daha az rastlanılmaktadır. Kısıtlı bir kapsama, basit ilişkilere veya günümüz açısından biraz “geri” kültürel koşullara sahip toplumlar; pazara yönelik üretimin yer aldığı ve gerçek görüş alanında olmayan, ilk defa karşılaşılan alıcıların bulunduğu metropol tipi üretim tarzı yerine üretimin belirli ihtiyaçların şekillendirdiği, hala takasın varlığını sürdürdüğü ve ürünlerin zaman değerinin saptanamadığı duygusal ilişkilerin yer aldığı kırsal yaşamın temellerini oluşturmaktadır. Metropol hayat bu bakımdan korkunç eşitleyicinin yer aldığı ve insan varoluşunun farklılıklara dair ihtiyacının zihinsel kopukluklar ve aşırılıklarla çevrili akılcı tepkiler ile sosyal ilişkilerinde bunaltıcı bir grilik bulundurmaktadır. Rasyonel bir görev ve ödeme anlayışı ile para ekonomisinin metropole kattığı genişlik, müşterilerin dikkatini çekebilmek adına çalışan işçileri başka kimsenin kolayca öğrenemeyeceği bir şekilde uzmanlaşmaya zorlamaktadır. Pierre Clastres’ in Devlete Karşı Toplum eserinde bahsettiği üzere Colomb öncesi Amerikan yerlilerinde gözlemlenen doğaya karşı olan savaş, uzmanlaşma ile insanların artık türdeşlerine karşı rekabet içinde yer aldığı bir savaşa dönüşmüştür. Bu tarz her an kriz oluşturabilecek veya pratik dönüşümlerin ve davranışların yer aldığı bir toplumda insanlar derinlerine inemeyeceği varsayımlar silsilelerinin sisi içerisinde kaybolmamak adına karşılarında yer alan kişilerin doğru söylediği varsayımıyla hareket ederler. Simmel modern toplumda yalanın hoş karşılanmamasına yönelik şu sözleri betimleyici olacaktır:
Yalan günümüzde, Yunan tanrıları, Yahudi ileri gelenleri ya da Güney Denizi Adalarında yaşayanlar arasında olduğu kadar mazur görülen bir günah olarak ortaya çıksaydı; ahlak yasasının katılığı onu reddetmeseydi, modern hayatın aşamalı inşası imkânsız hale gelirdi; çünkü modern hayat ekonomik anlamın çok daha ötesinde, bir “kredi-ekonomi” dir.
Fakat bilinmesi gerekiyor ki yalanın pozitif içeriği de negatif içeriğinin doğurduğu sonuçlar kadar ciddi bir değer barındırmaktadır. Grupların ilk organizasyonlarının oluşum süreçlerinde zihinsel veya fiziksel üstünlük kuranın grup içerisinde hegemonya sağlaması gibi ticarette yer alan kişilerin ufak bir meblağda da olsa kâr amacıyla ürünün değişim değeri üzerinde bir artış yapma haklarının olduklarını düşünmeleri merkezileşmeyi ve hiyerarşik gelişimin basamaklarını sağlamıştır. Tüm bireyler tarafından ortak paydanın temelini oluşturan dil nesnel bir içeriğe sahip olmaktadır. Farklı kişilerin zihinsel ve sosyal olarak şekillendirmesiyle farklı şekillere bürünebilen dil birlik, ortaklık ve uyum gibi sosyalleştirme güçleri ile toplumun kalıcı yapısını oluşturmasında yalan yoluyla mesafe, rekabet ve uzaklaştırma ile kopuklukların oluşmasını sağlar. Çünkü sürekli bir gelişim ve sirkülasyon tazeliği korur ve cazibenin yitirilmesini önler. Modern toplumlarda yaşanılan bu kopuşlar ve bağlılıklar bireylerin karşılıklı sakınması ve kayıtsız kalışları ile onlara özgürlük sağlarken, bireylerin yoğun kalabalığında bedensel yakınlığın giderek artmasıyla mesafenin ruhsal bir boyuta taşınmasına izin vermektedir. Ruhsal enerji tüketildiği ve üretiminin mümkün olmadığı noktada birey farklılıklara ve tuhaflıklara sarılarak toplumsal yaşamını sürdürme arayışına girişir. Fakat bu eylem beğenmeme ve niceliksel bir değerlendirme arzusuna dönüşürken diğerlerinden soyutlanmaya ve arayışını tamamladığı noktada pazar için dinamik bir şekilde durmak bilmeden dönüştürülerek üretilen metalar tarafından asla tam olarak tatmin olma duygusu yaşatmaz. Spesifik olarak güven bireylerin içinde yer aldıkları tarihsel dönem, kültürel normların emir kıldığı bilme miktarı ve bireylerin kendi otobiyografik seçimlerinin bireye dair etkileri babında değerlendirilmekte ve oluşmaktadır. Gizliliğe dair güvenle ilişkili olarak sosyolojik anlamı yüksek olan modern toplumda “tanıdık” olarak yer alan ilişki Simmel tarafından çözümlenmiştir. Simmel bireyin sahne performansını sergilemesiyle eş değer görülebilecek tarzda bahsettiği tanıdık olma bireyin bilinçli olarak sergilediği performansları ve göstermek istediği yanlarıdır. Birisiyle karşılıklı olarak kabul edilen tanıdık olma ilişkisi ise aslında karşı tarafa dair derinlemesine bir bilgi edinilmediğini ve gerçek yakın ilişkinin bulunmayışı tasdiklemektir. Toplumsal yaşamda bireylerin doğumuyla birlikte kendi bedenlerine sahip olmalarıyla başlayan ve zaman içinde kalıtımsal, ekonomik ve politik gibi çeşitli kategorilerde etiketlenmeleri ve buna uygun olarak sosyal yaşam sürmeleriyle devam eden maddi mülkiyet dışında bireylerin sahip oldukları ruhsal bir mülkiyette bulunmaktadır. Ruhsal mülkiyet Simmel’ in ifadesiyle bireyin varlığında yer alan bir küredir. Ruhsal mülkiyet küresi diğer bireylerin küre sahibini rahatsız etmeden veya izni olamadan ulaşamayacakları bir şeydir. Dilde yer alan kişisel alan veya kişilikte bulunan çizgiler bu kürenin ihlalini belirtmeye yöneliktir ve ikaz yoluyla belirtilse de hukuken bir onaya sahip değildir. Benzer türde başka bir küre ise önemli ve statü sahibi kişilere karşı mesafeyi belirtmek amacıyla kullanılır, çünkü toplumsal olarak üretilen statü ve ayrımlar, kaynakları ve üretimi hegemonyası altına almış aktörlerce toplumsal hiyerarşi katmanları oluşturarak toplumsal yaşamda kabul edilmelerini sağlarlar. Günümüz demokrat kapitalist toplumları hiyerarşi alanında statü bakımından yükselme imkânı sağlayarak statünün sosyal istenirliğini, idamesini ve kabulünü kolaylaştırmıştır. Yine de insanlar illegal çözümlerden uzak durarak psikolojik gözlem ve tefekkür yoluyla ruhsal mülkiyete ilişkin bilgi sahibi olabileceklerini düşündükleri konularda gizliliği çiğnemektedirler. Simmel bireyin kendini koruma çabasının bir sonucu olarak değerlendirdiği ruhsal mülkiyetin işgali, bireyin karşısında bulunan kişinin gizliliğe sahip oluşundan ve her insanda yer alan saf merak duygusunun bastırılamamasından mütevellittir. İnsanların doğaları gereğince gerçekleştirdikleri ruhsal ihlalleri Simmel şu şekilde yorumlamıştır:
Onurlu bir insan başkalarının açıklamadığı özelliklere dair bu tür düşünceler üretmekten ne kadar kaçınmaya ve o kişinin savunmasızlığından yararlanmaya çalışırsa çalışsın, başkaları hakkında bilme süreci çoğunlukla otomatik işler, çoğunlukla aniden ve kaçınılmaz olarak kendini gösterir; en iyi niyetli çabalar bile onu engelleyemez.
Bu merak ve korunma amaçlı ihlaller sınırları kesin olarak belirtilmiş ve belirli isimler almış ilişkilerden ziyade genel olarak bütün insanları kapsayan ortak duyusal ilişkilerde yer almaktadır. Ruhsal güven ve maddi mülkiyete bağlı olarak arkadaşlık ve evlilik kesinlik içeren bu ilişkilere örnek olarak verilebilir. Bireylerin gizlilik unsuru barındırsa bile fiziksel ve ruhsal olarak beraber oldukları için uzun süre gizliliği devam ettiremedikleri kırsal yaşama kıyasla modern hayat; bireylerin sürekli maruz kaldıkları değişimler karşısında tam olarak zihinsel bir adaptasyon sağlayamamaları ve kendilerini de dönüştürmelerini zorunlu kıldığından arkadaşlık ve evlilik için bile birçok şey gizlenmek zorunda kalmaktadır. Modern duygu kargaşası bireylerin karşısında yer alan kişinin tek noktasında odaklanmasını ve geri kalan kişisel niteliklerin göz ardı edilmesine sebebiyet vermektedir. Erving Goffman’ın terimiyle bahsedecek olursak bu odaklanılmış etkileşimler modern topluma has bir ilişki biçimini ortaya çıkartmaktadır. İlişkinin üstüne kurulduğu ortak zemin dışında farklı ilgi alanlarından ve duygulardan söz edildiğinde karşılıklı olarak uzaklaşma ve sürekliliğinde ise ilişkide hasar görülmektedir. Gizlilik toplumsal dünya dışında gizli bir dünya bahşeder ve ikisi karşılıklı olarak birbirlerinden etkilenmektedir. Aynı zamanda gizlilik çemberi kişisel bir mülkiyet hissi de sağlamaktadır. Simmel’ in gizliliğin getirmiş olduğu ayrıcalık hissine dair vermiş olduğu örnek konuyu daha anlaşılır kılacaktır:
Çocuklar arasında gurur ve kendini yüceltme çoğunlukla, başkalarına “senin bilmediğin bir şey biliyorum” diyebilecekleri gerçeğine dayanır. Bu öyle bir seviyeye ulaşır ki bir yandan şekilsel bir hava atma ve diğer yandan başkalarını dışlama yöntemi haline gelir.
Gizliliğin bu çekiciliği gerçekliğin çoğu zaman hükmedemeyeceği türden bir özelliktir. Antik Yunan’ da insanlar doğa olaylarını veya doğal afetleri açıklayacak bilgilerden mahrum oldukları için kendi tarihsel ve mekânsal şartları altında çıkarımlarda bulunup mitolojik tanrıları yarattıkları gibi modern toplumda insanlar birbirleri arasında var olan gizliliklere benzer bir merak duygusuyla ve gerçeği ortaya çıkarma isteğiyle yaklaşırlar. Gizliliğin beraberinde getirdiği çekicilik köklerinde kendisine aykırı olan, sırrın en üst düzeyde gelişimini sağladığı sırra ihaneti bulundurmaktadır. Dışarda merak ile varlığını sağlayan keşfetme gizliliği ablukaya alır ve onu tüm gücüyle kavrar. “Gizlilik insanlar arasında bariyerler yerleştirir ama aynı zamanda dedikodu ya da itiraf yoluyla bariyerleri yıkma cazibesi de sunar.”. Sırrı açıklama gizliliğin gerilimini daha fazla sürdürememe ve ihanetin kristalleşmiş çekiciliğinin dışavurumuyla şekillenmektedir. Gizliliğin bireylerin bireysel ve zihinsel süreçlerinde şekillenen yapısı, toplumsal yaşamın kültürel, sosyal, politik ve ekonomik kurumlarının dönüşümlerinin; içlerinde barındırdıkları çatışmalarla hem şekillenir hem de onların oluşumlarına katkı sağlamaktadır. Daha az gelişmiş koşullarda karşılıklı gözetleme ve müdahaleler otoritenin kararlarında yüksek derecede etkiye sahip olduğu gibi toplumsal yapı modern nesnel otoritenin bireysel amaçlara yönelik olmayan toplumsal inşaları ile geliştiriliyorsa ve genelin çıkarları göz önünde bulunduruluyorsa belirli bir miktar gizli işleyiş hakkına sahip olabilir. Kamusal olan nesneler giderek daha kamusal bir konuma doğru şekillenirken bireysel olan mülkiyetler gittikçe daha öznel bir hal alırlar. Gizlilik, birey ehliyetine sahip toplum üyelerinin yaşamlarında oluşturdukları ilişki formlarıyla olan bağlantılarının boşluklarından yararlanarak gizli toplumlar ile bireylere toplumsal formların sınırlarını aşarak yayılabilme imkânı sağlamaktadır. Ortak sır etrafında toplanan kişilerin karşılıklı ilişkisi gizli toplumun yaşam süresini ve anlamını netleştirecektir. Gizli bir toplumun üzerinde yükselmiş olduğu psikolojik temel güvendir. Çünkü bireylerin değil bireyler arasındaki ilişkilerin ve uygulamaların saklandığı bu etkileşim biçiminde hakkında ne kadar dışarıda yer alanlar tarafından bilgi edinilirse o kadar çok işgale uğrama olasılığı yüksek olacak ve varlığına devam etmede sorunlarla karşılaşacaktır. Dünya tarihine bakıldığında gizli toplumlar ve gruplar genelde hegemonya halini almış ve itaate yönelik kullanılan kontrolün sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sadece politik kurumlara yönelik değil din, aile ve eğitim kurumları gibi daha birçok sosyal kurumun içeriklerine ilişkin tezatlıklar olarak açığa çıkmaktadır. Gizli toplumun üyeleri arasında bulunan güven bireyin aynı ideoloji veya inanca sahip olmasından kaynaklanan aynı yolun yolcusu olma ve ortak değerleri paylaşma ahlakından ortaya çıkmaktadır. Bu güveni özel kılan belirli şartlar dahilinde oluşmasının yanı sıra talep edilemez oluşu ve fark edilmemesinin imkânsız oluşundadır. Gizli toplumların mihenk taşlarından birisi olan güven, gizliliğe katılım için teşvik eden psikolojik bir rolde oynamaktadır. Yemin ve ceza teknikleri sosyal ilişkilerde sır saklayabilme ve sürekli bir bilinçlilik uyaranının sağlanabilmesi için sessizlik sanatının öğrenilmesini sağlamaktadır. Sırrın önemini bir örnek ile betimleyecek olursak Galya rahip sınıfı üyeleri tarafından uygulanmış bir teknikten bahsedilebilir. Rahiplerin etkinlikleri sır saklamanın önemini gözler önüne serecektir:
Onların sırrının içeriği, her üyenin ezbere bilmesi gereken ruhani şarkılarda toplanmıştı. Ancak bu öyle ayarlanmıştı ki – özellikle de bu şarkıları yazıya dökme yasağıyla – bu amaç için oransız bir dönem, bazen yirmi yıl gerekiyordu.
Gelenek, talimatlar ve bireysel otoriteler tarafından kuralların belirlenmesi bireylerin ideolojilerini ve inançlarını yönlendirirken grup ile gitgide bütünleşmelerini de sağlamaktadır. Hiyerarşiye dayalı aşamalı bir toplumsallaşma açık toplumun iş bölümü, statüye dayalı ilişkileri ve sosyal sermayelerinin yaratımlarında etkili olduğu gibi gizli toplumlarda da arınma, ritüel ve sistematikleşme için hizmet etmektedir. Gizli toplumlarda ritüellere ilişkin olarak şaşırtıcı olan ise açığa vurulması noktasında ihanet olarak algılanması ve yaşamın bütününü kapsayıcı bir nitelik ile sarmalayıp yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olmasıdır. Gizlilik formunun ayırt edilmesini sağlayan ayrılık noktası gizli toplumun sunduğu özgürlük vaadiyle bir nevi anarşiyle sağlanmaktadır. Gizli toplum genel olarak tüm toplumun ikincil yanını oluşturmakta ve sırrı tarafından karakterize edilmektedir. Mevcut topluma karşı bir antitez oluştururken organik bir gelişme içgüdüsü ve doğal bir bütün olma özelliklerine sahip değildir. İçeriği bakımından en mistik ve kurmaca olduğu düşünülen izlenimler bırakan gizli toplumlarda bile bilinçli ve kasıtlı bir planlanma yer alır ve üyeler toplumsal eylem sahnesinde kimliklerini gizler. Gizli toplumlar içlerinde taşıdıkları tartışmalar ve krizler ile yıkılma tehlikesini de beraberinde yüklenmek zorunda kalırlar. Üyeler bu riski azaltmak ve ihanete mahal vermemek için iş birliği yapar ve onları çevreleyen sosyal çevreden biraz daha uzaklaşırlar. Gizli toplumun amaçları ve sırrı ne kadar suç özelliği barındırırsa liderlerin gücü o kadar sınırsız ve uygulamaları o kadar acımasız olur. Arabistan’ da yer alan Haşhaşiler Fransa’ da farklı dallara ayrılan yağmacı topluluk Chauffeurs ve İspanya’ da Engizisyon ile ilişkili olan Gardunas; sırrında kanunsuzluk bulunduran bütün gizli toplumlar üyelerin kendi seçtikleri ve itaat ettikleri tek bir yöneticiye bağlıdırlar. Ritüeller ve ideolojiler ile desteklenen kanunsuz gizli toplum liderlerin görüş mesafesinden çekilmesiyle giderek kusursuz itaate doğru yönelir ve bilinmeyen liderin emirlerini ve bencilce isteklerini yerine getirmek için hemen hemen hiçbir kararsızlık göstermez. Hiyerarşi ile üyelerinin rolleri içinde kaybolmalarını, kişisel hatlarını terk etmelerini sağlayan bu mistik özellikler yüklenen liderler topluluğun diğer yaşam koşulları ile zıtlık oluşturmasını sağlar. Son olarak gizli toplumlar sırlara sahip oldukları için tehlikeli görünür ve merkezi güçler çeşitli sebeplerden dolayı onları bir tehlike olarak algılamaktadırlar. Simmel bu husus hakkında şu sözleri konunun sonlanmasına katkı sağlayacaktır:
Herhangi bir özel organizasyonun günün birinde yasal olarak biriktirdiği güçlerini arzu edilmeyen bir amaç uğrunda kullanıp kullanmayacağı bilinmediğinden ve tam da bu yüzden merkezi güçler bu organizasyonlara karşı prensipte güvensizlik duyduğundan, prensipte gizli olan organizasyonlar örneğinde bu organizasyonların gizli olmalarının, barındırdıkları bir tehlikenin üstünü kapattığı şüphesi çok doğaldır.
Nihayetinde gizlilik yaşamın farklı koşullarında ve zamanlarında daima var olmuştur. İnsanlar bir şeylerin yanlış olduğuna veya saklanması gerektiğine dair kararlar almış ve toplumsal yaşamı bunların üzerinden devam ettirmişlerdir. Gizlilik belki de hiçbir çağda tamamıyla yok olmayacak ve toplumun değişimini sağlayan güçlere karşı daima tezatlıklar içeren gizli toplumlar varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerdir.
Kaynakça
SİMMEL, Georg. Gizliliğin ve Gizli Toplumların Sosyolojisi. Çeviren İdil DÜNDAR. Pinhan, 2017.