Karl Marx’ın Sosyolojik Görüşleri

Karl Marx ve sosyolojisi ele alınmıştır.

Karl Marx’ın Sosyolojik Görüşleri
karl marx sosyolojisi nedir

Karl Marx hem bir devrimci, hem de sosyal bilimcidir. Hegel’in felsefesini tersine çevirerek materyalist bir tarih felsefesini benimsemiştr. Ona göre insanların varlığını belirleyen onların bilinçleri değil, onların bilinçlerini belirleyen toplumsal varlıklardır. Yani insanların bilinçleri toplumsal bir üründür.

Marx, toplumdaki eşitsiz dağılımların sebebinin doğal yasalar değil, toplumsal güçler olduğunu savunur. Ona göre toplum üretim araçlarına sahip olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılır. Üretim araçlarına sahip olanlar burjuvazi yani kapitalistler, üretim araçlarına sahip olmayanlar ise proleterya yani işçilerdir. Bu iki sınıfın dışında sanatkar, emekçi çiftçiler gibi ara sınıflar da bulunur. Marx sınıfları her zaman birbirine karşıt şeyler olarak görür. Ona göre sınıflar karşıt ancak karşılıklı ilişki içinde olan şeylerdir. Farklı sınıfların çıkarları farklı olduğu için birbirine düşman sayılırlar. Marx bu karşıt çıkarların uzlaştırılamayacağına inanır. Ona göre bütün toplumlar düşman sınıflara bölünmüşlerdir. Friedrich Engels ile yazdığı komünizmin ilk bildirgesi olan “Kominist Menifesto” adlı eserinde, “her toplumun tarihi, sınıf kavgalarının tarihidir.” açıklamasında bulunmuştur. Sınıflar arası ilişkiler sömürüye dayanan bir ilişkidir. İşveren yani kapitalist, işçi sınıfını yani burjuvaziyi sömürür.

Marx en ünlü kitabı olan Kapital’de kapitalist sistemi açıklamaya çalışır. “Kapital”, bir ekonomik sistem ve üretim tarzı olan kapitalizm üzerine bilimsel bir araştırmadır Marx’a göre kapitalizm tarihteki diğer ekonomik sistemlerden ayrılır. Kapitalizmin iki bileşeni vardır. Sermaye ve emek. Kapitalizmde sermaye sahibi kapitalistler, nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçileri sömürür. Marx’ın sömürüden kastı bir işçinin çalışarak ürettiği değer ile bunu yapması için kendisine ödenen para arasındaki farktır. İşçi bir gün boyunca işverenden ücret almak için gereken miktardan daha fazla üretim yaparlar. Bu fazla üretim kapitalistlerin karıdır. Bu durumda kapitalist sistemde şöyle bir çelişki vardır. Zenginler daha da zenginleşirken fakirler daha fakirleşecektir. Bu süreçte rekabet önemli bir işlev görecektir. Bitmeyen, sonsuz bir rekabet güdüsüyle kapitalistler üretimlerini daha az maliyetle artırmaya çabalayacaklardır ve netice olarak proletaryanın yaşam koşulları giderek azalan ücretler nedeniyle daha da kötüleşecektir. İşçi sınıfının bu durumun farkına varması için Marx, işçi sınıfının, “üzerindeki hegomonik” araçları anlaması gerektiğini savunur. Bu araçlar din, aile ve hukuktur. Marx’ın “Din toplumların afyonudur.” savunması ona göre dinin insanlar üzerindeki etkisini açıklar niteliktedir. Ona göre, “din bu dünya şartlarına müdahale etmeyi bir yana bırakmayı öğretmekte, mutluluk ve ödülleri ölümden sonraki hayata ertelemektedir”. Marx bu üç kuruma düşmandır. Çünkü bunlar, proletaryanın uyanışını, burjuvaziye karşı ayaklanışını önlemektedir. Marx bu kurumları ortadan kaldırmak için din, hukuk ve ailenin gerçek olmayıp bir yanılsama olduğunu söyler. Bu kuramını da “alt yapı” ve “üst yapı” kavramlarıyla açıklar. Alt yapı üretim araçları ve üretim ilişkileri iken, üst yapı kültür, din, dil, örf, adet gibi unsurlardır. Alt yapı üst yapıyı belirler. Üst yapı Marx’a göre proleteryayı kandırmak için uydurulmuştur.

thumbnail
Önerilen Yazı
Karl Marx Kimdir? Sosyolojisi Nedir?

Marx’ın ele aldığı diğer kavramlar, sınıf bilinci, sınıf dayanışması ve çatışma kavramlarıdır. İşçi sınıfı işverenden aldıkları payın gerektiğinden daha az olduğunun yani sömürüldüklerinin farkına vardıklarında ortaya sınıf bilinci çıkacaktır. Bu işçi sınıfı haklarını almak için harekete geçtiklerinde kapitalist sınıfı altedebileceklerinin farkına vardılarında sınıf bilinci en üst seviyeye çıkacaktır. Amaçlarına uymak için birleşip ortak eyleme geçerlerse de ortaya sınıf dayanışması çıkmış olacaktır. Böylece iki sınıf arasında çatışma başlayacaktır.
Marx’a göre tarih boyunca insan, bir yandan doğa üzerindeki denetimini giderek artırmış, öte yandan da giderek “yabancılaşmıştır”. İnsanın yabancılaşması, kapitalizmin bir sonucudur. Kapitalist sistem içinde insan kendi doğasına yabancılaşır. Yabancılaşmanın ana kaynağı olarak Marx özel mülkiyeti görmektedir.. Kapitalizmin sistematik bir sonucu olarak yabancılaşma sürecinde insanın kendi üretimi, karşısına yabancı güçler olarak çıkar, insan bu güçlerin egemenliği altına girer. Yabancılaşmanın dört boyutu vardır: İnsan; ürettiği nesneye, üretim sürecine, kendisine ve topluma yabancılaşır. Ürettiği nesneye yabancılaşmada insan kendi emek ürünü karşısında, yabancı bir nesne karşısındaki ile aynı ilişki içindedir. Kişinin üretim sürecine yabancılaşmasında ise artık iş doyumu yoktur. İşbölümü işçiyi yabancılaştırır. Kişinin topluma yabancılaşması işçiler arası ilişkinin iş arkadaşlığı değil de rekabet haline dönüşmesidir. Marx buna kişinin kendinin kendi türüne insanın insana yabancılaşması der. Diğer yabancılaşma türü ise kişinin kendini tanıyamaz olması durumudur. Kendini sadece yaptığı iş aracıyla ifade etmesidir.

thumbnail
Önerilen Yazı
Yerli Dizilerde Şiddetin Meşrulaşmasının Toplumsallaşmaya İlgisi

Marx’ın sosyal değişme teorisi üretim modelleri tarafından belirlenen farklı aşamalar şeklindedir. Marx a göre insanların fikirleri yaşadıkları toplumun gelişimi ve değişimiyle şekil alır.Insanlar kendi eylemleri ve fikirleri üzerinde düşünebilen varlıklardır. Toplumların beş aşamadan geçtiğini one sürer. Bunlar ilkel-komünal toplum, koleci toplum, feodal toplum, kapital toplum ve sosyalist komünist toplumdur. Sosyal değişme tarihinin sonu sosyalist komünist toplumdur. Bu son aşamada diğerlerinden farklı olarak sömürü ortadan kalkacaktır.
Marx toplumların ortak karakteristikleri olduğunu savunur. Marx’ın uğraklar olarak adlandırdığı bu karakteristikler, tarihin başlangıcından itibaren vardır. Tüm toplumların ilk karakteristiği, insanların diğer hayvanlardan farklı olarak varlıklarını sürdürebilmeleri için çevreden yararlanarak üretim yapmalarıdır.

Tüm toplumların ikinci karakteristiği ise insanların zamanla yeni ihtiyaçlar yaratmalarıdır. Üretim ve tüketim süreçleri her zaman birikimli olarak, yani belirli ihtiyaçlar karşılandığında yenileri ortaya çıkacak biçimde birbirini besler, arttırır ve çeşitlendirir. Marxın teorisine göre insani ihtiyaçlar yeni aletler ve teknolojilerin kullanılmasına ve ihtiyaçları karşılayacak yeni üretim tarzlarının gelişmesine yol açar. Bu da ilerlemeye sebep olur. İnsanlar hayatlarını sürdürmek için asgari koşulların ötesindeki malları üretir ve bunu tüketirken uygarlaşırlar. Üretim iki amaca hizmet eder. Bunlardan biri fiziksel ihtiyaçların doyurulması, diğeri de insanın yaratıcılığının ifadesidir.

Tüm toplumların üçüncü karakteristiği üretimin iş bölümüne dayalı olmasıdır. Marx’ a göre işbölümü her zaman sömürü, yabancılaşma ve hiyerarşik bir tabakalaşma yapısıyla bağlantılıdır. Marx’ın gözlemlerinde tüm toplumlarda bölünmenin temelinde toprak veya sermayenin yani üretim araçlarının mülkiyeti yatar. Mülksüzler sömürülür, yabancılaşır.
Üretim araçlarına sahip olmayan bu alt tabakadakiler, yaptıkları işi veya emeklerinin ürünlerini kontrol edemezler. Marxın proleterler olarak adlandırdığı çalışanlar, yaşayabilmek için bu ürünlere muhtaç oldukları için kazançlarını kapitalistlere vermek zorundadır. Bu yüzden onlar çalışma gibi insani görevlerde kendilerini insan gibi hissetmezler. İş bölümü proleterlerin kendilerini köleleştiren kapitalizmi sürekli yeniden üretmeleri anlamına gelir.

Dördüncü karakteristik ise özellik üşünce ve değerlerin kaynağı, insanların geçimlerini sağlama, ihtiyaçlar yaratma ve birlikte çalışmaya yönelik somut çabalarıdır.
Son olarak bir de Marx’ın bilgi sosyolojisinden bahdecek olursak Marx, düşüncenin, özü itibariyle toplumsal olduğunu ve hâkim düşüncenin hâkim sınıfın düşüncesi olduğunu söyler. Örneğin kapitalizmin hakim olduğu dönemde, hakim düşünce burjuvazinn düşüncesidir.

thumbnail
Önerilen Yazı
Emile Durkheim Kimdir? Sosyolojisi Nedir?

Merhaba ben Merve. Ankara Gazi Üniversitesi Sosyoloji bölümü lisans öğrencisiyim.

Yazarın Profili

Yorumlar (1)

  1. Bu yorumun söylemini, içeriğinin önemine tercih etmenizi temenni ederek vurgulamakta istiyorum ki “Marx’a atıf yapılmadan Marx sosyolojisini yazmak” ne kadar mümkün olabilir ki?