GİRİŞ
Netflix’te yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi dizisi, bireyin kimlik inşa sürecini şehirle kurduğu ilişki üzerinden çok katmanlı biçimde ele almaktadır. Zehra ve Nesrin adlı iki kadının hikâyesi, kentleşme, toplumsal cinsiyet ve sınıfsal farklılıklar ekseninde bireyin kendini var etme çabasını sosyolojik bir derinlikle işler. Bu yazı, diziyi Henri Lefebvre’in mekân kuramı, Pierre Bourdieu’nun kültürel sermaye ve habitus kavramları, Judith Butler’ın toplumsal cinsiyet performativitesi ve Stuart Hall ile Anthony Giddens’ın kimlik kuramları bağlamında çözümlemeyi amaçlamaktadır.
Taşradan Kente: Zehra’nın Kimlik Arayışı
Mekân, insanın yaşamını sürdürme zorunluluğu nedeniyle sürekli etkileşim içinde olduğu bir unsurdur. İnsan, mekâna hem fiziksel hem de anlam düzeyinde müdahalelerde bulunur; bu sayede mekânı dönüştürürken, aynı zamanda mekân da insan üzerinde çeşitli etkiler yaratır. Bu karşılıklı etkileşim, bireyin mekânla kurduğu ilişki üzerinden algılarını, kimliğini ve toplumsal aidiyet duygusunu şekillendirir. Dolayısıyla her mekânsal oluşum, insan ve toplum hakkında bilgi verir ve bireyin kendisini nasıl konumlandırdığını yansıtır (Ö.Nihal Karaarslan, 2017). Bu bilgi doğrultusunda mekânın insan üzerindeki etkisini dizide karşımıza çıkan iki farklı (Zehra & Nesrin) karakterle açıklayabiliriz.
Zehra, taşradan İstanbul’a gelen genç bir kadındır. Onun İstanbul’a gelişi, yalnızca coğrafi bir hareketlilik değil; aynı zamanda sosyal, kültürel ve simgesel bir dönüşüm arzusunu barındırır. Nitekim vapurda İstanbul’a bakarken kurduğu şu cümle dikkat çekicidir: “Burası başka bir dünya gibi… Sanki ben oraya ait değilim ama olmak zorundayım.” Lefebvre’in mekân kuramına göre şehir, yalnızca fiziksel bir alan değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin de yeniden üretildiği bir yapıdır. Bu bağlamda Zehra’nın İstanbul’a gelişi, bu üretim sürecine dâhil olma isteğini temsil ederken, yaşadığı dışlanmalar onun bu sürece tam anlamıyla kabul edilmediğini gösterir. Çünkü kent kısa sürede kendiliğinden Zehra’yı dışlamaya başlar. Özellikle tiyatro seçmelerinde jüri üyelerinden birinin ona söylediği “Bu rolü hissetmiyorsun, sadece ezberlemiş gibisin.” sözleri üzerine Zehra’nın tiyatro seçmelerinde başarısız olması, yalnızca yetenek yetersizliğinden değil, Pierre Bourdieu’nun “kültürel sermaye” kavramıyla açıklanabilecek biçimde, kentli alanlara özgü sosyal kodlara ve simgesel değerlere sahip olmamasından kaynaklanır. Zehra’nın taşıdığı habitus, kentli burjuva alanların gerektirdiği simgesel kodlarla uyuşmadığı için, bu alanlardan dışlanmasına neden olmaktadır.
Dinsel ve Kültürel Kimliğin Sıkışmışlığı
Bu dışlanmışlık hissi, Zehra’nın başörtüsü takmadan inançlı bir birey olma çabasında da kendini gösterir. Zehra, Türkiye’nin siyasal ve kültürel kutuplaşmaları arasında sıkışan genç dindar kadını temsil eder. Annesiyle yaptığı bir telefon konuşmasında kurduğu “Namazımı kılıyorum ama örtünmedim diye herkes beni başka sanıyor.” cümlesi, bu kimlik karmaşasının özetidir.
Judith Butler’ın performatif kimlik kuramı bağlamında, Zehra’nın hem seküler hem muhafazakâr ortamlara aynı anda uyum sağlayamaması, toplumsal cinsiyet normlarının sabit değil, sürekli yeniden kurulan bir performans olduğunu göstermektedir. Onun beden dili, görünüşü, kullandığı dil ve ibadet biçimi, kimliğini hem sorgulatır hem de savunmaya iter.
Şehirle Hesaplaşma: Nesrin’in Kimlikten Uzaklaşma Süreci
Dizide karşıt bir figür olarak konumlanan Nesrin karakteri ise, geçmişte sahip olduğu kimlikten yabancılaşma sürecine giren modern kentli kadını temsil eder. İstanbul’da uzun yıllar yaşamış, kariyer yapmış, kültürel ve sembolik sermaye açısından avantajlı bir kadındır. Ancak zamanla bu kimliğinden uzaklaşmak istemektedir. Terapide söylediği “İstanbul beni artık boğuyor. Başka bir şehirde başka biri olabilir miyim bilmiyorum.” cümlesi bu dönüşümün göstergesidir:
Anthony Giddens’ın “refleksif benlik” kavramı, bireyin modern toplumda kendi kimliğini sürekli olarak gözden geçirmesi gerektiğini vurgular. Nesrin’in şehirle ve geçmişiyle kurduğu mesafeli ilişki, bu yeniden inşa sürecinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar kültürel ve sembolik sermaye açısından avantajlı konumda olsa da bu konum zamanla onun için bir aidiyet değil, yük haline gelir.
Karşılaşma Noktası: Farklı Deneyimlerin Diyaloğu
Zehra ile Nesrin’in karşılaşmaları, sadece iki bireyin etkileşimi değil; aynı zamanda farklı sınıfsal konumların, kuşak farklılıklarının ve kadınlık deneyimlerinin bir yüzleşme alanına dönüşür. Zehra’nın her şeyi bırakıp gitmek istemesinin aksine Nesrin’in de yıllarca her şeyi kurmasına rağmen gitmek istemesi bu karşılaşmayı anlamlı kılıyor.
Stuart Hall’un kimlik kuramı, kimliğin sabit bir öz değil, toplumsal bağlam içinde şekillenen dinamik bir süreç olduğunu belirtir. Bu sahne, her iki kadının da geçmişle, şehirle ve kendileriyle olan çatışmalarını yansıtır. Zehra inşa etmeye çalışırken, Nesrin çözümlemeye ve hatta yok saymaya çalışmaktadır.
Sonuç
İstanbul Ansiklopedisi, bireyin şehirle kurduğu ilişki üzerinden kimlik inşasını çok yönlü biçimde ele alan başarılı bir anlatıdır. Lefebvre’in mekân kuramı, Bourdieu’nün kültürel sermaye ve habitus kavramları, Giddens ve Hall’un kimlik yaklaşımları ile Butler’ın toplumsal cinsiyet eleştirisi, dizinin sunduğu karakter dinamiklerini anlamak için güçlü kuramsal araçlar sunar. Zehra ve Nesrin’in İstanbul’daki yolculukları, Türkiye’de kadın olmanın, kentli olmanın ve bireysel varoluş mücadelesinin sosyolojik derinliğini yansıtır.
KAYNAKÇA
- Ömür. N. KARAARSLAN, S. (2017). Mekân Sosyolojisinin İmkanı Üzerine Bir Derkenar, Düşünen Şehir Dergisi, 80-86.
 
- Sosyoloji’de Yakın Dönem Gelişmeler, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, (2019).
 
- Yağmur, Ö., & Kelebek, S. (2022). PERFORMATİF PRATİKLER BAĞLAMINDA CİNSİYETÇİLİK KAVRAMI. Sanat Dergisi(39), 34-43.
 
- Özdoyran, G. (2020). Stuart Hall, Totem-Nesnesiz Kimlikler ve Hayali/ İmgesel Temsiller. TRT Akademi, 5(10), 470-489.
 
- Yıldırım, E. (1999). Anthony Giddens’ın Yapılanma Teorisi. Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi(1), 25-44.
Benzer Yayın: Araştırmanın Alfabesi


 
				 
				