Özet:
Yoksulluk her coğrafyada görülen bir toplumsal olgu olmasından dolayı yıllar içerisinde çokça araştırmaya da konu olmuştur. Yoksulluğun ülkeden ülkeye veya kişiden kişiye farklı sebepleri olabilir. Yoksulluğun sebepleri ne kadar değişken olursa olsun yoksulluğun sonuçları tüm toplumu etkilemektedir. Yoksulluktan en çok etkilenen kesimlerden bir tanesi de çocuklardır. Yoksulluk içerisinde büyümek çocukları sosyalleşme, yeterli ve düzenli beslenme, nitelikli eğitim alma, kaliteli yaşama gibi birçok imkândan yoksun bırakmaktadır. Çocukluk döneminde yoksulluk içerisinde büyüyen bireyler ilerleyen yaşlarda da genellikle bu durum içerisinde olmaktadırlar.
Bu çalışmada yoksulluk tanımı, yoksulluğun çeşitleri ve nedenleri, yoksulluğun aileyle ilişkisi ve yoksulluğun çocuklar üzerindeki etkileri maddeler halinde incelenecektir.
Anahtar sözcükler: Yoksulluk, çocuk yoksulluğu, yoksulluk ve aile.
Abstract:
Since poverty is a social phenomenon seen in every geography, it has been the subject of much research over the years. Poverty may have different causes from country to country or person to person. No matter how variable the causes of poverty are, the consequences of poverty affect the entire society. One of the groups most affected by poverty is children. Growing up in poverty deprives children of many opportunities such as socialization, adequate and regular nutrition, quality education, and quality living. Individuals who grew up in poverty during childhood often remain in this situation at later ages.
In this study, the definition of poverty, the types and causes of poverty, the relationship of poverty with the family and the effects of poverty on children will be examined item by item.
Keywords: Poverty, child poverty, poverty and family.
Giriş:
Yoksulluk geçmişten bugüne varlığını sürdüren toplumsal bir sorun olmasına karşın özellikle küreselleşmeyle birlikte önemi daha da anlaşılır bir kavram haline gelmiştir. Küreselleşme basit anlamıyla dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan toplumlar arasındaki etkileşimlerin artmasıdır. Bu etkileşimlerin artması sonucunda toplumlar ekonominin iyiye gideceğini ve yoksulluğun azalacağını düşünmüşlerdir fakat bu düşünce bir yanılsamadan ibarettir. Küreselleşmenin bilgiyi kilometrelerce uzağa aktarma, ülkelerin uluslararası ticarete açılmasını kolaylaştırma, mesafeleri kısaltma gibi iyi yönleri olsa bile çoğu zaman özellikle gelişmemiş ülkeler için yoksulluğu azaltmada başarısız olmuştur. “Çok sayıda örnekte, küreselleşmenin yararları savunucularının iddia ettiğinden azken, ödenen bedel onların iddia ettiğinden çok daha ağırdı; çünkü çevre mahvedilmiş, politik yöntemler yozlaşmıştı ve yüksek değişim hızı ülkelerin kültürel adaptasyonuna fırsat tanımamıştı” (Stiglitz, 2002:30).
Yoksulluk, en gelişmiş ülkelerden en fakir ülkelere kadar her türlü coğrafyada görülebilmesinden dolayı evrensel bir problemdir. Dolayısıyla yoksullukla mücadele edebilmek amacıyla her ülke belirli politikalar izlemektedir bu politikalar ülkelerden ülkelere değişiklik göstermektedir bunun sebebi her ülkenin birbirinden farklı özelliklere sahip olmasıdır.
Zaman içerisinde gerçekleşen sosyal, yapısal ve ekonomik değişimler toplum içerisinde varlığını sürdüren tüm toplumsal kurumları etkilediği gibi aile kurumunu da etkilemiştir. Ekonomik krizler dolayısıyla enflasyonun artması, yoksulluğun derinleşmesi gibi süreçler toplumu yoksullaştırdığı gibi aile kurumunu da yoksullaştırmaktadır. Ailenin yoksullaşması da beraberinde aile içindeki rollerin değişmesine, aile bireyleri arasındaki iletişim ve uyumun bozulmasına, boşanmalara neden olurken aile içerisindeki çocukların da sağlıklı ve düzgün koşullarda yetişmelerini büyük ölçüde etkilemektedir.
Bu çalışmanın amacı, toplumsal bir olgu olan yoksulluğun aile kavramı üzerindeki etkilerini incelemek ve yoksul ailelerde büyüyen çocukların ortalama maddi duruma sahip ailelerde büyüyen çocuklara göre nelerden daha yoksun yetiştiklerini göz önüne sermektir. Yoksulluk hali yalnızca fiziksel yönden değil öte yandan insanları sosyal ve ruhsal yönlerden de etkilemesi dolayısıyla çok boyutlu bir meseledir. Bu çerçevede, yoksul ailelerde büyüyen bireyler bu fiziksel, sosyal ve ruhsal yoksunluktan hayatları boyunca etkilenmektedirler ve bu yoksulluk durumunu da sonraki nesillere devretmektedirler. Bu durumdan daha fazla etkilenen kesim ise çocuklardır dolayısıyla bu çalışmanın amacı yoksulluk durumunun aile üzerindeki ve özellikle çocuklar üzerindeki olumsuzluklarını görmek ve bu olumsuzlukları maddeler halinde açıklayarak çocukların yoksulluk dolayısıyla yaşadıkları eksiklikleri belirlemektir.
Bu çalışmada nitel araştırma yöntemleri kullanılmış olup daha önce yoksulluk, aile yoksulluğu ve çocuk yoksulluğu gibi alanlarda yapılmış çalışmalar incelenerek yeni bir literal çalışma elde edilecektir.
1.Yoksulluk Kavramı:
Toplumsal bir olgu olan yoksulluk kavramı, çok boyutlu olmasından ve toplumların gelişmişlik düzeylerine bağlı olmasından dolayı toplumdan topluma farklılık göstermektedir bunun neticesinde yoksulluk, üzerinde ortak bir tanıma varmanın güç olduğu bir kavramdır.
Herkes tarafından net bir tanımı olmamakla beraber yoksulluk temel anlamıyla kişilerin ihtiyaçlarını karşılayacak gerekli maddi olanaklardan yoksun olması durumunu ifade etmektedir. Fakat yoksulluk kavramı toplumdan topluma değişiklik göstermesinden dolayı herhangi bir toplum için kabul edilen yoksulluğun sınırı bir başka toplum için zenginliğin ölçütü olarak kabul edilebileceği gibi, yoksul bir toplum için zenginlik ölçütü, zengin toplumların yoksulluk sınırlarının bile çok altında kalabilmektedir (Ak,2016:297) Örneğin gelişmiş ülkelerde internete erişim sağlayamamak bir yoksulluk türü olarak kabul edilirken gelişmemiş bir ülkede bu bir yoksulluk çeşidi olarak kabul görülmeyebilir çünkü daha temel ihtiyaçlara erişim sağlanamamaktadır.
Yoksulluğun temeli ülke içindeki kaynakların insanlara eşit bir şekilde dağıtılmamasına dayanmaktadır. Ülke kaynakları ülke içerisindeki bireylere eşit dağıtılmadığında yoksulluk probleminden söz edilebilir.
2.Yoksulluk Türleri:
Ölçüm yöntemlerinin ve yaklaşımların farklılıklarından dolayı yoksulluk hakkında birçok tanım ortaya çıkmıştır. Yoksulluk, tanımlanmasının kolay olabilmesi amacıyla kategorilere ayrılmıştır. Mutlak ve göreli yoksulluk, insani yoksulluk-gelir yoksulluğu, geçici-kalıcı yoksulluk, kırsal-kentsel yoksulluk bu yoksulluk türlerinden bazılarıdır.
2.1. Mutlak ve göreli yoksulluk:
Mutlak yoksulluk, genel itibariyle kişinin barınma, yiyecek-içecek, giyecek gibi temel olan maddi ve fiziki ihtiyaçlarının karşılanamaması durumunda ortaya çıkan yoksulluk biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir deyişle, kişilerin gelirlerinin temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yetmemesi durumunu ifade etmektedir. Mutlak yoksulluk, yoksulluk tanımları içindeki en eski ve en temel yoksulluk tanımıdır (Topgül,2013:279) Dünya Bankası günde 1 ABD dolarının altında geliri olanları açlık sınırının altında yani mutlak yoksul olarak tanımlamaktadır.
Göreli yoksulluk ise bireylerin, toplumun sahip olduğu ortalama refah düzeyinin altında kalma durumunu ifade etmektedir. Göreli yoksulluk, toplumun içerisindeki yaşam standartlarına bağlı olmasından dolayı zamana ve toplumlara göre farklılıklar gösterir. Yani mutlak yoksullukta bireyin temel ihtiyaçlarının karşılanmaması söz konusuyken göreli yoksullukta bireyin toplumdaki refah düzeyinden yeterince yararlanamaması durumu söz konusudur.
2.2. İnsani yoksulluk ve gelir yoksulluğu:
İnsani yoksulluk ve gelir yoksulluğu da bir başka yoksulluk biçimidir. İnsani yoksulluk kavramı Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş bir kavramdır ve yoksulluğun yalnızca parasal olanaksızlıklarla ilgili bir kavram olmadığını öte yandan temel insani ve sosyal ihtiyaçlardan da yoksun olma durumunu ifade ettiğini belirtmektedir. İnsani yoksulluk mutlak ve göreli yoksulluktan daha kapsamlı bir kavram olmasından ve insani ihtiyaçlara vurgu yapmasından dolayı daha yaygın biçimde kullanılmaktadır. İnsani yoksulluk, yetersiz beslenmeyi, iş olanakları bakımından yoksun olmayı, eğitim olanakları ve sağlık bakımından yetersiz olma durumunu ifade etmektedir.
Gelir yoksulluğu, bireylerin yaşamlarını asgari düzeyde sağlayabilmek için gerekli olan maddi gelir düzeyinin altında kalmaları durumunu ifade etmektedir. Gelir yoksulluğunda temel alınan durum hane bireylerinin asgari düzeyde yaşamlarını idame ettirebilecek maddi gelir düzeyine sahip olup olmamalarıdır.
2.3. Geçici ve kalıcı yoksulluk:
Diğer bir yoksulluk biçimi geçici ve kalıcı yoksulluktur. Geçici veya dönemsel yoksulluk, kişilerin refah düzeylerinde zaman içerisinde meydana gelebilen durulmalar olarak ifade edilebilir. Dönemsel işsizlik durumları, doğal afetler, ekonomik krizler, savaşlar gibi durumlardan kaynaklanan geçici yoksulluk biçimi kişileri etkileyebilmektedir.
Kalıcı yoksulluk ise geçici yoksulluktan farklı olarak dönemsel biçimde değişmemektedir ve yoksulluğun kronik haline gelmesi durumunu ifade etmektedir. Kalıcı yoksulluk durumunda olan bireylerin yoksulluk durumları kısa süre içerisinde değişmemekte hatta kalıcı olup ömürlerinin sonuna kadar da devam edebilmektedir. Dolayısıyla kalıcı yoksullukta bireylerin çoğu yoksul doğmakta ve hayatları boyunca bu şekilde yaşayıp yoksul bir şekilde ölmekte ve genellikle yoksulluğu kendisinden sonraki nesillere aktarmaktadırlar.
2.4. Kırsal ve kentsel yoksulluk:
Kırsal-kentsel yoksulluk da yoksulluk türleri arasında yer almaktadır. Bu yoksulluk türünde daha çok yaşanılan yer üzerinden bir ayrım yapılmaktadır. Kırsal yoksulluğun temeli, üretimi gerçekleştirecek olan toprağa sahip olmama durumuna ve niteliksiz işçilere dayanır. Kırsal yoksulluk ve kentsel yoksulluk devamlı bir etkileşim halindedir. Geçinme sıkıntıları yaşayan ve umutsuz olan kırsal kalabalık daha iyi yaşam olanakları, iş imkanları ve bu gibi nedenlerle kentlere göç etmekte ve bu durum da kentsel yoksulluğun temelini oluşturmaktadır.
3.Yoksulluğun Nedenleri:
Yoksulluğun yaşandığı dönem ve zamana göre yoksulluğun nedenleri de farklılık göstermektedir. Yoksulluğun daha da görünür olmasıyla birlikte yoksulluğa neden olan faktörler de zaman içerisinde sorgulanmaya başlandı. Yoksulluğun nedenleri iki farklı yaklaşım çerçevesinde değerlendirilmektedir bunlardan bir tanesi yoksulluğu, yoksul olan kişilerin kendi kişisel özellikleriyle bağdaştıran yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre yoksulların yoksul olmalarının sebebi kendileriyle ilgilidir ve dışarıdan bağımsız olarak kişisel çabalarıyla doğru orantılıdır. Öte yandan diğer yaklaşıma göre yoksulluk, yoksulların iradesi dışında gerçekleşen yapısal etmenlere bağlı bir durumdur. Bu yaklaşıma göre yoksulluk durumu dışsal faktörlere bağlı olarak gerçekleşmektedir ve yoksul kişilerin kişisel özellik ve çabalarıyla ilintili bir durum değildir. Yoksulluğa sebebiyet veren bazı faktörler vardır bunlar genel itibariyle gelir dağılımı, nüfus oranları, işgücü piyasaları ve dışsal etmenlerle bağlantılıdır.
3.1. Gelir Dağılımı:
Gelir dağılımı konusundaki eşitsizlikler özellikle az gelişmiş ülkelerde yoksulluğu etkileyen önemli faktörlerden birisidir. Az gelişmiş ülkelerin ekonomik anlamda gelişmiş ülkelere ulaşabilmesi için gelir dağılımının eşit bir şekilde gerçekleşmesi gerekmektedir. Az gelişmiş veya gelişmemiş ülkelerin en büyük problemlerinden bir tanesi ekonomik gelişmenin getirdiği kazancın adil bir şekilde dağıtılmamasıdır. Gelir dağılımı konusundaki eşitsizlikler dünyanın her yerinde görülmekle beraber bundan en çok etkilenen kesim az gelişmiş ülkelerdir dolayısıyla az gelişmiş ülkelerde yaşayan ve piramidin üst tarafında bulunan zengin kesim gelir dağılımında daha fazla pay alarak daha da zenginleşirken taban kısmında bulunan ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan kesim gelir dağılımında yeterince pay alamaz ve daha da yoksullaşır. Toplumun azınlık olan kısmı çok zengin, geriye kalan çoğunluğun da giderek yoksullaşmasından dolayı orta sınıf da varlığını sürdürememektedir.
3.2. Demografik Faktörler:
Demografik faktörler de yoksulluğun giderek artmasında önemli bir role sahiptir. Gelişmiş ülkelerde nüfus artışı yavaş bir şekilde gerçekleşirken az gelişmiş ülkelerde bu durum tam tersi şekilde görülmektedir dolayısıyla hızlı nüfus artışı da yoksulluğun artışına sebebiyet vermektedir. Özellikle Afrika gibi az gelişmiş ülkelerdeki yoksulluk, hızlı nüfus artışıyla yakından ilişkilidir. Nüfus artışı insanların başta toprak olmak üzere doğal kaynaklara erişimini ve dolayısıyla refah düzeyini etkileyen unsurlardan birisidir (Şenses, 2022:154)
Hanehalkı büyüklüğünün de yoksullukla bağlantılı olduğu bilinen bir durum olmasına karşın hanehalkı büyüklüğüyle yoksulluk durumunun arasında kesin bir bağlantı saptanamamıştır. Fakat buna karşın hanehalkında bulunan bazı özelliklerin yoksullukla bağlantılı olduğu belirlenmiştir. Hanehalkı içerisinde bulunan çocuk sayısıyla yoksulluk doğru orantılıdır. Çocuk sayısı arttıkça yoksulluğun da paralel olarak artış göstermesinin temel nedeni evin içerisinde çalışacak kadar büyük yaştaki çocukların işsizlik sebebiyle çalışamaması fakat tüketime devam etmesi olarak açıklanabilmektedir. Öte yandan hanehalkının bakımını sağlayan kişinin de eğitim durumu yoksullukla oldukça ilişkilidir. Hanehalkı reisinin eğitim düzeyi arttıkça yoksulluk oranının genellikle düştüğü gözlenmektedir (Şenses, 2022:160). Hane içerisinde eğitim görmekte olan çocukların eğitim masraflarının hanehalkı reisi tarafından karşılandığı göz önünde bulundurulduğunda yoksul ailelerdeki çocukların eğitim alanında yaşadığı fırsat eşitsizliği çok fazladır.
3.3. İşgücü Piyasaları:
Yoksulluğun önemli nedenlerinden bir tanesi de işsizliktir. İşsizlik ve yoksulluk ilişkisinde önemli olan bir diğer faktör ise işsizliğin süresi yani işsizliğin uzun vadeli mi yoksa kısa vadeli bir durum mu olduğunu belirlemektir. Uzun vadeli işsizlik durumları yoksulluğun yıkıcı etkilerini daha da göz önüne sermektedir. İşsizlik konusunda önemli olan unsurlardan biri de hane içerisinde başka bir çalışan olup olmaması durumudur. Hane içerisinde çalışan kişi olmaması ve bu işsizlik durumunun uzun vadeli olması hali yoksulluğu arttıran bir faktördür.
3.4. Dışsal Etmenler:
Hane içerisinde yaşayan bireylerin hayatlarında aniden gerçekleşen olumsuz olaylar da önemli bir yoksulluk nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu aniden gerçekleşen olumsuz olaylar şok olarak nitelendirilir. Hane içerisindekileri etkileyebilecek pek çok şoktan bahsedilebilir. Bu şoklara ani yaşanan kayıpları veya büyük hastalıkları örnek gösterebiliriz özellikle eğer ölen veya hastalanan kişi hanehalkının geçimini sağlayan ve çalışan kişi konumundaysa bu durum hanehalkının daha da yoksullaşmasına sebebiyet vermektedir.
Yoksulluğa sebebiyet veren bir diğer dışsal etmen ayrımcılıklardır. Ayrımcılık ülkeden ülkeye farklı formlar alabilmektedir ve farklı toplumsal kesimleri etkileyen önemli bir durumdur. Ayrımcılık, toplumda geçmişten günümüze kadar dezavantajlı durumda olan kişi veya grupların durumlarının daha da kötü hale gelmesine yol açmaktadır. Ayrımcılık bu bağlamda yoksulluğa neden olan önemli bir dışsal etmendir. Toplumun ayrımcılığa uğrayan dezavantajlı kesimlerinin yoksulluk düzeyi oldukça yüksektir bunun yanında dezavantajlı gruplar ayrımcılığa uğramaya devam etmekte ve toplumun büyük bir kısmı tarafından dezavantajlı kısma itilmektedir ve çoğunlukla oradan kurtulamamaktadırlar.
4.Türkiye’de yoksulluğun tarihselliği ve sosyal yardımlar:
Gelişmiş veya az gelişmiş olsun her ülkede görülen ve insanlığın en büyük sorunlarından biri olan yoksulluk durumuna karşı ülkeler kendi sosyolojik yapılarına göre yoksulluğa belirli çözümler aramış ve bununla mücadele etmeye çalışmışlardır. Ekonomik krizlerin kendisini göstermesi, iklimsel problemler, göçler veya toplumları etkileyen hastalıklar ülkelerde yoksulluğun artışına sebebiyet vermiştir. Özellikle yakın bir tarihte yaşadığımız Covid-19 pandemisi tüm ülkeleri derinden etkilemiştir ve kapanmalarla beraber gelen işsizlik problemi yoksulluğu daha belirgin bir hale getirmiştir. Türkiye’de yoksulluk ve yoksulluğun sebepleri zamana göre değişiklik göstermiş ve yoksulluğun ortadan kaldırılması için yapılan çalışmalar da yoksulluğun neyden kaynaklandığına göre değişiklikler göstermiştir.
1923 Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte Türkiye hızlı bir büyüme dönemi geçirmiştir fakat bu dönem uzun sürmemiştir çünkü 1929 yılında Amerika’da başlayan büyük buhranın yıkıcı etkileri Türkiye’yi de vurmuştur ekonomiyi zayıflatmış ve yoksulluğu arttırmıştır. 1930’ların sonlarına doğru meydana gelen İkinci Dünya Savaşıyla birlikte tüm ülkeler gibi Türkiye de olumsuz etkilenmiştir. İkinci Dünya Savaşı, 1929 yılında başlayan büyük buhranın da yıkıcı etkileriyle birleşerek büyük bir ekonomik kriz yaratmıştır ve tarıma ağır darbeler vurulmuştur.
1950’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de büyük bir göç dalgası başlamıştır. Bu göçler ekonomik ve sosyal değişiklik kaynaklıdır. Göçler kırlardan kentlere doğru olmaktaydı ve bu göçler kırlardaki yoksullukları kentlere taşımada büyük bir aracıydılar. Bu durum da kentlerdeki yoksulluğu, köylerden gelen insanların yabancılaşmasını ve bu insanların sosyal olarak dışlanmasını artırdı.
1960-1980 yılları arasındaki dönemde Türkiye sanayileşme bakımından hızlanmıştır. Bu yıllarda Türkiye’de tüketim kültürünün etkilerinden söz etmek de mümkündür. Bu yıllar Türkiye’nin siyasi ve sosyal açıdan dönüşümler geçirdiği yıllardır. Bu dönemde 1961 anayasasının getirdiği anayasal anlamda özgürlükçü havadan da söz edebilmek mümkündür. 1968 kuşağı öğrenci hareketlerinde öğrencilerin daha fazla hak elde etmek istemesi gibi formel sektörde çalışan kişilerin de hak talepleri olmuştur ve bu istekler gerçekleşmiştir, çalışanların hakları güçlenmiştir. Fakat enformel sektörler kayıt dışı ekonominin oluşumuna sebebiyet vermesinden dolayı yoksulluğun artmasını da sağlamaktadır. Enformel sektörlerde çalışan insanlar daha ziyade kırdan kentlere göçen insanlardır dolayısıyla kayıt dışı ekonominin oluşumu kırdaki yoksulluğu kentlere taşımaktadır. Kayıt dışı ekonomiyle yoksulluk arasında pozitif bir ilişki vardır yani yoksulluğun artması kayıt dışı ekonominin artışını da beraberinde getirmektedir bu iki unsur arasında anlamlı bir ilişki vardır.
1990’lı yıllarda yine ekonomik krizler baş göstermiştir, ekonomi daha da küçülmüş ve işsizlik artmıştır. Bu dönemde küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan neo-liberal politikalar, gelir dağılımlarında eşitsizlik yaratmış ve yoksulluğu arttırmada etkili olmuştur. Küreselleşmenin iyi etkileri olsa bile gelişmekte olan ekonomilere sahip küçük ülkelere büyük zararları dokunmuştur. Gelir dağılımlarındaki eşitsizlikler toplumsal gruplar arasındaki farkı oldukça açmış, zenginler daha da zenginleşirken fakirler daha da fakirleşmiştir bu durum da yoksulluğun artmasını sağlamıştır.
2000’lerin başında gerçekleşen 2001 Türkiye ekonomik krizi neticesinde Türkiye ekonomik anlamda bir daralma yaşamış, Türk lirası değer kaybetmiş ve milli gelir azalmıştır. Ekonomik krizler, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlikler Türkiye ekonomisinde büyük yaralar açmıştır. Ekonomik anlamda gerçekleşen bu olumsuz durumlar yoksulluğu daha da arttırmıştır. Küresel krizin etkilerinin daha da azaldığı 2010 yılının sonunda şehirlerdeki işsizlik oranı daha önceki yıllara göre oldukça artış göstermiştir. Şehirlerdeki işsizlik oranının artışındaki önemli sebeplerden bir tanesi de 1950’li yıllarda başlayan kırdan kente göçlerdir.
Türkiye de diğer ülkeler gibi yoksulluk problemiyle uzun bir süredir mücadele etmektedir. Bu bağlamda Türkiye’de yoksulluğun yıkıcı etkilerini azaltmak için çeşitli sosyal yardımlar yapılmakta ve bağışlar toplanmaktadır. Bu yardımların kimlerden toplanacağı veya hangi yoksul kişilere verileceği, diğer bir ifadeyle toplum tarafından kimin yoksul olarak değerlendirildiği tarihsel bağlamda değişiklik göstermektedir. Örneğin 2000’li yılların başında tuşlu telefon kullanan ve internete erişim sağlayamayan telefonları kullanan insanlar yoksul olarak görülmezken günümüzde internete erişim sağlayamayan telefonlara sahip olan kişiler yoksul olarak adlandırılmaktadırlar çünkü yaşadığımız küresel çağda internete erişim dünyayla aramızdaki bağı belirleyen en önemli etmendir. Bu da bize aynı toplumda bile olsa yoksulluk kavramının zamana ve döneme ne kadar bağlı bir olgu olduğunu göstermektedir. Yoksulluğun nasıl algılandığı, kimlere yoksul denildiği zamana bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Türkiye’de yoksullukla mücadele ederken en çok kullanılan yöntem sosyal yardımlar sağlamaktır bunun temel sebebi sosyal yardımların sorunu kısa zamanda çözebilmesi ve yoksul insanlara fayda sağlayabilmesidir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu bağlamda farklı şekillerde yoksulluk yaşayan kişi veya ailelere ihtiyaçlarına yönelik farklı yardımlar sağlamaktadır. Sosyal yardımlar genel itibariyle muhtaç durumda olan ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken insanlara sağlanan maddi yardımlardır. Bu yardımlar gıda, barınma, yakacak yardımları, doğum ve kreş yardımları, eşi vefat etmiş olan kadınlara nakdi yardım şeklindedir aynı zamanda eğitim alanında materyal yardımları, öğle yemeği, kitap yardımları ve burs yardımları da yapılmaktadır.,
5.Yoksulluk ve aile ilişkisi:
Aile Türk toplumunda oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bunun sebeplerinden bir tanesi Türk toplumunda bireyselleşmeden ziyade kan bağına dayalı akrabalık ilişkilerinin önemli olmasıdır. Özellikle büyük anne ve büyük babalar belirli bir yaştan sonra çocuklarının birinin evinde yaşarlar veya durumu kendi evine çıkmaya yetemeyen diğer yakın akrabalar da birlikte aynı evin içerisinde yaşarlar bu da aslında Türk toplumunda aile bağlarının ne kadar önemli olduğunun ve hala daha etkisini yitirmediğinin bir kanıtı niteliğindedir. Aile dayanışma bağlarının sürdürüldüğü yakın, samimi ve içten ortamlardır ve kişilerin hayatında yadsınamaz bir öneme sahiptir. Kişiler duygusal ve ekonomik anlamda aile üyelerinden destek almakta ve aile sistemine yaslanmaktadırlar.
Aile değerleri ülkeden ülkeye değişmesinin yanı sıra bölgeler arasında bile değişkenlik gösterebilmektedir. Doğuda uzun yıllar boyunca doğru kabul görülen bir değer batıda kabul görülmeyebilir ve anlaşılmayabilir çünkü aynı ülkede olsa bile coğrafyalar arasında ciddi değer farklılıkları mevcuttur. Toplumun temel kurumlarından olan aile, geleneklerin ve değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır bu sayede toplumun ihtiyaçları giderilmekte ve miras devredilmektedir. Ailenin, nesil devamlılığını sağlama, çocuk yetiştirme, eğitim verme ve çocukların kimlik oluşumunu sağlama gibi fonksiyonları da vardır. Bu fonksiyonlar aksadığında veya yerine getirilmediğinde aile içerisindeki tüm bireyleri etkilemekle kalmaz bütün toplumsal yapıyı da etkiler. Çünkü toplumun en küçük birimi olan aile kavramı, toplumla bir bütündür ve birbirinden bağımsız düşünülemezler.
Ekonomik sıkıntılardan tüm toplumsal kurumlar olumsuz etkilendiği gibi aile de olumsuz bir biçimde etkilenmiştir. Ekonomik problemler beraberinde kültürel problemleri de getirdiğinden aile kurumunda değişimler ve çürümeler meydana gelmektedir. Ekonomik sıkıntıların sebep olduğu yoksulluk aileleri derinden sarsmaktadır. Yoksulluk dolayısıyla ailedeki iş bölümü, aile içindeki roller, sosyal hayata katılımlar da değişmiştir. Aile içindeki rollerin değişkenliği beraberinde çiftler arasındaki uyumun bozulmasına da sebep olmuş dolayısıyla boşanmalar artış göstermiştir.
Yoksul ailelerdeki geçim sıkıntıları, sosyal hayattan kopukluk, belirli bir alanda izole kalma hali, çok fazla çalışmaktan dolayı oluşan yabancılaşma hissi ve özgürlük ortamının olmayışı aile içerisindeki bireylerin daha gergin bir ruh haline bürünmesine sebep olmaktadır bu durum da çiftler arasındaki gerilimi arttırmakta ve kavgaların çoğalmasını mümkün kılmaktadır. Yoksul ailelerde maddi yetersizliklerden dolayı yaşanan sosyal kopukluklar çok fazla görülmektedir. Yoksul ailelerde çalışan bireyler çoğunlukla günü kurtarmak için çalıştığından eğlenmeye veya sosyalleşmeye ayıracak herhangi bir bütçeleri yoktur bunun neticesinde de giderek sosyal yaşamdan koparlar ve iş yerleri ile evleri arasına hapsolurlar.
Yoksul ailelerdeki insanlar geçimlerini zor şekillerde idame ettiklerinden, günü kurtarmak amacıyla para kazandıklarından ve birikim yapacak paralarının olmamasından dolayı önlerini görememekte ve geleceğe daha umutsuz bakmaktadırlar. Yoksul insanlar herhangi bir çıkış yolu bulamamakta ve bu yoksulluk halinin ölene kadar onların peşini bırakmayacağı düşüncesinden kurtulamamaktadırlar. Geleceğe umutsuz bakmalarından dolayı sürekli bir kaygı ve korku içerisindedirler bu durum da kişileri devamlı depresif bir hale sürüklemektedir. Yoksul ailelerde çalışan kişiler asgari ücret almaktadırlar fakat hayat pahalılığı ve hanehalkı sayısı gibi etmenlerin bir araya gelmesinden dolayı bu parayla yaşamlarını idame ettirememektedirler dolayısıyla evin içerisindeki çalışabilecek durumda olan özellikle erkek çocuklar okulu bırakıp küçük yaşlardan itibaren yapabildikleri daha çok nitelik aranmayan ve kol gücüne dayalı işleri yaparak aileye katkı sağlamaktadırlar. Bu gibi ağır şartlarda çalışamayan kız çocukları ise ya bir yere çırak olarak verilmekte ya da erken yaşta evlendirilmektedir. Buradaki asıl amaç aile içinde bakılması gereken kişi sayısını azaltıp parayı olabildiğince daha uzun süre yetirmeye çalışmaktır.
Kol gücüne dayalı ağır işlerde düşük ücretlerde çalışan insanların herhangi bir sigortaları veya güvenlikleri olmadığından dolayı para kazanabilmek için yaralanmayı hatta ölmeyi göze almak durumundadırlar. Eve para getiren evin reisi konumundaki kişi hastalandığında, bakıma muhtaç hale geldiğinde, hapishaneye girdiğinde ve çalışamadığında yoksulluğun boyutu da ciddi oranda artmaktadır. Bu gibi durumlarda evde bulunan çocuklar eve para getirmek için çalışmakta eğer çocuklar çalışamayacak kadar küçük yaşlarda iseler anneler küçük çocuklarıyla birlikte çalışmak durumunda kalmaktadırlar.
Yoksul ailelerin en çok zorlandığı konulardan bir diğeri de ev ve kira problemleridir. Ekonominin kötü bir hale gelmesinden dolayı kira fiyatları da artış göstermiştir ve hali hazırda geçinmekte zorlanan yoksul aileler kira fiyatlarının da artış göstermesiyle birlikte kirayı ödemekte güçlük çekmekte ve çoğunlukla ev sahipleri tarafından evden çıkartılmaktadırlar. Kiraların ödenememesinden dolayı evden çıkartılan aileler inşaatlarda veya tek gözlü harabe yerlerde kalarak yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar. İnşaatta kalan aileler genellikle soğuk havalarda üşütmemek, çocukların hasta olmasını önleyebilmek amacıyla kapanmayan pencerelerin arasına kalın battaniyeler koyarak hava girişini önlemeye çalışmaktadırlar fakat bu, soğuk havalarda pek etkili olmamakta ve genellikle küçük yaştaki çocukların soğuktan hastalanmalarına sebebiyet vermektedir.
Yoksul ailelerin yaşadıkları bir diğer problem ise özel hayatın gizli bir şekilde yaşanamaması durumudur. Yoksul ailelerin evleri genellikle tek bir odadan oluşmaktadır ve bu oda içerisinde tüm aile üyeleri bir arada yaşamak durumundadır. Tek odalı evler özellikle soğuk bölgelerde yaşayan ve evlerinde soba kullanan insanların ısınması için kolaylık sağlıyor olsa da özel hayat için negatif bir durum teşkil etmektedir. Tek odada tüm aile üyelerinin yaşadığı yoksul ailelerde genellikle özel alanı sağlayabilmek amacıyla odanın ortasından odayı ikiye ayıracak şekilde iple örtü asılmaktadır bu durum özel hayatı nispeten de olsa ayırmaktadır fakat kalıcı ve işlevsel bir yöntem olamamaktadır.
6.Çocuk Yoksulluğu ve Yoksulluğun Çocuklar Üzerindeki Etkileri:
Yoksulluk durumundan yoksullukla mücadele eden her topluluğun etkilenmesine karşın en fazla etkilenen gruplardan bir tanesi de çocuklardır. Çocuk yoksulluğu, çocuk yoksulluğunun neden olduğu problemler ve bu problemlerle başa çıkma politikaları son yıllarda daha fazla gündeme gelmektedir. Çocuk yoksulluğunun boyutu bölgeden bölgeye değişiklik göstermektedir. Kırsal bölgelerde çocuk yoksulluğu kentsel bölgelere göre daha fazladır bunun sebebi kırsal bölgelerde ailelerin daha çok çocuk sahibi olmasıdır. Kırsal bölgelerdeki ailelerin daha çok çocuk sahibi olmasının sebebi ise kırsal kesimde daha çok çalışacak güce ihtiyaç bulunmasından kaynaklıdır. Bu bölgelerde yaşayan aileler çocukları üretimin bir parçası olarak görmekte ve çocuk sayısının artmasını iş gücünün de artması olarak değerlendirmektedir. Öte yandan kentlerdeki ortalama hane halkı gelirinin kırsal bölgelere göre daha fazla olması da kırsal bölgelerdeki çocuk yoksulluğunun kentlerdekinden fazla olmasının bir nedenidir.
Yoksulluk içerisinde büyüyen çocuklar yoksulluk çekmeyen akranlarına göre yaşama, büyüme ve gelişme imkânı durumundan dezavantajlı bir konuma sahiptir. Bu dezavantajlı konum, yoksul çocukların zihinsel, fiziksel, sosyal gelişimlerini de oldukça etkilemektedir. Yoksul ailelerde doğan ve büyüyen çocuklar genellikle ömürlerinin sonuna kadar yoksulluk durumundan kurtulamamaktadırlar. Yoksulluk içerisinde büyüyen kişilerin dünyaya getirdikleri çocuklar da yoksul olduğundan dolayı yoksulluk durumu sonraki nesillere de devredilmektedir. Yoksulluğun çocuklar üzerinde ciddi etkileri vardır ve bu durum çocukların iyi bir hayat sürmesini, yeterli bir eğitim almasını, sosyal olanaklardan faydalanmasını ve iyi bir gelişim süreci içerisinde olmasını önemli düzeyde etkilemektedir.
6.1.Eğitim ve Başarı:
Yoksulluk çocukların eğitim durumları üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Yoksul çocukların okula gidememesinin önünde iki büyük sebep vardır bunlardan bir tanesi çocukların eğitim ihtiyacının aileler tarafından karşılanamaması diğeri ise ailelerin çocuklarını okula göndermek yerine dışarıda çalıştırarak ev ekonomisine katkı sağlamaları beklentisidir. Bu iki sebep de doğrudan ekonomi temellidir dolayısıyla yoksul ailelerde doğan çocuklar eğitim ve başarı anlamında yoksul olmayan akranlarına göre daha dezavantajlı konumdadır.
Yoksulluk, çocukların bedensel ve ruhsal gelişimlerini olumsuz yönde etkileyen ortamlarda çalıştırılmasına neden olmaktadır. Çocukların okul yerine dışarıya çalışmaya gönderilmesi de çocuk işçilerin çoğalmasına sebebiyet vermektedir. Çocuk işçiliğinin ortaya çıkmasının sebebi yoksul ailelerin hayatta kalma stratejileriyle yakından ilintilidir. Çocuk işçiler ev ekonomisine katkı sağlamak veya kendi masraflarını karşılayabilmek amacıyla günün belli saatlerinde dışarıda çalışmaktadırlar dolayısıyla çoğunlukla okula devam edememektedirler. Hem çalışan hem de okula devam etmeye çalışan çocukların başarıları ise çalışmayan çocuklara göre daha düşüktür. Çocukların günün belirli saatlerinde dışarıda ağır işlerde çalışması yetersiz beslenmeye, fiziksel ağrılara ve daha başka birçok sağlık sorununa da sebebiyet vermektedir.
Yoksul ailelerde doğan çocukların para kazanma amacıyla küçük yaşlarda sokakla tanışması sigara, alkol ve diğer zararlı maddelere küçük yaşlardan itibaren aşina olmalarına sebep olur öte yandan çocuklar dışarıdaki tehlikelere karşı kendilerini korumak amacıyla suç işlemeye daha meyilli bir hale gelebilmektedirler.
Para kazanmak amacıyla okula gönderilemeyen çocuklar hayatları boyunca eğitim ve sosyal fırsatlardan da yararlanamamaktadırlar. Bir eğitim fırsatı olmayan ve küçük yaşlardan itibaren niteliksiz işler yapan çocukların prestijli bir meslek sahibi olmaları çok düşük bir ihtimal olduğundan dolayı bu çocuklar yaşlarının ilerleyen dönemlerinde de kol gücüne dayalı nitelik gerektirmeyen işleri yapmaya devam etmektedirler bu durum da eğitimsiz ve yoksul nesillerin devamlılığını sağlamaktadır. Yoksullukla hanehalkı reisinin eğitimi arasında bir paralellik olması dolayısıyla okuyamayan ve meslek sahibi olamayan kişiler bu yoksulluk durumunu ömürlerinin sonuna kadar sürdürmektedirler.
6.2. Beslenme ve Sağlık:
Yoksulluğun çocukların sağlıkları üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Yoksulluk içerisinde büyüyen çocuklar sağlıklı bir gelişime sahip olmak için yeterli besine sahip olmamanın yanı sıra bazı durumlarda açlıkla bile karşılaşabilmektedirler. Yeterli beslenmeye erişimleri olmadığından dolayı yoksulluk durumu yaşamayan çocuklara göre daha sık hasta olurlar ve bağışıklıkları daha düşüktür. Öte yandan yoksul çocuklar sağlık sorunları yaşadıklarında ihtiyaçları olan tıbbi desteği alma konusunda da sorunlar yaşamaktadırlar. İhtiyaçları olan sağlık sistemlerinden yararlanamadıklarında hastalıkları daha çok ilerlemekte ve kalıcı hale gelmektedir. Yoksulluğun sebep olduğu bir diğer durum ise bebek ve çocuk ölümlerini arttırmasıdır.
Bebek ve çocuk ölümleri ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ortaya koyan göstergeler olarak kabul edilmektedir. Özellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde yetersiz beslenme ya da sağlık hizmetlerinden yararlanamama sonucunda çok sayıda bebek ve çocuk ölümleri meydana gelmektedir. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi arttıkça bebek ve çocuk ölüm sayılarında da bir düşüş olmaktadır bunun sebebi gelişmiş ülkelerdeki çocukların ekonomik sıkıntılarından kaynaklı sağlık hizmetlerinden yararlanamama veya yetersiz beslenme gibi problemlerinin olmamasıdır. Bebek ve çocuk ölümlülüğü konusunda Türkiye yıldan yıla daha iyiye gitmektedir fakat gelişmiş ülke düzeyini yakalaması için daha fazla çaba gösterilmesi gerekmektedir.
Yoksulluktan olumsuz etkilenme daha anne karnında başlamaktadır. Hamilelik döneminde yeterli ve sağlıklı beslenebilme, düzenli sağlık kontrolü alabilme, sağlıklı bir hamilelik süreci geçirme ve risksiz bir doğum gerçekleştirme sosyoekonomik düzeye bağlı durumlardandır. Yoksul ailelerin sağlıklı beslenme veya sağlık hizmetlerinden yararlanabilme gibi durumlarının olmamasından dolayı yoksul ailelerde dünyaya gelen çocukların sağlıksız ya da düşük kilolarda doğmaları çok muhtemeldir. Düşük kilolarda ve sağlıksız doğan çocukların ömür boyunca bağışıklıkları bu koşullarda doğmayan çocuklardan düşük olacağından dolayı bu çocuklar hastalanmaya daha yatkın bir hale gelebilmektedir. Öte yandan yoksul aileler çocuk yetiştirme konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarından dolayı çocukların hastalık belirtilerini görmezden gelebilmekte veya geç farkına varabilmektedir bu durum da çocukların tedavilerine geç ulaşmalarına veya hiç ulaşamamalarına sebebiyet vermektedir. Yoksulluk kaynaklı açlık durumunun uzun süreler boyunca devam etmesi çocukların hasta olmalarına, zihinsel problemler yaşamalarına ve gelişim açısından akranlarından görece daha geri olmalarına sebebiyet vermektedir. Yoksul ailelerde doğan bebekler menenjit, soğuk algınlığı ya da çeşitli enfeksiyonlara daha sık maruz kalmaktadır bunun sebebi yoksul ailelerin barınma ve beslenme konusunda yaşadıkları sıkıntılar kaynaklıdır.
6.3. Sosyal Katılım- Sosyal Çevre:
Yoksulluk sosyal katılımı ve dolayısıyla sosyal çevreyi etkileyen önemli faktörler arasında yer almaktadır. Yoksul insanlar sosyal faaliyetlere ayıracak bütçeye sahip değillerdir dolayısıyla sosyal faaliyetlere katılamaz ve bir sosyal çevre edinemezler. Bu durum da sosyal dışlanmayı beraberinde getirmektedir. Sosyal dışlanma kavramı dezavantajlı konumda olan kişi veya grupların toplumun dışına itilmesini ve toplumla bütünleşememesini anlatan bir kavramdır bu bağlamda sosyal dışlanmaya maruz kalan grupların içerisinde yoksullar da bulunmaktadır. Sosyal dışlanma tek boyutlu bir kavram değildir dolayısıyla herhangi bir alanda dışlanma yaşayan kişi veya grubun diğer alanlarda da dışlanma yaşaması çok muhtemel bir durumdur. Yoksul insanlar yoksulluk sebebiyle organizasyonlara, sportif, sanatsal ve kültürel etkinliklere katılım sağlayamamaktadırlar bunun neticesinde sosyal dışlanmaya maruz kalmaktadırlar ve bu durum toplum içerisindeki sosyal çevreleriyle kurdukları ilişkilere de zarar vermektedir.
Sosyal dışlanma; işsizlik, gelir yetersizliği gibi ekonomik sebeplerle veya eğitimsizlik gibi bireysel nedenlerle ya da sosyal güvencenin eksikliği gibi kurumsal sebepler dolayısıyla ortaya çıkabilmektedir. Sosyal dışlanma ne sebeple ortaya çıkıyor olursa olsun kişilerin üzerindeki etkileri çoğunlukla aynı olmaktadır. Yoksulluk sebebiyle sosyal dışlanma yaşayan insanların genellikle özgüven ve özsaygı problemleri, kızgınlık veya öfke patlamaları yaşamaları çok yaygın durumlardandır. Yoksul insanların kendilerini bulundukları yere ait hissedememe sebepleri de sosyal dışlanma temellidir. Yoksulluk durumu kişilerin davranışlarına, kıyafetlerine yansımasından dolayı kendilerini yetersiz ve yalnız hissetmektedirler. Sosyal dışlanmanın mekânsal ve ekonomik boyutunu yoksul insanlar çok fazla hissetmektedirler. Yoksul insanların kalacak bir yerleri olmadığında sokaklarda yaşamaları mekânsal dışlanmanın ekonomik göstergelerinden biridir.
Yoksul çocukların sosyal çevre edinememesinin önündeki en büyük engellerin bir diğeri ise utanç duygusudur. Yoksul çocukların oturdukları yerler daha çok suç oranı yüksek gecekondu veya mahallelerden oluşan yerler olmasından dolayı çocuklar bunu paylaşırken utanç duygusu yaşamakta ve bunu paylaşmaktan çekinmeleri dolayısıyla arkadaş edinmek istememektedirler. Çocukların en çok çevre edindiği ve sosyalleştiği ortamlardan biri olan okullar çocukların sosyal gelişimleri için önemli bir yer teşkil etmektedir fakat yoksul çocukların birçoğu okula gitmek yerine küçük yaşlarda çalışarak ailelerine bakmak zorunda olduklarından dolayı okula gidememekte veya açıktan eğitimlerine devam etmektedirler. Her iki durumda da akranlarıyla iletişimleri zayıflayan yoksul çocuklar okulda edinmeleri gereken sosyal çevreyi edinememektedir. Çalışmak zorunda kalan yoksul çocuklar ise evlerinden pek fazla uzakta çalışamadıklarından dolayı kendi habituslarından çıkamamakta ve başka ortamlarla kendilerini geliştirememektedirler.
Sonuç:
Yoksulluk hala daha üzerinde net bir görüş birliğinin sağlandığı bir kavram değildir. Yoksulluk yalnızca yeterli temel gıda malzemelerine ulaşamama haline değil öte yandan barınma, giyinme, sosyalleşme, eğitim gibi temel ihtiyaçlara da ulaşamamayı anlatan çok yönlü bir kavramdır. Yoksulluğun net bir tanımı olmamasının sebeplerinden bir tanesi de birçok farklı yoksulluk türünün bulunması ve bu farklı yoksulluk türlerinin de farklı boyutlara sahip olmasıdır.
Yoksulluğun neyden kaynaklandığı bulunulan duruma ve zamana yakından bağlıdır. Yoksulluk farklı nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Bu nedenler kişinin kendisiyle ya da kişinin kendisinden bağımsız yapısal faktörlerle ilişkili olabilmektedir. Kişinin kendisinden kaynaklı değil yapısal faktörlere bağlı olan yoksulluk nedenleri adaletsiz gelir dağılımı, demografik nedenler, işsizlik gibi durumlarla ortaya çıkmakta veya daha görünür olmaktadır.
Türkiye’de yoksulluk her zaman büyük bir problem olarak kendini göstermektedir fakat yoksulluğun boyutu her zaman stabil bir çizgide ilerlememiştir. Türkiye’de yoksulluk incelendiğinde cumhuriyetin ilanından itibaren bir büyüme dönemi yaşanmasına karşın bu çok uzun sürmemiştir çünkü Amerika’da başlayan ve çoğu ülkeyi etkileyen büyük buhranın yıkıcı etkilerinden Türkiye’de nasibini almıştır. 1960-1980 arası dönemde Türkiye’nin sanayileşme açısından hız kazandığı ve dönüşüm geçirdiği yıllardır. 1990’lı yıllarda tekrar kendini gösteren ekonomik krizler 2001’de yaşanan krizle birleşerek Türkiye’de yoksulluğu ciddi boyutlara ulaştırmıştır. Türkiye’de yoksullukla mücadelede kullanılan yöntemlerden bir tanesi de sosyal yardımlardır. Türkiye’nin bir sosyal devlet olması dolayısıyla yoksullara asgari bir hayat sürebilmeleri için belli sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu sosyal yardımlar gıda, yakacak, barınma, eğitim, doğum, sağlık yardımlarıdır.
Yoksulluk özellikle aileleri önemli ölçüde etkileyen bir durumdur. Yoksul ailelerin yaşadıkları maddi problemler ev içindeki dengelerin bozulmasına ve karı koca arasındaki ahengin kaybolmasına sebebiyet verebilmektedir. Yoksulluk dolayısıyla sosyal herhangi bir aktivite yapamayan aileler sosyal hayatla neredeyse tüm bağlarını koparmış olup iş yeri ve ev arasına hapsolmuşlardır. Bu durum da kişilerin kendilerine ve çevrelerine yabancılaşmasına ve daha da ümitsizliğe kapılmalarına sebebiyet vermektedir. Günü kurtarmak için para kazanmaya çalışan yoksul ailelerin geleceğe dair herhangi bir güvencelerinin olmamasından dolayı daha karamsar ve umutsuz bir bakış açısına sahiplerdir.
Yoksul ailelerde dünyaya gelen çocuklar ise birçok alanda yoksul olmayan akranlarından daha dezavantajlı bir konuma sahiplerdir. Yoksul çocuklar genellikle iyi eğitim, barınma, beslenme, düzgün bir sosyal çevre avantajından mahrum şekilde büyürler. Dolayısıyla bunlardan mahrum büyümek hayatlarının ilerleyen dönemlerinde de onlara zorluklar çıkartmaktadır. Genellikle yoksul ailelerde büyüyen çocukların okuma şansının olmamasından dolayı bu çocuklar vasıf gerektirmeyen işlerde çalışmaktadır ve bunu ömürleri boyunca sürdürmektedirler bu durum da beraberinde yoksulluğun sürekli bir hale gelmesine sebep olmaktadır.
Kaynakça:
- Ak, M. (2016). Toplumsal bir olgu olarak yoksulluk. Akademik Bakış Dergisi,54,297.
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/383316
- Stiglitz, J.E. (2002). Küreselleşme büyük hayal kırıklığı. Plan b yayınları.
- Şenses, F. (2022). Küreselleşmenin öteki yüzü: Yoksulluk. İletişim Yayınları.
- Topgül, S. (2013). Türkiye’de yoksulluk ve yoksulluğun kadınlaşması. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi 14(1), 279.
- https://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423875011.pdf
Keşfedin: Sosyolojik Tahayyül