Mor Yıllar Filminin Sosyolojik Analizi

1985 Amerika yapımı olan bu film de Nettie ve Celie’nin hem bir kız çocuğu hem de bir kadın olarak yaşadığı zorlukları ve daha sonra bunları nasıl aştığını ele alır.  Hem siyahi olmanın hem de kadın olmanın meydana getirdiği ayrıştırmalar ve hayata tutunma dinamiklerini aktarır. Film içesinde yaşanan olaylar ve olgular sosyolojik perspektifle ele alınmıştır.

Mor Yıllar Filminin Sosyolojik Analizi
mor yillar filmi analizi
2

1985 Amerika yapımı olan bu film de Nettie ve Celie’nin hem bir kız çocuğu hem de bir kadın olarak yaşadığı zorlukları ve daha sonra bunları nasıl aştığını ele alır.  Hem siyahi olmanın hem de kadın olmanın meydana getirdiği ayrıştırmalar ve hayata tutunma dinamiklerini aktarır.

1909 yılında Celie, kız kardeşi Nettie’nin yardımıyla doğum yapar ve bütün yaşam öyküsü başlar. Celie babası “annenin yapamadığını yapacaksın” diyerek kızına tecavüz etmiştir. Bir oğlu ve bir kızı olmuştur. Doğumdan hemen sonra babası çocuğu rahibe birine para karşılığında vermiştir. Celie daha sonra babasının kardeşine bakışını yakalamıştır ve babası kızı yaşında biriyle evlenmiştir. Burada babanın pedofili olduğunu ve çocuklarını ensest ilişkiye maruz bıraktığı gözler önüne serilmektedir.  

Celie düğünde başka bir adamın kız kardeşine rahatsız edici bir şekilde baktığını yakalamıştır ve o adam daha sonra evlerine gelip karısı öldüğü için çocuklarına bakacak kimsenin olmadığını ve ev işlerini yapması için Nettie ile evlenmek istediğini söylemektedir. Burada toplumsal cinsiyet rolleri tespit edilmiştir. Babası henüz küçük kızına tecavüz etmediği için yaşının küçük olmasını bahane ederek onunla evlenmesine izin vermez fakat büyük kızı ile evlenebileceğini söyler. Celie’nin bakire olmadığı, doğum yapabildiğini, ağır işlere yatkın olduğunu ve istediği gibi kullanabileceğinden söz eder. Burada kadınların evlenmeden önce bakire olup olmadığının önem taşıdığını, bir kadınlık göstergesi olan doğumun gerçekleşebildiğini ve ona bir “mal” muamelesi yaptığı görülmektedir. Albert, Celie’yi alıp kendi evine götürür ve hemen tecavüz eder. Evli bireyler arasında da tecavüz söz konusudur. İstenmeyen her ilişki tecavüzüdür. Sabah olduğunda ise harabeye dönmüş mutfağı temizler, yemek yapar ve çocukların bakımını üstenir. Burada evin bu kadar pis ve dağınık olarak gösterilmesinin sebebi evde bir kadın olmamasıdır. Yani bu görevlerin kadına atfedildiğini yansıtmışlardır ve bu toplumsal cinsiyet rolleri film boyunca sıklıkla yer verilmiştir. Dikiş dikmesi, ütü yapması, yemek yapması, çamaşır yıkaması ve asması hatta tıraş yapmak bile Celie’ye yüklenen ağır rollerdir. Burada Celie’nin sömürülmesi ve cinsel ayrımcılığın yaşandığı tespit edilmiştir. 

Nettie ablasının yanına ziyarete gelir ve ona her alanda destek olur. Babasından kaçamadığını ve tecavüze uğradığını söyler nasıl olduğunu bilirsin diyerek ablasının da tecavüze uğradığı bir kez daha gösterilmiştir. Albert yine Nettie’ye rahatsız edici bir şekilde bakmaktadır ve ablası ona “senin üzerine çıkmadan buradan gitmelisin der” burada erkek egemenliği söz konusudur. Erkelerin istediği kişiyle, istediği zaman seks yapabilecekleri hakkına sahip gibi davranışlar sergilenmektedir. Nittie’ye ormanda tecavüz etmek isteyen Albert Nittie’den hiç beklemediği bir tepki alır ve ona tecavüz edemez bu sebeple evden kovar. “Toprağımdan defol” demesi yaşanılan yere sadece erkeğe ait olduğu mesajı verilmektedir. Nittie’nin son sözleri “ölümden başka hiçbir şey yazmama engel olamaz, biz ayrılmayacağız” demesi abla kardeş arasında bağın ne kadar kuvvetli olduğunun bir göstergesidir. Kız kardeşlik ruhu barındırmaktadırlar. 

1916 yılında ise; Celie çok zayıflamıştır. Üzerine yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri onu ruhsal olarak zaten yıpratırken üstüne birde bedensel olarak yıprandığını ve daha yorgun olduğu gösterilmiştir. Albert’ın oğlu Harpo, Sofia adında bir kadınla birlikte olur ve evlenmeye karar veriler fakat Albert buna izin vermez. “Genç kızlar ahlaksız, erkekleri görünce hemen bacaklarını açıyorlar, sırf hamile olduğun için oğlumla evlenmene izin veremem” ifadelerini kullanan Albert, bir çiftin birlikte olmasında kadınları ahlaksız bulması onun eril zihniyetinden gelmektedir ve genç kadınları Goffman’ın kavramıyla “damgalamaktadır.” Harpo ve Sofia evlendikten sonra Sofia’nın Harpo’dan daha baskın bir karakter olması hem Harpo’yu hem de babasını rahatsız etmektedir. Bu sebeple babası karısını sövmesini söyler. Yoksa ona “itaat” etmeyeceğini söyler. Burada ataerkilliğin inşası vurgulanmaktadır.  

Sofia’yı dövmeye çalışan Harpo Sofia’nın öz savunması ile karşılaşınca ondada fiziksel hasarlar oluşur ve babasına dayak yemediğini toynak izi olduğuna inandırmaya çalışıyor burada şiddet görenin sadece kadınlar olması gerektiği erkeklerin şiddet göremeyeceği yani toplumsal cinsiyet rolleri tekrarlanır. Zaten Harpo ve babası arasında baba oğul ilişkisinden ziyade işçi işveren ilişkisine daha yakın bir ilişki vardır. Sofia bu şiddete maruz kalmak istemediği için evi terk eder. Evi bu kadar kolay terkedilmesi ailesinin her zaman yanında olmasına bağlanabilir. Daha sonra Albert evliyken Shug’a aşık olur ve eve getirir. Shug kendi ayakları üzerinde durabilen özgür bir kadın olduğu için Albert onu tahakkümü altına alamaz. Hatta ona kahvaltı hazırlamak için girdiği mutfakta hiçbir şeyin yerini bilmediği için Celie yardım eder ama yine de Shug’un beğendiği bir kahvaltı hazırlayamaz. Celie ona kahvaltı hazırlar ve saçlarını tarar. Daha sonra Albert’ın babası eve gelir ve Shug hakkında damgalayıcı söylemlerde [katran kadar kara (ırkçı söylem), karışık saçlı, beyzbol sopası gibi bacak, kötü kadın hastalığı] bulunur. 

Harpo yeni bir mekan açar ve Shug orda sahne alır. Son şarkısını ise ona hep destek olan Celie’ye armağan eder. Burada kadın dayanışmasını gözlemlenmektedir. Sofia’nın yeni eşiyle gelmesini kabullenemeyen Harpo “çocukları olan bir kadın bu saatte buraya gelemez” demesi geç saatlerin ve içkili mekanların erkeklere ait olduğunu belirlen eril bir ifade kullanmaktadır. Shug gideceğini söylediğinde Celie üzülür çünkü o gideceği zaman tekrar şiddet görmeye başlayacak bunun sebebini ise güçlü bir kadın olmadığına bağlar. 1936’da Shug eşiyle birlikte geri döner ve Nettie’den gelen mektuplara ilk kez ulaşılırlar. Celie’nin çocuklarına baktığını ve iyi oldukları haberini alır. Toplu bir yemek masasında Shug artık gitmek istediğini ve giderken Celie’yi de götürmek istediğini söyler. Albert buna karşı çıkar ve Albert’ın babası “aile reisi” gibi davranmasını söyler. Burada tine ataerkilliğin Celie artık hapishane olarak gördüğü yerden gitmek ve özgür olmak ister. Orada bir patlama noktası yaşayan Celie Harpo’ya Sofia’yaya hükmetmeye çalışmasaydın beyaz insanlar onu dövemezdi demesi Sofia’nın sırf ten renginden dolayı damgalandığını, ayrıştırıldığını ve sınıfsal bir farklılık yaşadığını kısacası ırkçılığa maruz kaldığını anlatmaktadır. Albert Celie’yi “siyah, kadın, fakir ve sıska” olmakla ötekileştiriyor ve ona para vermeyeceğini söylüyor. Burada Blau’dan yola çıkarak kadının her anlamda hem ekonomik güçlenmeye hem sosyal güçlenmeye hem de psikolojik güçlenmeye ihtiyaç duymaktadır. Filmin son sahnelerinde bu güçlenme yaşanmıştır. Daha sonra Celie’nin arabaya binmesi ve elini havaya kaldırarak gitmesi özgürlüğü temsil etmektedir. Tıpkı Özgürlük Heykeli gibi.  

Toplumda farklı kadınlıklar vardır ve bunlar herkes tarafından kabul edilmelidir. Aynı zamanda kadın kadının dostu olmalıdır, ötekileştirmemelidir. Celie, Shug ve Sofia gibi bütün kadınların ataerkil adaletsizlikle mücadele etmesi, tahakküm ve sömürüye karşı gelmeleri, ırk ve sınıfın bir önemi olmadığını yani Bell Hook’un kavramıyla “kız kardeşlik” duygusuyla birbirlerine daha çok bağlandıklarını ve direndiklerinin bir göstergesidir. Ayrıca “kız kardeşlik kurma yolunda ilk adım, kadınlardaki cinsiyetçi düşünceyle mücadele etmek ve onu değiştirmekti (Hooks,2019:28).”  

1937’de Albert Celie gelmeden önceki yaşamına geri döner. Celie’nin babası sandığı kişi aslında öz babası değil bu nedenle “çocuklarım kardeşim değilmiş.” ifadesini kullanmıştır ve son sahnede ise Nettie, Celie’ye çocuklarına getirir ve kavuşma sahnesiyle film biter.  

Son olarak filmin ismiyle film karelerini bağdaştıracak olursak; kardeşlerin mor elbise giymeleri ve mor çiçekler arasında buluşması mor rengin toplumda kadını ve kadın dayanışmasını simgelemektedir. Morun farklı tonları bütün kadınların hayatında vardır. Kimisi lila, kimisi koyu mor. 

Kaynakça: 

  • Hooks, B. (2019), Feminizm Herkes İçindir Tutkulu Politika, bgts yayınları, İstanbul,28 

Balıkesir Üniversitesi Sosyoloji 4. Sınıf öğrencisiyim. Mail: gultasova@gmail.com

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (2)

  1. Yonca ALTINDAL 27 Ocak 2021

    Sanırım bu yayının oluşmasını sağlayan bu dönem içerisinde vermiş olduğum Sinema ve Toplum dersimde hem filmi seçmem, hem özenle film okuması yaptırmış olmam hem de değerlendirmelerim ile yorumlarım etrafında bir teşekkür etmeyi dahi unutan sevgili öğrencim Gül Taşova’ya bundan sonraki yazılarında bu önemli bilgiyi de unutmamasını zira hiç etik olmayacağını özellikle anımsatmak isterim. Tebrik ederim.

    • Gül Taşova 27 Ocak 2021

      Emekleriniz ve öğrettiğiniz her şey için çok teşekkür ederim hocam. Teşekkür etmeyi unuttuğum için kusura bakmayın hocam hemen ekledim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir