ÖZ
Bu yazının temel amacında toplumsal olarak inşa edilmiş kadın ve erkek ayrımında, kültürel ve sosyal zeminde altyapısı oluşturulmuş beklenti ve değerleri anlamak ve kadın ve erkeğin iki ayrı cins gibi okunması altındaki ataerkil zihniyeti ortaya çıkarmak, temel sorgulamaları yaparak eşitsizliği anlamak ve eşitlik ideali içinde bir çaba oluşturulmaktadır.
Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğin toplumsal olarak sınıflandırılması, toplumsal olarak atfedilmiş rol ve değerleri göstermektedir. Kadın ve erkek biyolojik olarak iki farklı bedene sahip bir cins iken toplumsal olarak sınıflandırıldığında kamusal- özel alan gibi ayrımlar ile kadın, erkeğe bağımlı olduğu ev içi alanla özdeşleştirilmiş ikincil bir konumu yaşamakta, kamusal alanın tüm çehresi, erkeğin gücü ve iktidarının simgesi olmaktadır. Bu ayrım temelde ataerkil zihniyetin ürünü olmakta, erkek olma zorunluluğu bulunan belki güçlü, sert olma gibi erkeklik normlarını benimsemekle mükellef kılınmış erkekler, kadına karşı tahakkümün sosyal, kültürel altyapısını daha küçük yaşlarda öğrenmekte, ‘’gerçek’’ bir erkek olmadıkları takdirde de dışlanacak olmanın külfeti içerisinde yaşamaktadırlar. Kadın ve erkeğin eşit olduğuna ilişkin fikirler, daha küçük yaşlarda öğretilen, zorunlu hale getirilen toplumsal koşullar ile yıpratılmakta, kadın- erkek eşitsizliği toplumsal hayatın her alanın da geçerli kılınmaktadır. Doğal, değişmez kabul edilmiş bu değerler aslında insanların ürettikleri ürünler olmakta ancak iki cinsi birbirine farklı kılan bu toplumsal yapıda kadın kendisinden beklenilen görevlerin uygulayıcısı, her türlü sorgu ve karşı çıkışı karşısında da suç korkusu olarak nitelendirilebilecek bir mağduriyeti yaşamanın eşiğine gelmektedir. Habitus ile aslında grubun değerlerini benimsemiş, içselleştirmiş kadın ve erkek kendisinden beklenilenleri yerine getirdikleri takdirde zamanın ötesine geçen, sonsuzluğu ifade eden ‘ouroboros’ ile eril tahakküm yaygınlaşmakta, kadın üzerinde de simgesel şiddet pekişmektedir. Verili, değişmez olarak gördüğümüz değerlerin yapı söküme uğratılması, ataerkil zihniyetin ürünü olan, toplumun kadın ve erkeği farklılaştırdığı bu sistemde rol ve değerleri kadını ve erkeği birbirinden uzaklaştırmak, bir tarafı güçlü bir tarafı güçsüz kılacak şekilde belirlemekten ziyade kadını ve erkeği kendi değerini kendi belirleyecekleri bir sistem içerisinde tutmak, her iki tarafın birbirlerini ‘’öteki’’ olarak görmeleri gibi bu karşıt-düşmanca ilişkilerin yaratıcılığının dışavurumu olan değerleri, toplumsal olarak oluşturulmuş beklentileri belki de tersine çevirmek toplumsal alanda ayrımcılığın önüne geçmek için sorgulanmamışların sorgulamasını yapmak ile Venüs’ten gelen kadınlar ve Mars’tan gelen erkekler belki de aynı gezegende buluşabileceklerdir.
Hazırlayan: Melike Kocamanoğlu – Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi