Simgesel Etkileşim
Simgesel etkileşim terimi, Herbert Blumer tarafından ortaya konulmuştur. Man and Society, toplumsal bilimler alanını gözden geçirerek, ‘toplumsal bilimlerin her birinin konusunu ve yöntemlerini ve ruhunu anlamaya bir giriş’ olarak hazırlanmıştır. Blumer, toplumsal psikoloji üzerinde bir bölüm yazmak üzere davet edilmiş ve toplumsal psikologların insan tabiatı hakkındaki görüşlerinin ne kadar farklı olduğunu açıklamak için simgesel etkileşim terimini kullanmıştır. Blumer, toplumsal psikolojinin daha çok bireyin toplumsal gelişmesi ile ilgilendiğini ve esas konusunun, bireyin toplumsal gelişmesi ile ilgilendiğini ve esas konusunun, bireyin bir topluluğun hayatına katılarak toplumsal yönden nasıl geliştiğini incelemek olduğunu ifade etmiştir. Blumer, Man and Society’de simgesel etkileşimin temel tanımını şöyle ifade eder; bir topluluktaki insanların sahip oldukları ortak simgeler ve anlayışlar takımı. Simgesel etkileşime göre, çocuğun çevresindeki anahtar ögelerin, etrafındakileri yönlendiren simge ve anlayışlar olduğunu kabul eder. Çocuğun toplumsal çevresini simgeleştiren, bu ortak simge ve anlayışlardır, ve bu bakış açısı, simgeler ve anlamlara önem vermektedir. Simgesel etkileşimin odaklandığı nokta; bir beni olan breye ve bir kişinin içsel düşünce ve duyguları ile toplumsal davranışı arasındaki etkileşimdir. Simgesel etkileşimciler , başlıca bireylerin belirli kararları ve hareketlerini bütünüyle açıklama olanağının olmadığını göstermeye uğraşırlar. Simgesel etkileşimin öncüleri ve bu yaklaşıma doğrudan katkıda bulunanlar George Simmel, Robert Park, William Isaac Thomas, Charles Horton Cooley, John Dewey ve George Herbert Mead’dir. Aynı zamanda Max Weber’inde anılması önemlidir çünkü Weber, yorumlayıcı anlayış ya da öznel anlamın önemine ağırlık vermiştir. Bireyin bir durumu yorumlamasına ve öznel anlamın önemine verdiği ağırlıkla, Weber’in eylem kuramı simgesel etkileşimin doğmasını etkilemiştir. Robert Park’ı akıl hocası olan Simmel, bu bakış açısının gelişmesinde çok önemli bir yeri olan kişidir. Simmel’in ilk simgesel etkileşim üzerindeki etkisini, sosyolojik çözümlemeye bu yaklaşımın birçok görüşlerini savunmasını inceleyerek anlayabiliriz.
Simmel’e göre kendimizi toplumsal oluşumlarla sınırlandırmak kendisini kalp, akciğer ve mide gibi organlar ile sınırlayan eski anatomi biliminin genel olarak isimsiz veya bilinmeyen sayısız dokuları ihmal etmesine benzer. Bunlar olmadan Simmel’e göre bu belirgin organlar hiçbir zaman yaşayan bir organizma olamaz. Buradaki söylediklerinde olduğu gibi Simmel, toplumun ‘sayısız ufak sentezlerden oluştuğunu söyler. Simmel’in fikirleri toplumsal sistemlerin çözümlemesi ile ilgilenen toplum bilimcilerin aksine, bireysel davranışı çözümleyenler için cesaret vericidir. Simmel’in anahtar kavramları ikililik ve üçlülüktür. Toplumsal hayatta rakamların önemini vurgularken ikili bir ilişki ile üçlü bir ilişkiye katılanların nasıl bir ilişki biçiminde olduğunu anlatmaya çalışmıştır. İkili ilişkilerde karşılıklı sorumluluktan dolayı biri çekip gidemez. Çünkü birinin çekilmesi bütünü bozar. Ama ikilinin üçlüye dönüşmesi, büyük bir niteliksel değişime sebep olur. Üçlü bir ilişkide 3. Kişi diğer ikisinin oy birliği ile dışlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Simmel’in bir etkileşim sistemi olarak toplum kavramı, toplumsal alan geometrisine ilgisi ve toplumsal süreç üzerinde önemle durması Park tarafından benimsendi ve simgesel etkileşimin doğum yeri olan Chicago Üniversitesindeki meslektaşlarına ve öğrencilerine aktarıldı. Ann Arbor’da, kendisinin de okuyup mezun olduğu Michigan Üniversitesi’nde ömür boyu ders vermiş olan Cooley, aynı zaman da simgesel etkileşimin öncüsüdür. Nemli katkılarından biri ‘aynadaki ben’ kavramına yaptığı katkıdır. Aynadaki ben; yani etkileşime girmiş olduğumuz başka kişilerin bizimle ilgili değerlendirmelerinin sonucu bize dönen bilgi kapsamında kendimiz ile ilgili anlayışımızdır. Cooley’e göre aynadaki benin üç ögesi, ‘ başkasının bizim görünüşümüz ile ilgili olarak kabul ettiğimiz bize dönen imgemiz; onun bu görünüşümüz ile ilgili düşüncesi ile ilgili imgemiz; ve guru veya küçük düşme gibi kendimizle ilgili duygulardır. Cooley ‘insanların birbirleri ile ilgili imgeleri toplumun somut gerçekleridir ve toplumbilimin başlıca amacı bunları gözlemlemek ve yorumlamak olmalıdır’ der. Simgesel etkileşimin sistemleştiren iki büyük kuramcılar; Mead ve Blumer’dir.
George Herbert Mead: Ben/Benlik (the self)
Ann Abor’da Michigan Üniversitesi’nde iki yıl ders vermiş ve orad John Dewey ve Cooley ile tanışıp arkadaş olmuştur. Dewey, Chicago Üniversitesi’ne geçince, Mead onu takip etmeye karar vermiş ve 1931’den ölümüne kadar orada felsefe bölümünde ders vermeye devam etmiştir. Kitapları, öldükten sonra, öğrencilerinin ders notlarından toplanarak basılmıştır. Bunlardan en önemlisi Mind, Self ve Society olup, Mead’in kuramını açıklamakta yardımcı olacaktır. Mead’in benlik ile ilgili görüşleri sembolik etkileşimin esasıdır. Mead benliği bir dürtüye maruz kalan ve yanıt veren edilgin bir alıcı olarak değil hareket eden bir organizma olarak görür. Ona göre benlik, bir aktördür. Blumer’in yaptığı açıklamada; mead’e göre benlik, toplumsal yapı ve kültürün bünyeye kabulünden çok daha öte bir şeydir. Daha çok, bir toplumsal süreçtir; öyle bir etkileşim süreci ki, orada beşeri faktör, içinde hareket etmekte olduğu durumlardaki meseleleri kendisi belirler ve bu meselelerle ilgili kendi yorumları yolu ile hareketlerini düzenler. Mead’in toplumsal psikoloji planının temelinde, aktörün kendi kendisine olguları belirlediği ya da işaret ettiği bu, ben etkileşimi görüşü yatar. Yani etkin ve yaratıcı olan benliktir; ben’in eylemlerini ‘belirleyen’ toplumsal, kültürel, ya da psikolojik ögeler yoktur. Parsons gibi işlevselciler, bireyi toplumsal ve psikolojik güçlerin altında durgun bir varlık olarak görme eğilimindedirler. Blumer şöyle der; ‘ insan eylemine şekil veren benlik sunumu/kendini belirtme süreci, eylem öncesindeki etkenlere bağlanamaz’. Mead’in bireyi toplumsal alışverişçi ve işlevselcilik kuramcıların bireyi yada egosuna göre daha etkin ve yaratıcıdır. Simgesel etkileşim, beni farklılaşmış bir şey olarak ele almayı özellikle reddederek, belirlemeci bir yaklaşımdan kaçınır. Mead, benlik ile ilgili iki evre belirler; birincisi ‘ben’ organizma başkalarının tavırlarına karşı örgütlenmemiş yanıtı, hareket etmek için kendiliğindenliği dürtüsü bendir. ‘ Beni’ ise başkalarınca örgütlenmiş, bireyinde kabullendiği bir dizi tavır olan beni, başkalarından öğrenmiş olduğu kendisi ile ilgili bakış açılarıdır. ‘beni’ toplumsallaşmış bireyin davranışına kılavuzluk eder ve benliğin bu yönü, bireyin bilincine başkalarının etkisini getirir. Benlik, bu iki ayrı evre içinde davranan ve esas itibarıyla toplumsal bir süreçtir. Eğer bu iki evre olmasa idi, bilinçli bir sorumluluk ve deneyimde hiçbir yenilik olmazdı.
Benlik Etkileşimi; Mead deneyimde yeniye yer verdiği için toplumsal bilimcilere yapılaşmamış ve daha önceden yerleşmiş olan alışkanlıkların etkisi altında olmayan davranışı inceleme olanağı verir. İnsanın kendi kendisiyle gerçekleştirdiği iç konuşmalar Mead’ci bakış açısının gerekli bir parçasıdır; çünkü insanlar bu yol ile etraflarındaki şeyleri hesaba katarak hareket etmek üzerine örgütlenirler. ‘Benlik etkileşimi’ , Mead’in insan hareketi anlayışının temelinde olup rol almasında esasını oluşturur. Yani kendimizle yaptığımız iç konuşmalar, kendimizi örgütlememize ve düzenlememize neden olur. Hareketin, benlik etkileşimi sürecine maruz kalması harekete yön verir.
Benliğin Gelişme; Mead oynama, oyun ve genelleştirilmiş başkaları hakkındaki yazılarında benliğin gelişirken içinden geçtiği üç safha belirler. Benlik gelişimin ilk safhası olan yaklaşık iki yaşlarında ‘oyun öncesinin özelliği anlamsız, taklitçi hareketlerdir. Anlamlılık Mead’e göre bireyler aynı simgesel yorumları paylaşıyorsa hareket onlar için anlamlıdır. İkinci safha ise ‘oyun’ safhasıdır. Bu safhada çocuk kendisini bir başkasının durumuna koyabileceği, ancak öbür oyuncuların rollerine uyamadığı safhadır. Oyun safhasında kişiyi ilgilendiren başkaları, oyun içinde olan herkesin örgütlenmiş tavırlarıdır; böylece bu oyuncunun yaptığı her şey takımda oynayan herkesçe kontrol edilmektedir. Geniş anlamda ‘genelleştirilmiş başkaları’ tüm topluluğun örgütlenmiş tavırlarını içerir. Mead’in dediği gibi, ‘bu genelleştirilmiş başkaları içselleştirildiğinde ve topluluk, kişilerin davranışları üzerinde denetim sahibi olduğunda olgun benlik ortaya çıkar.. şu halde benliğin üzerinde inşa edildiği yapı, herkesçe ortak olan bu yanıttır; çünkü insanın benlik olabilmesi için bir topluluğun üyesi olması gerekir. Simgesel anlamı, bir hareketin yalnız ilk ögesi olduğu için değil, hareketin bütününe bir işaret olduğu için Mead jest tanımından çıkarmıştır. Mead’e göre içselleştirilmiş simgeler önemlidir, çünkü belli bir toplumun veya toplumsal kümenin bütün bireyleri için aynı anlamı taşır; yani, bunları yapan bireylerde, bunlara tepki veren bireylerde neden oldukları aynı tavırlara neden olurlar. Mead bir simgeyi,’ tepkisi önceden verilmiş olan bir uyarıcı olarak tanımlar.
Kaynakça
Sosyolojik Teorinin Oluşumu / Jonathan H.Turner, Leonard Beeghley, Charles H. Powers