Son zamanlarda gündeme gelen Şehvetiye tarikatı kitabı, İsmail Saymaz ‘ın kalemi ile ortaya çıktı. Gündemde bu kadar yer edinmesinden dolayı kitabı merak ettim, okudum ve Şehvetiye Tarikatı kitabı analizi ile uğraştım.. Çeşitli incelemeler yaptım. Dilerseniz madde madde incelemelere geçelim;
- Bu kitap neden ilgimi çekti?
Son zamanlarımda özellikle Türkiye toplum yapısı üzerine merak saldığım için özellikle “FETÖ” yapılanmasını anlatan kitapları okuyor ve bu konuyu ele alan tartışma programlarını takip ediyordum.
Yaklaşık olarak bir ay önce Saymaz’ın bir tartışma programında FETÖ yapılanmasının ardında, bir tespitine denk geldim. Bu tespit şuydu: “FETÖ’den boşalan devlet kurumlarının yerini başka “cemaat ve tarikatlar” dolduruyor.” Sonra bu tespiti yapan şahsı (İsmail Saymaz) sosyal medyadan takibe aldım ve bir süre sonra “Şehvetiye Tarikatı” diye kitap çıkardığını gördüm. Bu kitap tasarımı, ismi, konusu ve hatta yazarının popülerliği ile benim ilgimi çekti. Sonuç olarak da bir şekilde temin ettim, okudum ve üzerinde tartışma programlarını izlemeye devam ederek; bir değerlendirme yazısı yazmaya karar verdim.
- Bu kitaptan beklentim neydi?
Açıkçası bu kitaptan öncelikle “FETÖ” yapılanmasını ve bu yapılanmanın devleti, kurumları ve insanları nasıl ele geçirdiğini anlatmasını sonrasında ise yerine geçen cemaat ve tarikatların analizini yapması idi. Ancak elime alıp okumaya başladığımda sadece iki paragraf içinde “FETÖ” kelimesi geçtiğini görmem beni şaşırtmıştı. Ancak kitabın temel sonucu bize FETÖ’den boşalan kadroların ve FETÖ’nün prangalarından kurtulan insanların yeni cemaat ve tarikatların pençesinde olduğunu bariz bir şekilde anlattığında aslında yazarın “FETÖ” yapılanmasından çok da farklı bir şey anlatmadığını görmekteyiz. Ayrıca yazar şunu da düşünmüş olabilir: “Devletin, kurumların ve insanların FETÖ’yü çok iyi analiz ettiklerini ve gerekli dersleri aldıklarını düşünmüş olabilir. Tabii bu ve buna benzer birçok varsayım üretebiliriz ancak konumuz bu değil.
- Bu kitap bana ne anlattı?
Birçok devletin kuruluş aşamasında olduğu gibi Osmanlı’nın da kuruluşunda şeyhlerin, dervişlerin ya da misyonerlerin (din adamlarının) rolünün olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı’nın kuruluşunda rol oynayan sadece bir derviş ya da din adamlar değildi; savaşçılar dediğimiz uç beyleri de bu kuruluşta payları olan kimselerdi. Ancak Osmanlı İmparatorluğu bile devlet kurulduktan sonra ne din adamlarını ne de savaşçıları devletin yönetimine zararı olacağını hissettiğinde uzaklaştırmıştır.
Yazarın da bahsettiği gibi Osmanlı’nın kuruluşunda din adamlarının rolü elbette vardır; ancak Osmanlı İmparatorluğu tarikatları denetlenmiştir. Yani ilk denetlemelerin 18. Yüzyıl itibariyle başladığını söyler:
“Ehliyetsiz şeyhlerin göreve gelmesini ve tarikatların yozlaşmasını önlemek ve tekke sayısını sabitlemek için, 1886’da Şeyhülislam’a bağlı “Şeyhler Meclis”i kuruldu. Kurul, Şeyhleri sınava tabi tuttu ve yayınları denetledi.”(Saymaz, 2019:12).
Bildiğimiz üzere Cumhuriyet Devrimleri’nin bir tanesi de, 1925’te Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nun kabulüdür. Bunun üzerine 773 tekke ve 905 türbe kapatılmıştır. Yazar bize bu kanunun kabulündeki atmosferi de bir meclis kürsüsünden alıntı ile muazzam betimler:
“Esasen, türbeler, tekkeler ve zaviyeler gibi evler… Memleketin içinde baştan çıkarma aracı olmuştur. Birer fesat kaynağı olmuş ve zaman zaman memleketin, milletin azami zararlarını icap edecek kargaşalara zemin hazırlamıştır.”(Saymaz, 2019:13).
Bu süreçten sonra yazara göre tarikatların bir kısmı yer altına çekildi ve bir şekilde faaliyetlerine devam ettiler. Günümüze doğru geldiğimizde 1950’li yıllardan itibaren “cemaatleşme” faaliyetlerini görüyoruz; özellikle de eğitim alanında. Yazarın da üzerinde durduğu özellikle 80’li yıllardan başlayan ve 2000’li yıllarda daha da ivme kazanan tarikat ve cemaat faaliyetlerini görmek mümkün. Ancak 80’li yıllardan itibaren dünya konjonktüründe neo-liberalleşmenin de etkisiyle bu yapılanmaların piyasaya açıldığını görüyoruz. Zaten yazarın da en önemli tezi şu: Tarikatlar holdingleşti, Şeyhler CEO oldu ve müritler de müşteri oldu. Bu gücü elinde bulunduran tarikatlar yazara göre “gerçek Şeyhler” tarafından yönetiliyor ve elde ettikleri maddi ve manevi güçle FETÖ’nün temizlendiği ancak dezenfekte edilmediği alanlara göz diktiğini, yerleştiğini görüyoruz. Kısaca toparlamak gerekirse bu süreç 80’li yıllarda demokratikleşmenin de etkisiyle başlamış; günümüze kadar gelmiştir.
Yazar, şu an 30 tarikat ve buna bağlı 400 kol olduğunu yapılan araştırmalarla iddia eder. Ve bu tarikat ve cemaatlere bağlı resmi olarak 2 milyon, gayri resmi olarak 7 milyon mürit olduğunu söyler. Bu da aslında maddi ve manevi gücün kaynak yaratımını analiz etmekte bizlere yol gösterir.
Aslında yazar kitabın büyük bölümünde “merdiven altı” yani gerçek olmayan şeyhlerin yönettiği tarikat ve cemaatlerden bahseder. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, gerçek şeyhler zararsız diyemeyiz. Aslında yazara göre tehlikenin en önemli boyutunu bu “gerçek şeyler” oluşturmaktadır. Biz yine sahte şeyhlere dönecek olursak yazar, bize sosyolojik bir profil çizer:
“Sahte şeyler de bilgi kaynağı olarak ilham ve rüyaya, kanıt olarak hurafe, rivayet, keramet ve hikâyelere başvurur. Bu tarikat ve cemaatlere öncülük eden şeyhler incelendiğinde; ilkokul mezunu oldukları, dini eğitim almadıkları, Arapça ve Kur’an’ı bilmedikleri, hatta oruç ve namaz gibi ibadetleri yerine getirmedikleri anlaşılıyor. Ancak böyle olduğu halde birçok mürit bu sahte ve merdiven altı şeyhlerin tekke ve kurslarında “dini” eğitim alıyor. Müritler cemaat içerisinde dini mertebelerinin yükseleceğini ve cennete kavuşacakları söylemi ile razı edilerek ya da Allah’ın gazabına uğrayacağı tehdidiyle ikna edilerek, istismar ediliyor. Özellikle de “ekonomik ve cinsel” anlamda.”(Saymaz, 2019:19).
Örneğin, “sahte şeyh” Uğur Korunmaz, erkek ve kadın ayırt etmeden tüm müritleriyle cinsel ilişkiye girdi. Mustafa Çalışkan, 3 şehirde 26 kadını istismar etti. Süleyman Işık genç erkeklerde ilişki yaşadı. Recep Küçük, çocuk istismarına karıştı (Saymaz, 2019:19). Tabii ki tek tek bu sahte şeyhleri anlatmayacağım ama benim için unutulmaz olan birkaç alıntı yapacağım. Örneğin benim için en iğrenç olan ibadet anlayışı Korunmaz’ın (sahte şeyh) “Sır Odası” içerisinde yaşananlardır:
“Hoca beni Sır Odası’na aldı. Kapıyı kilitledi ve beni kolumdan tutup, önüne çömeltti. Şalvarından cinsel organını çıkarttı ve bir şeyler okudu. Ben de gözlerimi kapattım…” (Saymaz, 2019:69).
İşte bu sahte şeyh ve müritleri bu olaya “Badeleme” diyorlar. Bu “ibadet” anlayışlarında hiçbir zorlama yoktur. Müritler karısını ve kardeşlerini dahi bu tarikata götürmüşlerdir. Adeta alan memnun satan memnundur.
- Bu kitaptan sonuç olarak ne çıkardım?
Öncelikle şunu söylemem gerekiyor:
“Yazar kitabında resmen isyan ediyor. Geç de olsa zor da olsa, insanları hem cinsel hem de maddi anlamda sömüren, taciz ve istismar eden bu şeyhler ve tarikatlar hakkında yasal işlem yapılıyor da; neden devleti, devletin kurumları ve kadrolarını istismar eden, taciz, tecavüz eden ve sömüren “gerçek tarikat ve şeyhlerine” karşı önlem alınmıyor?” Yazar bunu tekrar tekrar hem kendi sorguluyor hem de bize sorgulatıyor.
Buradaki durumu tek taraflı bir “istismar” olarak düşünmek çok doğru değil, diye düşünüyorum. Yani A partisi, B partisi ya da C partisi fark etmez; partiler ya da hükümetin de bu işten bir çıkarı olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani bu sistem birbirine entegre olmuş, birbirinin çıkarına hizmet ediyor, diyebilir miyiz? Örneğin bir parti oy talebi nedeniyle bir tarikat ya da cemaat mensubuna yanaşmış olabilir mi? İktidara geldiğinde de o cemaat ya da tarikat müritlerine kadrolaşma kolaylığı sağlanmış olabilir mi? Ya da yasal olmayan yollardan devlet kadrolarını ele geçirip, güçlenmiş olabilirler mi? Bu sorulara ben ve sizler farklı cevaplar verebiliriz. Ancak benim tavsiyem önce herkes kendi sorularını hazırlasın.
Sonuç olarak ben de yazar da “kitap ve sünnetler” çerçevesinde ele alınmış dini bir yapılanma ve anlayışla asla sorunumuz yoktur. Asıl mesele Kur’an’ın ve ehlisünnetin dışına çıkmış; Allah ile kul arasına girmiş, amaçlarını saptırmış bir yapılanmaya karşıyız.
KAYNAKÇA
Saymaz, İ.(2019). Şehvetiye Tarikatı. İstanbul: İletişim Yayınları
Şehvetiye Tarikatı kitabını çok güzel bir şekilde işlemişsiniz. Tebrik ederim, başarılarınızın devamını dilerim. Böyle devam!