Robert Ezra Park ve İnsan Ekolojisi : Topluma Biyolojik Bir Bakış
İnsanlık , geçmişten günümüze birçok farklı yaklaşım ve alan tarafından incelenmiş ve değerlendirilmiş ; sosyolojiden tarihe , antropolojiden biyolojiye kadar çeşitli bilimlerin çalışma konusu olarak varlığını sürdürmüştür . Birtakım çalışmalarda da disiplinler arası bir perspektiften ele alınmıştır . Bu çalışmaları yapan bilim insanlarından birisi de sosyolog Robert Ezra Park ‘ tır . Park , insan ekolojisi kavramının öncüsü olmuş , onu bilimsel alanda görünür kılmıştır . Bu yazıda , Robert Ezra Park ve insan ekolojisi kavramı incelenecek , sosyoloji ve biyolojinin nasıl ortak bir paydada buluşturulduğu ve bir çalışma sahası haline getirildiği değerlendirilecektir . Öncelikle Robert Park ‘ ın kim olduğunu ve ne gibi çalışmalar yaptığını gözden geçirelim .
Robert Ezra Park Kimdir ?
Robert Ezra Park , 1864 doğumlu , Amerikalı bir sosyologtur . Kariyerine gazeteci olarak başlayan Park , yazmaya olan tutkusu ve ırk ilişkilerine olan ilgisiyle felsefe , antropoloji , sosyoloji , kriminoloji gibi birçok alanda eğitim almış ve hizmet vermiştir . İlk olarak filoloji eğitimi gören Robert Park , daha sonrasında felsefe eğitimi almıştır . Toplumsal yapılara , kentlerdeki ırk ilişkilerine olan ilgisi , onun yolunu felsefeden sosyolojiye çevirmiş , Almanya’da sosyoloji eğitimi almıştır . Eğitiminden sonra Amerika’ya dönen Park , Chicago Üniversitesinde öğretim görevlisi olmuş , sosyoloji ve antropoloji dersleri vermeye başlamıştır . Emekliliğine kadar Chicago Üniversitesinde kalmış ve buradan profesör olarak emekli olmuştur . Burada Ernest Burgess ile kent sosyolojisi çalışmış , Chicago şehrini araştırma laboratuvarı olarak kullanmışlardır . Chicago sosyoloji okulunun gelişiminde önemli ve öncü bir rol oynayan Robert Park , diğer sosyologlar Homer Hoyt ve Louis Wirth ‘le birlikte çalışarak kent sosyolojisine büyük katkı sağlamıştır . Çalışma alanları içerisinde insan ekolojisi , ırk ilişkileri , insan göçü , kültürel asimilasyon olan Robert Park , sosyal hareketler ve sosyal düzensizlik çalışmalarıyla kriminoloji alanına da katkı sağlamıştır . Şimdi Park ‘ın çalışmalarını inceleyerek insan ekolojisi kavramını ele alacağız .
İnsan Ekolojisi Nedir ?
Robert Park ‘ın insan ekolojisi kavramını incelemeden önce , Sosyal Darwinizm Teorisini ele almamız gerekir . Sosyal Darwinizm , Herbert Spencer ve William Sumner tarafından geliştirilen , Charles Darwin ‘in “ doğal seçilim “ prensibini , insan topluluklarının evrimine uyarlayan bir sosyal teoridir . Darwin ‘in kuramları geliştirilerek sosyal alana uyarlanır . Örneğin , “ en çok uyum sağlayanın hayatta kalması “ , Spencer tarafından geliştirilerek zengin ve güçlü olanların ödüllendirildiğini , fakir ve zayıf olanların ise başarısızlığa uğradığını ileri süren bir görüşe dönüşmüştür . Sosyal Darwinist teoride ; kolonileşme , kültürel asimilasyon gibi durumlar da bu hayatta kalmanın bir parçası , süreci olarak görülmüştür . Robert Park , insan ekolojisi çalışmalarında , Darwinist teorilerden etkilenmiş ve teorilerini bu temelde geliştirmiştir . İnsan Ekolojisi kavramını kısaca ; insanlarla doğal , sosyal ve yapılı çevreleri arasındaki ilişkinin incelenmesi olarak tanımlayabiliriz . Bunun da ötesinde doğadaki ekolojik sistem ve insan ekolojisini detaylı bir şekilde bağdaştırmak ve karşılaştırmak adına , topluma uyarlanan biyolojik süreç ve kavramları inceleyelim .
İlk olarak besin zinciri kavramını ele alalım . Doğada yaşayan bütün organizmalar , bitkiler ve hayvanlar , birbirine bağlı ve birbiriyle ilişkili bir sistem içerisinde yaşamlarını sürdürürler . Her canlı , besin zincirinde birbirine bağlıdır ; aynı zamanda var olmak için birbirine muhtaçtır . Yaşayan en küçük organizma ve büyük , dominant canlılar , doğrudan bir ilişki içerisinde gözükmeseler bile , ekosistemde birbirine bağlı bir zincir içerisinde yer alırlar . Dolayısıyla , hem bir rekabet hem de işbirliği içerisinde olmak durumundadırlar . Biyotik düzen , bu işbirlikçi rekabet üzerine kurulur ; Robert Park bu durumu insan ekolojisinde de görür ve ikicilik olarak tanımlar . Bu , farklı türler ve gruplar arasındaki rekabetçi işbirliğinin ikiciliğidir . Her grup ya da tür , belli bir habitat yani sosyal çevrede yaşar ; farklı yerlerde yaşayan bu kitlelere “ topluluk “ adı verilir . Topluluğun üç temel özelliği vardır ; bölgesel olarak organize olmuş bir nüfus , kökleşmiş bir toprak ve karşılıklı bağımlılığı olan ortak yaşayan bireyler topluluğu . Bu özelliklere sahip bir grup , topluluğu oluşturur . Her topluluk ise bir karaktere sahiptir , ki bu da yapıyı oluşturur . Bu , gözlemlenebilir bir yaşamdır ve organizmayı tamamlar , birleşen organizmalar ise , Spencer ‘a göre , süper organizmayı oluşturur . Her yapıyı içine alan bu sistemi incelemek mümkündür ; hem doğada hem de insan ekosisteminde organizmalar vardır ve süper organizmanın her üyesi birbiriyle ilişkilidir ve birbirini etkiler . Nasıl ki doğadaki herhangi bir canlı türü ekosistemde belirli bir yere ve türsel işleve sahipse , insanlar da sosyal grupları gereği toplumu doğrudan etkileyecek dolaylı ya da doğrudan rollere sahiptir .
Bunun ötesinde , ekosistemlerde dengeler değişebilir . Nüfus ve doğal kaynaklardaki dengesizlikler , salgınlar , savaşlar , kıtlık vb. faktörler , ekosistemdeki türlerin yerlerini sarsabilir ve yeni bir sistem oluşmasına yol açabilir . İnsan ekolojisinde durum daha karmaşıktır . Rekabet , insanlığı sürdüren temel araçtır . Çünkü var olma ve hayatta kalma mücadelesi , rekabet aracılığıyla sürdürülür . Her grup , kendi türünün yani kendisi gibi olanların yola devam etmesini , yok olmamasını ister . Bunun sonucu olarak yeni iş birlikleri doğar . Kısaca toplum , yaşamsal rekabetin ve var olma mücadelesinin olduğu , doğaya göre daha karmaşık değişken bir alandır .
Toplumsal düzeni sürdüren iki temel kavram vardır ; hakimiyet ve ardışıklık . Hakimiyet rekabetin bir sonucudur , rekabet sonucunda kazanılmış bir haktır . Her yaşam topluluğunda hakimiyete sahip olmuş dominant bir grup vardır . Örneğin , okyanuslar içerisinde mercanları , küçük balıkları , denizanalarını , yengeçleri , köpekbalıklarını barındırır . Bu habitatta dominant güç köpekbalığıdır . Başka bir tür onun yerini alana kadar , dominant güç olmayı sürdürür . Aynı durum insan ekosisteminde de geçerlidir . Robert Park ‘ın kent ekosistemini ele alırsak ; metropolde dominant güç şehir merkezini ve bankaları , alışveriş alanlarını elinde bulunduran gruptur . Şehirde gecekondu sakinleri , yerleşim yerlerinde yaşayanlar , merkezdeki rezidanslarda yaşayanlar , hepsi var olma mücadelesi verir ama şehirdeki sistemi belirleyen dominant olanlardır . Örneğin , yöneticiler gecekondu bölgelerini yenileme ve orada yaşayan grubu yerinden etme , hayatlarındaki düzeni değiştirme hakkına sahip olur ve karar verme mekanizmasını elinde bulundurur . Böyle bir durumda baskın olmayan grup rekabet ederek hayatta kalma , yaşamını sürdürme durumuyla karşı karşıya kalır , tıpkı doğadaki bir türün varlığını korumaya ve dış etkenlere rağmen hayatta kalmaya çalışması gibi .
Eğer hayatta kalma ve türünü sürdürme gerçekleşmezse , canlı türü ya da insan grubu yerini uzun zaman içerisinde farklı bir türe , gruba bırakır ; bu durum da ardışıklık olarak adlandırılır . Örneğin şehir merkezinde yenilenen bir bölgenin eski sakinleri , ekonomik olarak rekabet edemedikleri için artık o bölgede oturamayacak duruma gelirler ve kendilerine yeni yaşam alanları aramak üzere o bölgeyi terk etmek zorunda kalırlar . Bunun sonucunda yenilenen bölgeye farklı gruplar ve ekonomik olarak daha yüksek şartlara sahip insanlar yerleşir . Önceki grup rekabet edemediği için yerini yeni bir gruba bırakır ve o habitatta bir “ tür “ değişmiş olur , böylece “ardışıklık“ gerçekleşir .
İnsan ve doğa ekosistemlerini karşılaştırmalı bir şekilde ele alacak olursak , insanın diğer canlılar gibi fiziksel çevreye o kadar da bağlı olmadığını görürüz . Bitki ve hayvanlar , habitatlarının fiziksel sınırlarına bağlıdır ; bu noktada insan diğer canlılardan ayrılır . İnsanı sınırlandıran faktör fiziksel çevre ve habitat değil , ahlaki ve kurumsal düzen , aynı zamanda ortak bilinçtir . Kurumsal yapılar ve gelenekler , insanın toplumsal yapısını sağlamlaştıran etkenlerdir . Yani , bitki ve hayvan ekosistemleri rekabet ve fiziksel çevre ile var olurken ; insanlık , rekabete dayalı biyotik topluma ek olarak iletişim ve bilince dayanan kültürel toplumu da içerir . Bu yapı , insan ekosistemini diğer ekosistemlerden ayıran temel farktır .
Diğerlerini bir arada tutan hayati ve çevresel etkenlerken , insan topluluklarını geleneksel ve ahlaki yapılar bir araya getirir ve sürdürülebilir kılar . Robert Park , temelini oradan almış ve birçok açıdan onlara katılmış olsa da , insan ekolojisine kültür kavramını ekleyerek sosyal Darwinist teoriden ve Spencer’dan ayrılmış olur .
Sonuç olarak , birçok farklı disiplinde kendine yer bulan insan ekolojisi kavramı , Robert Park ‘ın çalışmalarıyla birlikte sosyolojik bir temele oturdu ve günümüzde hala devam eden gelişimine başlamış oldu . Robert Park , insanlık tarihi boyunca gerçekleşen kültürel evrim süreçlerini vurgulayarak insan ekolojisini diğer disiplinlerden ayırdı . Geçmişten günümüze tanımı ve tartışmaları süren insan ekolojisi kavramı ; coğrafya , sosyoloji , psikoloji , biyoloji , antropoloji , zooloji gibi birçok bilim tarafından incelendi . Çıkarılan ortak sonuç , insanlığın doğadan ayrı olmadığı , doğanın bir parçası olduğu ve doğa – insanlık arasında doğrudan bir ilişki olduğuydu . Güncel tartışma konularından olan ve uzun yıllar boyunca gündemde kalacak gibi görünen kirlilik , kaynakların tükenmesi , gıda krizi , nüfus patlamaları gibi problemleri de içine alan insan ekolojisi ise , bu süreçlerde kavramsal evrimine devam ediyor ve çalışma konusu olmayı sürdürüyor . Robert Park ile başlayıp , birçok bilimde sağlam bir zemine oturan bu kavram , güncelliğini her daim koruyor .
Kaynakça
- Park , Robert Ezra ( 1925 ) “ Human Ecology “ , The Urban Sociology Reader : 83 – 90 .
- https://en.m.wikipedia.org/wiki/Robert_E._Park