Modern Dünyanın Getirdiği Yoksulluk

Modern Dünyanın Getirdiği Yoksulluk
kuresellesme yoksulluk
1

Özet: Bu çalışmada dünya da ve Türkiye de büyük bir sorun olarak kentsel yoksulluk ve bununla birlikte oluşan diğer sorunlara değinmektedir. Konun kavramsal çerçevesinde kentsel yoksulluk, kentsel yoksulluğun sebepleri, modernleşme, kapitalizm ve küreselleşme gibi kavramlara yer verilerek Türkiye’de ki yoksulluk durumu ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: kentsel yoksulluk, Küreselleşme, Kapitalizm, Modernleşme


1.Giriş

Kent yoksulları, sosyo-ekonomik kültürün içerisinde yaşayan toplumdaki diğer bireylerle aynı yerde imkanları görmesine rağmen ekonomik gelirden, açlık düzeyinde veya alt sınırında gelirin kendi bütçesine girmesiyle toplumda gizli olarak ötekileştirilen bireylere Kent yoksulları denir. Kapitalizmin açmasıyla Kentsel yoksulların sayısı giderek artmaktadır. Teknolojinin giderek ilerlemesiyle beraber insan gücüne olan ihtiyaç azalmaktadır. Teknolojinin getirdiği Makinalaşmayla kırsal kesimdeki emekçiler, kırda barınamayacak hale gelerek kente yerleşmeye başlayacaklar de kentlerde toplanmaya başlayacaklar. Ekonominin getirdiği problemlerden dolayı kente göç etmeye başlayacak olan emekçiler, kent yoksullarını oluşturacak Kesim hale geleceklerdir. Bu güç ile beraber olan kent yoksullarını çoğu işsizdir ya da düşük ücretle çalıştırılan emeğinin kullanıldığı fakat karşılığını alamadığı bireylerdir. Her ne kadar hiçe saysak da toplumdaki büyük bütünü kapsarlar ve yaptıkları işler küçümsenemeyecek kadar önemlidir. Örneğin düşük ücretle çalıştırılanlar arasında; inşaat işçileri, temizlik işçileri, çöp Toplayıcıları, çocuk işçiler, asgari aşçılık sınırının altında çalışan işçilerin hepsi kent yoksullarıdır.

Kent yoksulları, yaşamlarını devam ettire bilmek için çalışmak zorundadırlar. Düşük sürede çalışıp emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar. İşçinin kapitalist sistemde alınıp satılabilen bir meta olarak algıladığımızı göz önünde bulundursak kapital sahibinin, işçinin kullanım değerini (emeğini) kiraladığını, emek gücünü satın aldığını söyleyebiliriz. İşçinin bu emek gücü satın alınırken kendisine ödenen ücret “geçimlik mallar değeri” ne eşit olacaktır. Geçimlik mallar değerinden kasıt, işçinin günlük zorunlu ihtiyaçlarını en düşük seviyede idame ettirebileceğim, ettirmezse öleceği ürünleri alabilmesi, tüketebilmesi için tasarlanmıştır. Yani işçinin emek gücü satın alınabilen bir metadır. Örneğin; bir işçinin emek gücünü kullanmak üretimde hadi ediyor emeği altı saattir. Yani bir işçinin hayatını sürdürebilmesi için bir günde ihtiyaç olan altı saatlik bir emek harcayarak çalışmasıdır. Tüm bunları elde edebilmek için işçinin 6 saat çalışması yeterli olacaktır. Fakat harcanan ile kazanılan aynı olacağından kendi kendini düşünecek olan kapital sahibin (iş verenin) İşine gelmeyecektir. Kapital sahip, işçi ile anlaşma yaparak Kendi kârını artıracaktır. Kazanılanın harcanandan yüksek olmasını sağlayarak için emek gücün 6 saat karşılığında satın alacaktır. Bunu yaparken de işçinin 12 saat boyunca sarf edeceği emeği kullanacaktır. Aradaki farkla (12-6=6 saat) Kapital sahibi artık değer olarak kalacaktır. Bu durumu işini kabul etmemesi sebebiyle, kapital sahip anlaşmayı öne sürecek ve başka işlerin olduğunda sürecektir. Eşi de bu durumda çalışmak zorunda kalıp kaptan sahibi çalıştığı 6 saat ile zengin yapacaktır. Böylelikle de döngü halinde kapitalist sistem sürekli işleyecektir. Kent yoksulları da bu kapital sistem de kullanılacaklar ve emekleri en çok ezilen işçiler olacaktır.

Yoksulları teorik olarak Bir grup niteliğinde değildir. Farklı özellikleri bulunan Proleterleşme sürecindeki çeşitli toplumsal grupları da oluştururlar. Hepsinin birleştiği ortak payda yoksulluktur yoksulluğun getirisi olan alt-üst sınıfla birlikte dışlandırılırlar çoğu hakları ise eksiktir. Örneğin; barınma, eğitim, sağlık ve benzeri. Genel olarak bunlardan ya yararlanamazlar ya da kötü koşullarda yararlanılabilirler.

Kent yoksulları, yoksulluğun getirdiği şartlardan doğar. Yoksulluk ve yoksulluktan alacağım, ortak bir yerde oluşan, üretim araçları olmaları ya da çok az bir kısmı alabilmesi de bir alt-üst ilişki örneğidir. Çünkü üretim araçlarına sahip olan kapitalistler, işçileri sömürmekti ve yoksulluğa sürüklemektedir. Daha çok da baskı altına alıp ezmektedirler.

Kent yoksullarının sayısı teknolojinin getirdiği imkanlarla giderek artmaktadır. Her geçen gün kırda barınamayan bireyler kent yoksullarının bir parçası haline gelirler. Bunu etkin olarak da sağlık sektörüne erişememe,  kaliteli eğitimden yoksun kalma Gibi şeyler ekleyebiliriz. İşçi sınıfının açlık sınırının altında kalanlar da kent yoksullarına dahildir. Çünkü bireyler askeri düzeyde yaşam standardını devam ettiremiyorlar.

Kent yoksulları, proleterya ya en yakın, iç içe geçmiş sınıflardır. Kentlerde, proleteryanın en açık örneği yine kent yoksulları oluşturur.

2. Küreselleşme ve Yoksulluk

Yoksulluk alanını incelerken küreselleşme ve yoksulluk arasındaki bağlantı önemlidir. Küreselleşme ile kentsel alanlarda ki gecekondulaşma; dışlanmanın, alt sınıfın ve suç oranlarının yüksek olduğu alanlardır. Günümüzde var olan sosyo-ekonomi, küreselleşmekte olan kapitalizmin bizi inandırdığı gerçeklere dayanır. Küreselleşme ile birlikte bireylerin yoksulluk alanları genişlemekte ve alt sınıf ile üst sınıf arasında ki mesafe her geçen gün artıp zengin-fakir kutuplaşması küreselleşmektedir. Ayrıca küreselleşme kentlerde adaletsiz şekilde işlemektedir. Küreselleşme, zengine daha fazla zenginlik katarken, yoksulun emeğini sömürmektedir.

Küresel kapitalist ekonomiyle birlikte teknoloji alanı genişlemekte vasıfsız iş gücü ve emeğe ihtiyaç azalmaktadır. Bu durumda işsizlik artmakta ve alt tabaka genişleyip kent yoksullarını oluşturmaktadır. Son dönemlerde ortaya çıkan full-part time çalışma anlayışı ve ücretlerin azlığı kent insanlarının çalışma alanlarını azalmakta ve yoksulluğa sürüklemektedir.

  1. Değişen Dünya da Kent ve Yoksulluk

Kentlerde; modernleşme, kapitalizm, küreselleşme ve bunlara bağlı olarak gelişen eşitsizlik, yolsuzluk ve adaletsizlikten doğan kent yoksulları meydana gelmektedir. Yoksulluk, genel olarak kırsal kesimlerde ve kentlerin gecekondu bölgelerinde görülürken istihdam ve işsizlik oranı da günden güne artmaktadır. Yoksulluk belirli dönüşümlere uğramaktadır. ” (Yılmaz Mevlüt,171).Bu dönüşümler Eşitsizlik ve adaletsizliğe sessiz kalınmaması gerekliliğini savunur.”

Refah devlet, eşitsizlikleri önlemek amacıyla sosyal konut uygulamaları, işsizlik maaşları ve bunların yanında vatandaşların iktisadi ve sosyal refahlarını koruyarak tabakalar arası kutuplaşmayı azaltmaya çalışmaktadır.

Mekansal alanların farklılığından kaynaklı olarak gecekondulaşmada mekansal yoğunlaşma gerçekleşir. Bu durum yoksulları etiket haline getirir ve zengin ile fakir mekansal olarak ayrışır. Toplumsal bütünlük algısı ve toplumsal bağlar zayıflamaya başlayıp zengin ve fakir arasına kalın bir çizgi çekilir. Sosyal devlet anlayışı sona ererse birçok insan maddi yıkım yaşayacak ve sosyal alanda vasıfsız ve kimsesiz kalacaktır.

  1. Kentsel Yoksulluğun Dünya’da ve Türkiye’de ki Yeri

Günümüzde yaşanan yoksulluk tarihten bugüne bütün dünyanın uğraştığı küresel bir sorundur. Günümüzde de hala etkilerini sürdüren bir sorun olan yoksulluk, ekonomik yanı bir tarafa insani ve toplumsal olarak büyük bir sorun niteliği taşımaktadır. Ülkemizde de Yoksulluk geçmişten gelen kentleşme sorunlarına günümüz toplumlarında daha geniş ölçüde etkilemiştir. Bu sorunun ülkemize getirmiş olduğu gelir dağılımında eşitsizlikler, işsizlik ve kamusal hizmet alanlarının daralması gibi geniş bir yelpazede yoksulluk olgusunu besleyen süreçlerin etkisi altında kalmıştır. Böylece bu sorun geçmişten günümüze gelen büyük bir yara olarak devam etmektedir.

Dünyada ve ülkemizde her Geçen gün büyüyen yoksulluk gerek kent gerek ise kırsal alandaki toplumu büyük ölçüde etkilemiştir. Yoksulluğu ortadan kaldırmak için yapılan çalışmaların amacı yoksulluk tam anlamı ile bitirmektedir. Tarihten bugüne Bu uygulamalar üzerinde çalışılarak yoksulluk azaltmaya çalışılmıştır. Yoksullukla mücadelede bireysel mücadele önem taşımaktadır ancak yoksul birey sayısını azaltmak ve gelir dağılımındaki adaletsizliği sağlamak açısından sivil toplum örgütlerini ve devlet kurumlarının atacağı adımlar çok daha önemlidir. Türkiye’de yoksulluk için mücadele eden devlet kurumları tarafından yürütülmesinde 1986 yılından bu yana Türkiye’de temel aktör olarak doğrudan faaliyet gösteren başkanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğüdür. Devlet kurumlarını yapmış olduğu sosyal harcamalar ile kaynakları toplum içerisinde dağıtılır. Eğitim, Sağlık ve altyapı hizmetleri gibi hizmetler yoksul insanların yaşam standartlarının yükselmesine olanak sağlar bu sebeplerden dolayı kamu kurumlarının sosyal harcamaları, yoksul yanlısı yapılmalıdır. Mücadelenin ne kadar başarılı olduğunu Eğitim ve Sağlık harcamalarının büyüklüğü kadar yoksul insanların Örneğin en yoksul % 20’lik kesimin ne kadar yararlandığına bağlıdır.

Türkiye’de de uzun zamanlar boyunca varlığını sürdüren bu yoksulluk her alanda çalışmalar yapılarak azaltılmaya çalışılmıştır. Türkiye’de 2002 yılında günlük 4,3 doların altında gelir elde edenlerin oranı %30, 3 iken 2009 yılında %4,33 seviyelerine inmiştir. Bu yıllarda Gıda ve gıda dışı harcamaları esas alan ve asıl yoksulluk oranına bakıldığında Türkiye’deki yoksulluk oranının %26,96, %18, 08 düzeyinde düşüş göstermiştir. (TÜİK 2009) Ülkemizde yaşanan ekonomik sorunlarla beraber düşünüldüğünde yoksulluk ülkemiz için temel bir sorundur.

Kırsal alanlarda gelirin azlığı ve iş olanaklarının yetersizliği insanları yoksullaştırmakta bu durumda yoksulların kentlere göç etmesine neden olmaktadır. Yani yoksulluk göçü hızlandırmaktadır.  Kentsel alanlarda istihdam artışlarının göç hızının altında kalması kentsel yoksulluğu artırıcı yönde etkilemektedir. Göç eden insanlar ya ekonominin  düzensiz süreçlerinde, geçici ve düzensiz işlerinde düşük gelirli işlerde çalışmakta ya da işsiz kalarak yoksullaşmaktadır.

Bu durumda kentsel yoksulluk, kırsal yoksulluğun bir yansıması olarak değerlendirilmekte ve hızlı kentleşme süreci ile ilişkilendirilmektedir. İç göçlerin devam etmesi, bölgesel ve kentsel yerleşim planlamasının yapılmaması sonucu gecekondulaşma sorunu da ortaya çıkar.

5.Sonuç

Sonuç olarak; kentsel yoksulluk ekonomik ihtiyaç yetersizliğinden ortaya çıkan ve bununla beraber kırdan kente göç ile devam eden kentlerde yok saysak da hemen hemen büyük bir çoğunluğu kaplayan bireylerdir. Kapitalizminde getirisi olan artık değerle birlikte işçi sadece o gününü kurtarabilecek kadar bir kazanca sahiptir. Kapitalizmin de devam edeceği sürece yoksulluk hep var olacaktır.

Kaynakça

  • ARMAĞAN Göksel, ÖZDEN Altuğ, ve PEKER Şükran. 2012. “Türkiye’de kırsal ve kentsel yoksulluğun karşılaştırılması (2002-2009)”. İnsan ve toplum bilimleri araştırma degisi 1(4): 271.
  • Banu, Sipahi Esma. “yoksulluğun küreselleşmesi ve kentsel yoksulluk: ekonomik ve sosyal boyutlarıyla Konya örneğinde yoksulluk*”.iibf sosyal ve ekonomik araştırmalar dergisi: 175-176 179-180.
  • Hazman Gürler Gülsüm. 2010. “kentsel yoksulluk sorunu ve belediyelerin rolü”. Türk idare dergisi (467): 136-37.
  • “kent yoksulları ve kentin değişen yapısı-ufuk çizgisi”. https://sendika63.org/2006/11/kent-yoksullari-ve-kentin-degisen-yapisi-ufuk-cizgisi-9958/. 

Karatekin Üniversitesi Sosyoloji, Aile Danışmanı, Özel Eğitim Danışmanı Ek olarak; Anadolu Üniversitesi İlahiyat İstanbul Üniversitesi Çocuk Gelişimi

Yazarın Profili

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Çakü’den böyle atılgan ve güzel yazılar yazan öğrencilerin çıkması çıkması çok güzel yazılarınızın devamını bekliyoruz :)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir