Jacques Derrida’nın Yapıbozumu Kavramı Üzerine

Geçmişten günümüze bazı yasaların değiştiğini ama bazı yasalarında sürekli olarak aynı şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz. Peki bu yasalar adaletli mi? Sorusuna cevap aramamız gereklidir. Derrida'nın perspektifinden adalet konusunu değerlendirelim.

Jacques Derrida’nın Yapıbozumu Kavramı Üzerine
0

Geçmişten günümüze bazı yasaların değiştiğini ama bazı yasalarında sürekli olarak aynı şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz. Peki bu yasalar adaletli mi? Sorusuna cevap aramamız gereklidir. Söz konusu halihazırdaki yasalar yapılarına ayırıp tekrar düşünülmeli mi, yoksa aynı kalıplaşmış halinde durması yeterli olacak mıdır? Sorularının cevabını Jacques Derrida’nın perspektifinden değerlendirelim. Derrida’nın en önemli kavramları arasında “yapıbozum” yer almaktadır. Yapıbozum, bir bütünün nasıl yapılandığını anlamak için kullanılan bir kavramdır. Ve o bütünselliği yeniden yapılandırmak anlamına gelir. Örneğin, bir romanı okuduğumuzda o romanı her okuyucu ayrı hayal dünyasına oturtacak ve öyle yorumlayacaktır. Yani kendi tekil deneyimleriyle içselleştirecektir. Derrida’ya göre gösteren ve gösterilen arasında bir tekabüliyet ilişkisi yoktur. Gösterenden gösterilene giderken, gösterge sürekli başka bir göstergeye doğru kayar ve anlam ertelenir. Salt bir anlama indirgenemeyen gösterge, sonul bir gösterilene ulaşamayacağı için anlam, zincirleme devam ederek sonsuza dek çoğalır (Derrida, 1994, s.33-35).

Yapıbozum, bir yapıyı, sistemi parçalarına ayırmasına işaret etmesine rağmen bir olumsuzluk yaratamaz. Aksine bir şeyleri yıkıma uğratırken aynı zamanda da bir şeyleri yeniden kurgular. Ve görünmeyen ücra noktaları da tekrar analiz eder diyebiliriz. Derrida’nın ifadesiyle, yapısöküm, kendini çağıran, davet eden ya da teşvik eden bir başkalığa verilen olumlu bir cevaptır. Başkalığın gelişine çağıran yapısökümün kendisine mesken edindiği yer, belirli olmayan sınır aralıklarıdır. Demokrasi de yerini, yasa ve adalet arasındaki sabit olmayan ve yeri belirlenemeyen bu sınırda arar” (Derrida, 2005: 39). Dolayısıyla adalet gelecek ile belirlenebilir. Derrida, yapıbozum kavramını adalet ve hukuk düzleminde düşünmüştür. Onun için hukuk ve adalet aynı şey değildir. Bu iki kavramı yapıbozumcu bir hareketle ancak hukuktaki adaleti yaratma imkânını sağlayabiliriz. Yani hukuk kavramını yapıbozumcu bir anlayışla sorgulayarak yeniden inşa eder. Derrida, Montaigne’ye referans vererek açıklar;  “Halbuki yasalar güvenilirliklerini adil oldukları için değil, yasa oldukları için korurlar: Otoritelerinin mistik temeli budur, başka bir temeli yoktur” cümlelerine gönderme yapan Derrida, Montaigne’in burada yasaları, yani hukuku adaletten ayırt ettiğini vurgular. Derrida için de, “hukukun adaleti, hukuk olarak adalet, adalet değildir. Yasalar, yasalar olarak, adil değillerdir. Onlara uyulmasının sebebi adil olmaları değil, otoritelerinin olmasıdır” (Derrida, 2010: 56). Bu bağlamda hukuk ve adaleti birbirinden ayırarak düşünmemiz gerektiğini söyleyebiliriz.

Derrida’ya göre, hiçbir anda bir karar şimdide ve bütünüyle adil olabilir gibi görünmemektedir. Çünkü o, ya bir kurala göre alınmamıştır ve onun adil olduğunu söylememize hiçbir olanak tanımaz ya da çoktan bir kuralı izlemiş, onu almış, onaylamış veya yeniden icat etmiştir. Bu yüzden karar adını almayı hak eden her kararın içinden geçmesi gereken kararverilemezin deneyimi hiçbir zaman geçmemiş veya geride bırakılmamıştır; kararın içinde aşılmış bir an değildir. Kararverilemez olan bir hayalet gibi, her karar olayında takılıp kalmış ve yerleşmiştir (Derrida, 2010: 73). Adaleti yapıbozumuna uğratamayız. Çünkü belli bir yapısı yoktur fakat hukuk bir inşa olduğu için kurallar tarafından biçimlendirilir. Akabinde bir bütünselliği vardır. Bu yüzden yapıbozuma uğrayabilir. Adalet ise tekil deneyimlere dayanır. Örneğin, bazı kurallar vardır. Trafikte arkadan vurulma anında  arkadan vuran kişinin suçlu olduğu sonucuna varılır. Derrida tarafından bu olay olan durumlar çerçevesinde yeniden yorumlar. Yani tekil deneyimlerden yararlanır. Ve bu hareketle hukuku yeniden yapılandırmak gerekir. Ancak böyle adalet sağlanır. Her olayı kendi içinde değerlendirir ama son kertede son söz hukukundur. Hukuka ise adalet ile yaklaşılması gerekir. Peki bir yargıcın kararı nasıl olmalıdır? Onun bir hukuk kuralına veya bir yasaya uymasının yetmeyeceğini ve o yasayı davaya göre tekrar yeniden kurması gerektiğini söyleyebiliriz. Yani yargıç adil karar vermesi için hem yasayı muhafaza edici olmalı hem de onu her durumda yeniden icat etmelidir. Diğer bir ifadeyle, yeniden yapıbozumuna uğratabilmelidir. Hukuku tam anlamıyla saf dışı bırakılmamalıdır. Hukuku tamamıyla yıkıma uğratırsak o tam anlamıyla despotluk olacaktır.

Sonuç olarak; Derrida’nın yapıbozumcu yaklaşımı oldukça spesifik bir bakış açısı olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda bir yapıyı bozup yeniden inşa etmek adalet açısından önemli rol oynayacaktır. Çünkü her durum silsileleri aynı sonuçlar üzerinden değerlendirilemez. Olayları kendi vukuları üzerinden analiz etmek ve yeniden icat etmek, olayın temelinden en karmaşık noktasına kadar anlayıp yorumlamak gerektiğini söyleyebiliriz.

KAYNAKÇA

  • Derrida, J. (1994). Göstergebilim ve Gramatoloji, (T. Akşin Çev.). İstanbul: Afa Yayınları.
  • Derrida, Jacques, (2010), “Yasanın Gücü: Otoritenin Mistik Temeli”, çev. Zeynep Direk, Şiddetin Eleştirisi Üzerine, s. 43-133, İstanbul: Metis.
  • Derrida, Jacques, (2005), Rogues: Two Essays on Reason, çev. Pascale-Anne Brault & Michael Naas, California: Stanford University Pres.

Sosyolog

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir