Dezavantajlı Gruplar Bağlamında Türkiye’deki Çingenelerin Genel Görünümleri

Çalışmada, Türkiye'deki Çingeneler'in görünümlerine dezavantajlı gruplar bağlamında değinilmektedir.

Dezavantajlı Gruplar Bağlamında Türkiye’deki Çingenelerin Genel Görünümleri
0

 “Çingeneler özgür oldukları için gezerler; çaresizliklerinden değil.”

“Çingeneler Zamanı”

Öz

Dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan çingeneler/romanlar Türkiye’de belli bir nüfusu kapsamaktadır. Batıda “Rom” adıyla bilinen çingeneler Türkiye’de bazı bölgelerde yaşamlarını idame ettirmektedirler. Bu çalışma, çingenelerin/romanların toplumsal yaşamda karşılaştıkları dışlanma, mobbing, sosyokültürel ve ekonomik zorlukları irdelemeyi amaçlamıştır. Bu amaç etrafında toplumsal yaşamdaki görünümlerine değinilecektir.

Anahtar Kelimeler: Dezavantajlı Grup, Çingene/ Roman, Dışlanma, Mobbing

1.Giriş

Kavramsal bakış açısıyla Dezavantajlı Gruplar; özel bir korunmaya ihtiyaç duyan, yetersiz ve kötü koşullarda yaşamlarını sürdüren, sosyal, kültürel, sağlık, ekonomik alanlarda hizmete ihtiyaç duyan grupları kapsar. Bu gruplar arasında yer alan Çingenelerin/ Romanların  Türk toplumuyla tanışıklığı eskiye dayanır. Kolukırık, Osmanlı döneminde Kanuni Sultan Süleyman’ın Rumeli vilayetinde Çingenelerin yerleşmesi için özel bir yasa hazırlattığını ve Lozan Antlaşması çerçevesinde “nüfus mübadelesi” kapsamında Türk göçmenlerle birlikte Yunanistan’dan büyük bir Çingene nüfusunu geldiğini aktarıyor (Kolukırık, 2009, s.12-13).

Toplumsal yaşamdaki görünümlerine baktığımızda, genelde olumsuz ekonomik koşullarla karşılaştıklarını gözlemleyebiliyoruz. Etnik kimliğinden dolayı iş bulamadıkları için yaşam koşulları, eğitim seviyeleri, aile ilişkileri birtakım sıkıntılara maruz kalmaktadır.

Bu çalışmada, dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan Çingenelerin/ Romanların Türkiye’deki genel görünümlerine değinilmek amaçlanmıştır. Bu amaç etrafında ilk olarak, kavramsal çerçevede “Çingene/Roman” kavramının anlamsal açıklamasına ve kökenine dair bilgilere değinilecek, daha sonra sosyal dışlanma ve toplumsal yaşamdaki karşılattıkları zorluklara ve bu zorluklar karşısındaki mücadeleleri ve Türkiye’deki genel görünümleri incelenecektir.

 2.DEZAVANTAJLI GRUPLAR

Dezavantajlı gruplar genel tanımı itibariyle; içerisinde bulundukları toplumun temel ekonomik, kültürel ve sosyal kaynaklarından mahrum kalan veya mahrum bırakılan insan gruplarına “dezavantajlı gruplar” denir. Burada kimlerin, hangi toplum içerisinde, hangi kaynaklardan ne surette ve hangi nedenlerle mahrum kaldığı veya mahrum bırakıldığı önemlidir. Bu değişkenlere bağlı olarak kimlerin dezavantajlı grup kabul edileceği, toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Öte yandan tüm bu göreceliliklere rağmen, bazı grupların hemen hemen dünyanın her yerinde dezavantajlı grup olarak tanımlanabileceğini de söyleyebiliriz (Marca, 2011, Akt, Elmas, 2018).

Dezavantajlı grupların temel faktörleri arasında yaş, cinsiyet, etnik ve dinsel köken, sınıfsal konum yer almaktadır. Bu faktörlere bağlı olarak toplumun bazı kesiminin özel bir korunmaya gereksinim duymaları, ekonomik yetersizlikler yaşamaları, etnik kökeninden dolayı ayrımcılığa maruz kalmaları sosyal yaşamla bütünleşmede problem teşkil etmektedir. Bir işte istihdam oluşturabilmeleri, sosyal yaşama katılıp entegre olmalarının güç olması dezavantajlı grup içinde yer almalarına neden olmuştur.

2.1. Dezavantajlı Grupların Çingene/Roman Halleri

Dural’ın aktarımıyla Türkiye Çingenelerinin İttihat Terakki Partisi’yle başlayıp Kemalist Devrim süreciyle devam eden zaman kesitinde, bu kez kendilerine daha yakın buldukları laik dünya görüşünü hızla özümsemeleri topluluğun aynı uyuşum politikasının bir başka aşamasını oluşturmaktadır. Doğallığın söz konusu davranış dizgesi, bu kesimle ilgili toplumun bazı kesimlerince dillendirilen, “uyumsuz, toplumdan kopuk” eleştirilerinin önyargılarla beslenen bir haksız değerlendirmeden ibaret kaldığını imlemektedir. Çingene kökenli yurttaşların tüm bu yaklaşımlarına rağmen toplumun, “dezavantajlı grupları” arasında kalmaları ve dışlayıcı hatta ayırımcı tutumla karşılaşmaları; Türk toplumunun bu renkli toplum kesitini yeterince anlayamadığı/ algılayamadığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Türkiye genelinde toplumsal hedefleri bazında yekpare bir bütünlük göstermeyen, farklı taleplere, farklı kültürel kodlara sahip Çingene toplumunun, tekçi bir bakış açısıyla değerlendirmeleri sorununun, çingene kökenlilerden ziyade “yerli Türklerden” kaynaklandığı kaydedilmelidir. (Dural, 2015, Akt. Dural, 2016).

Romanlar geçmişten günümüze bakıldığında; gelişmişliği ve medeniliği ile övünen Avrupa toplumlarında halen kabul edilmeyen bir etnik ve kültürel kimliktir. Pek çok Avrupa ülkesinde kabul görmeyen dışlanan, vatandaşlık hakkı dahi tanınmayan bir topluluktur. Ülkemizde geçmişe oranla, toplumsal bir zenginlik olarak kabul edilen daha çok batı Trakya bölgesinde yaşayan, yaşamlarını eğlence sektörü ve ticaretle sağlayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması koşuluyla diğer etnik ve dini kimliklerdeki tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla eşit hak ve sorumluluklara sahip kişilerdir. Toplumsal anlamda bazı yerel sorunların dışında toplumsal genel bir sorun görülmemektedir (Çeviker ve diğerleri, 2018, s.7).

3.KAVRAM, ANLAM VE KÖKEN OLARAK ÇİNGENELER

3.1. Kavram ve Anlam Üzerine

Türkiye’de belirli grupların tanımlanmasında kullanılan Çingene ya da Roman adı sorunlu bir alana işaret etmektedir. Öyle ki Çingene adı ve kimliğinin dinamik karakteri ve sınırlarının çizilmesinde ve tanımlanmasında karşılaşılan güçlükler bu sorunu devamlı kılmaktadır (Kolukırık, 2009, s.59).

Suat kolukırık’ın Dünden Bugüne Çingeneler adlı kitabında yer verdiği Lozan Çingeneleriyle ilgili araştırmasından bazı cümleler şu şekildedir:

Kolukırık, Çingene kimliğinin görüşülenlerin çoğu tarafından olumsuz anlam ifade ettiğini dile getiriyor. “Sonradan Çingene dediler”, “Çingene, göçebe olanlara denir”, “Ayıcılar Çingenedir”, “Çingenelik yapmak hırsızlık yapmaktır” ifadelerinde olduğu gibi görüşülenler kendilerini Çingene olarak sunmaktan kaçınmaktadırlar. Çingene kimliğinin kabul edildiği durumlarda ise, iyi Çingene ve kötü Çingene ayrımı (Biz söylenen Çingeneler gibi değiliz) yapılarak kimliğe ilişkin bir kaygı yasadıklarını göstermektedirler. Kuskusuz bu durumun ortaya çıkısında Türk toplumunda Çingene adının olumsuz olarak taşımış olduğu anlamlar oldukça belirleyici olmaktadır. Bunların dışında “Hepimiz Müslümanız” ifadesinde olduğu gibi tüm tanımlamaların yerini Müslüman kimliği de alabilmektedir. (Kolukırık, 2009, s.85) tarzında bazı ifadeler yer almaktadır. Genel itibariyle kimlik tanımlamalarında “Çingene” adının kullanımından bir rahatsızlık duydukları aşikardır. Çingeneye kıyasla Roman tanımlaması tercih ettikleri bir tabirdir.

Türkiye’de yaşayan Çingenelerin bir kısmının, bu isimlendirmeden rahatsızlık duymakla birlikte “Roman” denilmesinden rahatsız olmadıklarını görmekteyiz. Çingene isimlendirmesinin olumsuz anlamları ve barındırdığı önyargılar nedeni ile muhatapları bu isme soğuk bakmakla kalmayıp, hatta tepki göstermektedirler. Bu topluma ait birçok kişinin, Çingenelerle, Romanların farklı olduğunu, Çingenelerin göçebe olduğunu, suç isleme potansiyeli yüksek ve kendileri tarafından da sevilmeyen bir grup olduğunu, Romanların ise şehir ve yaşanılan topluma adapte olmuş, Çingenelerden farklı olarak temiz yaşayan, hırsızlık yapmayan, ancak Çingenelerle müzik ve sima konusunda da benzerlikleri olan bir topluluk olduğunu iddia ettiklerini görmekteyiz.

Cengiz Yıldız’ın “Türkiye’de Romanlar ve Suçluluk: Kırıkkale Örneği” (2011) isimli çalışmasındaki şu cümleler de bu konuyu destekler nitelikte:

Romanlar, kendilerine “Çingene” denilmesinden hoşnut olmamakla birlikte genellikle “Roman” olarak hitap edilmesinden memnundurlar. Onlara göre de Çingene, çadırlarda ve pis ortamlarda yasayan, medenileşememiş, başıboş, suç işleyen ve kendileri tarafından da sevilmeyenlere” takılan bir isim olarak görülmüştür (Sarıkaya, 9:2019).

Daha başka birçok dilde benzer biçimlerde söylenen [Almanca] “Zigeuner’ sözcüğü (Macarca Czigany, Rumence Ciganu, Fransızca Tsigane, İtalyanca Zingaro, Türkçe Çingene vs.) bugüne kadar kesin olarak açıklanamamıştır. Aynı sıklıkta kullanılan [Almanca] “Agypter’ kavramı (İspanyolca gitanos, İngilizce gypsies, Yunanca gifti, Arnavutça Evgit vs.), Çingenelerin Avrupa’da ilk kez ortaya çıktıkları sıradaki kendi beyanlarına dayanır. Çingeneler kendilerine Rom, dişil Romni, dillerine ise Romani derler. Bir cins isim olan bu sözcük “adam, insan” anlamına gelmekte olup, bugün hala Hindistan’da rastlanan düşük bir kastın adı olan Sanskritçe. J)omba sözcüğünden türetilmiştir.  Kuzey Almanya ve İskandinavya’da, Çingenelere yer yer bugün de “Tatern” (Tatarlar) denmektedir (Berger, 2000, s.9).

Genellikle “Çingene” tanımlamasından rahatsız olurken, kendilerine “Roman” denmesini istemektedirler. Roman kelimesi kendi dillerinde “insan” anlamına gelmektedir. Türkiye’de Çingene gruplarından, Trakya bölgesinde Rom grupları, Anadolu’da ise Dom grupları bulunmaktadır (Sarıkaya, 11:2019).

 3.2. Köken Üzerine

Öncelikle belirtilmelidir ki Çingenelerin/ Romanların kökeni noktasında net kesin bir bilgi bulunmaktadır. Kökene dair yapılan çalışmalar sonucunda ise elde edilen bulgular doyurucu değildir.

Alpman, Çingeneler üzerinde yapılan değişik araştırmaların sonucuna göre Hindistan’ın Çingenelerin ilk yurdu olduğunu ifade ediyor (Alpman, 2014, s.131). Çingenelerin vatanı konusunda uzun bir süre yalnızca tuhaf tuhaf tahminler ortalarda dolaştıktan sonra, 18. yüzyılın sonuna doğru, dillerinden hareketle onların vatanının Hindistan olduğu kesin bir biçimde tespit edilebilmiştir. Romani’nin temelinde, Hint-Ari dillerinin (Hindu dili, Racastanca) merkez grubu içinde yer alan ve bugüne kadar hep iddia edildiği üzere Kuzeybatı Hindistan’da yerleşik olmayan- bir Orta Hindistan lehçesi yatmaktadır. Bu lehçenin gramer yapısı tümüyle Hint-Ari dillerine özgü özellikler, ses bilgisi ise M.Ö. 300 yılında kâğıda dökülmüş olan Pali’de dahi artık rastlanmayan tuhaf eskilikler içermektedir (Berger, 2000:9-10).

Kolukırık, çalışmasında Çingenelerin kökenine dair bir söylenceye değiniyor ve Hz. İbrahim’in mancınıkla atılması esnasında Çin ve Gane adlı iki kardeşin ensest bir ilişkiye girdiğini ve lanetlendiğini dile getiriyor. Bu ensest ilişki sonucunda ise Çingenelerin dünyaya geldiğini ve Çingene isminin de buradan türediğini ifade ediyor (Kolukırık, 2009, s.122).

3.3. Çingenelerin Kimlik Algısı

Kolukırık, yaptığı araştırmasında günlük yaşamdaki kullandıkları söylemlere dikkat çekmektedir. Aslında görüşülenlerin söylemleri, içinde yaşadıkları toplumun kendileri hakkındaki düşüncelerine karşı refleksif bir duruş olduğunu ifade etmektedir. Zira Çingene veya Roman kemiğinin sosyal temsili olan bu söylemlerde ki ortak vurgu, güçlü bir biçimde “biz”e yani kimliğe ve kimliğin algısını işaret etmektedir. Diğer yandan içinde yaşadıkları topluma bakış açılarının somut birer göstergesi olan bu söylemler; sosyal durumlarına ve sosyal bağlamlarına ilişkindir. Belki de daha önemlisi gizlenen ne direnen bir kimliğe ait bulgulardır. Bununla birlikte araştırmasını kapsayan Tarlabaşı Çingenelerinin kimlik algısı ve bunu yansıtma biçimleri, Çingene kültürünü tanıma ve anlamada önemli bir noktaya oluşturmaktadır. Zira bu özellik çingenenin hangi durumda neyi neden ve nasıl kullanıldığı ve dönüştürdüğünün önemli göstergelerini oluşturmaktadır. Ancak genel anlamda değerlendirildiğinde kimliğe ilişkin tanımlama ve göndermeleri oldukça esnek bir karaktere sahip olduğu görülmektedir:

“28 senedir bizimkiler ben Romanım Çingeneyim diyor. Dışlandığımız için Kimliğimizi sakladık. Aslımı inkâr etmem Çingeneyim. Yerleşik olanlar kendilerine Roman diyorlar. Bizim evimiz yurdumuz var. Roman, daha cana yakın insandır. Roman nankör değildir. Kendisine yapılan iyiliği unutmaz”. İfadelerinde yer aldığı gibi Çingene Roman adını birbirlerinden bağımsız ve iç içe geçmiş olarak kullanılabilmektedir ifadeye dikkat çeken kolu kırık Roman adının oldukça yeni bir tanımlı olarak gösterilmesidir (Kolukırık, 2009, s.62).

Öte yandan görüşülenleri kendilerine çingene olarak tanımlamaları, kimliğe ve aidiyete ilişkin önemli bir noktaya oluşturmaktadır. Bununla birlikte kimliğin tanımı yer zaman sosyal ilişki kimine göre şekil alabilmekte ve değişebilmektedir (Kolukırık, 2009, s.63).

4.Çingene İmgesi ve Önyargısı

Çingene toplumuna yönelik ırkçı, ayrımcı ve nefret içerikli söylemlerin yaygınlaşmasında yıllardan beri süregelmiş söylencelerin payı çok büyüktür. Mitolojik söylenceye göre, Hz. İbrahim’in ateşe atılmasını melekler engellemek isterler. Ancak bu meleklerin karşısında Çin ve Gane isimli kardeşler ensest ilişkiye girerler ve melekler ilişkiyi görmemek için gözlerini kapatırlar. Şeytan da savunmasız kalan Hz. İbrahim’i ateşe atar. İbrahim’in soyundan gelenler ve müritleri bu olayı lanetlemişler, iki kardeşe şu şekilde beddua etmişlerdir: “Sizlerin soyu yatacak yatak, yaşayacak vatan görmesin.” Bu söylenceye göre; hem “Çingene” isminin ortaya çıkmasının etimolojik kökeni hem de Çingenelerin göçebe hayatı sürmelerine neden olan olay budur. Bir başka söylenceye göre Çingenelerin vatansız oluşu Tanrı’nın bir hatasıdır. Tanrı tüm ırklara toprak ve yiyecek dağıtmış, ancak Çingeneleri unutmuştur. Bunun üzerinde Tanrı onların sürekli dolaşmalarını istemiştir. Hz. İsa’ının çarmıha gerilmesinde kullanılacak çivileri yaptırmak için iki asker görevlendirilir. Askerler önce iki Yahudi sonra da Suriyeli bir demirciye giderler ve her üçüne de çivileri yaptıramazlar. Çivileri Çingene demirci yapar. Ancak üç çivi bittiğinde ölen diğer üç demircinin sesi demirciye dördüncü çiviyi yapmaması için yalvarır. Buna rağmen Çingene demirci dördüncü çiviyi tamamlar fakat onu bir türlü soğutamaz. Çiviyi gömmek için çaba gösterir ama çivinin ışığı her yana yayılmaktadır. Bu durumdan korkan Çingene her şeyi bırakır kaçar ancak çivi Çingeneyi takip etmeye devam eder. Çingenelerin bir yerden bir yere dolanıp durmalarının nedeni budur”. Sayıları çoğaltılabilecek onlarca söylencede dikkat çeken nokta, bu söylencelerin ve efsanelerin önyargılı bilgilerle dolu olduğu gerçeğidir. İnsanlar, bilinmeyen hakkında sürekli rivayetler üzerinden düşünsel kurgular yaparlar. Çingenelerin yazılı tarihi olmayışı, daha doğrusu Çingenelerin tarihinin başka toplumların tarihleri üzerinden okunması bu duruma neden olmaktadır (Alp, 2016, s.154).

Öte yandan Çingenelerin tarihsel boyutuna baktığımızda “Nazım Alp’in Başka Dünyanın İnsanları Çingeneler” kitabında Faşizm döneminde yarım milyon Çingenenin gaz odalarında yakıldığını veya “tıbbi deneylerde” kobay olarak kullanıldığını ifade ediliyor. Nazilerin üç kuşak ötesine kadar soyunda “Çingene kanı” taşıyanlarını imha ettiğini dile getiriyor. Alp, Nazilerin egemen olduğu yerlerde erkek Çingenelere iş verilmiyor, bu seferde işsiz oldukları gerekçesiyle toplama kamplarına kapatıldıklarına yer veriyordu. İkinci Dünya Savaşı başladığında Çingenelere karşı bir katliam gerçekleştiğini ifade eden Alp, Almanya dışında, Fransa’da 15 bin, Polonya’da 35 bin, Macaristan’da 28 bin, Rusya’da 40 bin Çingene Naziler tarafından topluca öldürüldüğünü ifade ediyor (Alp, 2014, s.137-138).

5.Çingene Nüfusu ve Özellikleri

Dünya üzerinde yaşayan Çingenelerin toplam sayıları “asimilasyona” uğramışlarla birlikte 30-40 milyon arası değişmektedir. Bugün hemen hemen tüm ülkelerde Çingene azınlıkların yaşadığını söyleyebiliriz. Çingene toplumunun tamamının yerleşik yaşam biçiminde hayatlarını sürdürmemelerinden ötürü birçok uluslararası Çingene örgütü, rakamların aslında çok daha yüksek olduğunu tahmin etmektedir. Avrupa’da yaşayan toplam Çingene sayısı ile ilgili olarak, kimi uzmanlar 12 milyon, kimileri ise 10-15 milyon tahmininde bulunmaktadırlar. Türkiye’de ise resmi nüfus sayımlarında etnik unsurların istatistiki tutulmamasına karşın, çeşitli akademik çalışmalar ve raporlara göre toplamda 400-500 bin arası Çingene nüfusunun var olduğu tahmin edilmektedir.  Çingene nüfusunun ağırlıklı biçimde Trakya, Ege, Marmara Bölgesi genelinde barındıkları bilinmektedir. Lozan’dan sonra bu bölgelerde gayri- müslimlerin ayrılmasından oluşan nüfus açığı, idarenin, “ehven-i şer” olarak tanımladığı Çingenelerle kapatıldığından bahsedilmektedir (Alp, 2016, s.154).

 6.TÜRKİYE’DEKİ ÇİNGENELERE/ROMANLARA GENEL BAKIŞ: TOPLUMSAL YAŞAMDAKİ GÖRÜNÜMLERİ

Türkiye’de Çingene/Roman topluluklarına baktığımızda, genel itibariyle bakımsız evlerde yaşayan, birçoğunun işsizlik sorunu olan (ki bu işsizliğin en büyük sebebi olarak ayrımcılık görülmektedir), çocukların iyi bir eğitim alamadığı, sosyal yardım kuyruklarında başı çeken bir topluluk olduğu gözlemlenir. Yaşamlarını idame ettirebilmek için erkeklerin genellikle hamallık, ayakkabı boyacılığı, çöp toplayıcılık kadınların ise, çiçekçilik, temizlikçilik yaptığı bilinmektedir. Gözlemlerimiz çerçevesinde Çingenelerin/Romanların tuvalet temizleyiciliği, dilencilik yaptıkları ve insanlardan aldıkları yiyecek ve eşya yardımlarıyla yaşamalarını sürdürdüklerini ifade edebiliriz. Genel olarak yaşantılarının ayrımcılık, ötekileştirme, damgalanma, dışlanma ile mücadele içerisinde olduklarını ve yoksul bir yaşam sürdürdüklerini söyleyebiliriz. Tüm bunlar çerçevesinde Türkiye’deki Çingenelerin/Romanların toplumsal yaşamdaki görünümlerinin daha ayrıntılı incelemekte fayda vardır.

6.1. Çingenelerin/ Romanların Aile Yapısı ve Yaşantısı

Çingenelerin aile yaşantısına önem verdiklerini ancak erken yaşta ve akraba evlilikleri gerçekleştirdiklerini ifade edebiliriz. Ve Çingene olmayanla kendi tabiriyle Gacolarla (Çingene olmayan) evliliğe olumlu bakmamaktadırlar. Genellikle olumsuz ekonomik koşullardan dolayı erkek çocuk evlendiğinde eşi ve çocuklarıyla birlikte ailesinin evinde ikamet eder. Kolukırık’ın çalışmasındaki görüşmecilerden gelen bilgilere göre görüşülenler arasındaki evli olanların oranı % 90.0’dır. Evlilik önemli bir kurum olarak işlevini sürdürmekte ve boşanma veya nikahsız yaşamaya karşı olumlu bakmamaktadırlar. Görüşülenler arasında birinci evlilik yapanların oranı % 92.2’dir. Tek eşlilik arzu ve kabul edilen bir anlayış olarak ön plana çıksa bile ekonomik etkenlerin ve sosyal baskının belirleyici olduğu söylenebilir. Bazı erkek görüşülenlerin vurguladığı “Çingene kadını kırk gün dayak yese babasının evine dönmez” anlayışı evliliklerin hangi şartlar altında devam ettirildiğine güzel bir örnektir. İkinci ve üçüncü evliliklerin yapılmasında ise hastalık, şiddetli geçimsizlik, yeni bir eş adayı veya aileyi geçindirememe gibi etkenler belirleyicidir (Kolıkırık, 2009, s.21-22).

Hane nüfusu çoğunlukla üç (% 24.4) ve dört (% 27.8) kişiliktir. Ailelerin sahip olduğu çocuk sayısı oranları da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Beş ve daha fazla hane nüfusuna sahip olanlar orta yaş grubu aileler olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüşülenler arasında yaşlı anne ve babasına baktığı için hane nüfusu kalabalık çıkan aileler de vardır. Tarıma dayalı mesleklerin yapıldığı dönemlerde dört veya beş çocuk sahibi olan Çingene aileler, bugünkü yaşam koşullarının zorluğu nedeniyle daha az çocuk sahibi olmayı tercih etmektedir. Ayrıca genç nüfusun bir veya iki çocuk sahibi olduğu veya sahip olmayı ifade ettiği göz önüne alındığında, hane nüfusu oranlarında gelecekte önemli azalmalar yaşanması kaçınılmazdır. “Çingeneler çocuklarını üzerlerine alır” diyen anlayış, çocuklarının tüm sorumluluklarına ortak olmaya çalışan aileleri karşımıza çıkarmaktadır. Gider kalemlerinin belirginleşmesinde de aile içi ve çocuklara yapılan yardım rahatlıkla görülebilir. Fakat aile içi yardımlaşmaların gelirle yakından ilgisi vardır ve genellik taşımamaktadır. Çingene aileler çoğunlukla iki veya üç çocuk sahibi oldukları gibi ideal çocuk sayısını da iki veya üç olarak belirtmektedirler. Bunlarında ötesinde nişanlı olan ve evlenmeyi düşünen gençler, “bir çocuğun yeterli ve önemli olanın doğan çocuğun iyi yetiştirilmesi” olduğunu belirtirken moderniteye vurgu yapmaktadırlar. Bu anlamda iş piyasasında yaşanan değişimler, annenin (ev temizliği vb. işlerle) gelir için çalışma yaşamını katılması, çocukların eğitim sürecinde tutulamaması, meslek kazandıramama ve ekonomik konumlarını koruma düşünceleri çocuk sayısını belirlemede önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır (Kolukırık, 2009, s.26-27)

6.2. Eğitim Alanında Çingeneler

Genel itibariyle Çingene topluluklarının eğitim seviyesinin düşük olduğunu ifade edebiliriz. Okuma yazma oranlarının düşük olmasının en önemli nedenlerin biri okula gidememeleri ya da okulu yarıda bırakmalarıdır. Çingenelerin okula gitmemelerinin ya da eğitimlerinin yarıda kalmalarının önemli bir sebebi ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. Okulda gerek öğrenciler gerek öğretmenler ve idare olsun Çingene çocuklarına karşı tavırlarında diğer öğrencilere göre farklılık olduğu bilinmektedir. Ekonomik koşullardan dolayı giyim- kuşam, yeme-içme durumları diğer öğrencilere kıyasla yoksul olduklarını çağrıştırıyor. Ekonomik koşullarının elverişsiz oluşu okul ihtiyaçlarını karşılamalarına engel olmaktadır. Okul hayatına katılamamalarının bir başka nedeni ise, birçoğunun aile bütçesine katkı sağlamak adına küçük yaşta çalışmak durumunda olmasıdır.

Marsh, hazırladığı raporunda Çingenelerin eğitimiyle şu ifadelere yer veriyor: Çingene çocukları ve gençlerin kaliteli eğitime ulaşabilmesinin önündeki engellerin çok çeşitli ve sayıca kabarık olduğu söylenebilir. Eğitim parasız olsa da, kırtasiye, ders araç gereci, üniforma, ayakkabı, okul dönemi boyunca gerçekleştirilen projelere katılımın ve kayıt ücretlerinin (bunlar genelde okula yapılan bağışlar şeklindedir) getirdiği harcama yükü, bu ailelerin karşılayabileceğinin çok üzerindedir. Çoğunlukla çocukların da çalışarak ailenin gelirine katkıda bulunmasının gerekliliği, eğitime başarılı bir şekilde katılmalarının önündeki en önemli engeldir. Temel eğitimden yüksek öğrenime geçiş, Çingene çocukların genelde, ekonomik nedenlerden ötürü kaydedemedikleri bir aşamadır. Sonuç olarak, Çingene gençlerin eğitim yoluyla niteliklerini arttırabilmeleri veya üniversiteye gidebilmeleri düşük bir ihtimaldir. Çingene çocukların okullarda başarılı olamamasının tek nedeni, ekonomik yetersizlik değildir. Önyargılar, çoğunlukla öğretmenlerin takındığı olumsuz tavırların, diğer öğrenciler tarafından taklit edilmesiyle yaygınlaşmaktadır. Çingene çocuklar genelde sınıfın arka sıralarında, pek fazla ilgi görmeyen bir grubun içine oturtulmakta; adeta kopya çekmeye ve haylazlığa itilmektedirler. Geleceğe yönelik arzu ve isteklerin düşük olduğu bu ortamda, beklentiler de eşit oranda düşük olmaktadır. Çingene çocuklara dönük ümitlerin azlığı veya ailelerinin eğitimle ilgilenmediği yolundaki yaygın inançlar, çeşitli kereler öğretmenler tarafından Çingene çocukların “eğitilebilirliği” konusundaki önyargılar ifade edilirken dile getirilmiştir (Mars, 2008, s.56).

6.3. Ekonomi Alanında Çingeneler

Çingenelerin ekonomik durumları çeşitli sebeplerden dolayı genel olarak kötüdür. Bu sebeplerin başında işsizlik yahut kısmi zamanlı işler yapıyor olmaları gelir. Kolukırık, araştırmasında görüşme sağladıklarının %72,3’ün aylık gelirinin 345 doların altında gelire sahip olduğunu ve genellikle ayakkabı boyacılığı, hamal, kaynakçı, şoför, seyyar, marangoz olduklarını belirtiyor (Kolıkırık, 2009, s.43). Ayrıca kadınların da çiçekçilik, sepetçilik, temizlikçilik yaptıkları bilinmektedir.

Genellikle, sosyal güvenlik ve sözleşme kapsamında çalışanlar yok denecek kadar azdır. Söz konusu işler, çoğu zaman geçici, yarı zamanlı ve kayıt dışıdır, aynı zamanda bu işlerde çoğu zaman, sağlık ve güvenlik kaygıları tamamen göz ardı edilerek çalışılmaktadır. Çingenelerin bulabildiği vasıfsız işler, el emeğine dayanan alanlarda yoğunlaşmaktadır; kalfalık veya ustalığa dayalı zanaatkârlık sahasında iş bulabilme olanağı ise azdır. Diğer yandan Çingenelerin “aklı bir karış havada”, “aylak” ve “beceriksiz çalışanlar” olduğu fikri yaygındır. Çingenelerin terfi etmek ya da maaş zammı gibi talepleri olduğunda, sebep gösterilmeden işten atılma ve sigorta primlerinin ödenmemesi gibi yaptırımlarla karşılaştığı gözlenmektedir. Ezici çoğunluğun bir işi yoktur ve Çingenelerin önemli bir kısmı geçici işler, işportacılık, bazen de sokakta ufak tefek şeyler satar gibi görünerek dilencilik yapmaktadır. Devlet bürokrasisinde, eğitim ve sağlık sektörlerinde iş bulabilmek ya da askerliği bir meslek olarak seçmek, geleneksel önyargılar ve eğitim eksiklikleri nedeniyle imkânsızdır. Çingeneler arasından polis, mühendis, akademisyen gibi meslek sahipleri çıkıyorsa da, bunlar son derece nadirdir ve bu kişiler çoğunlukla Çingene olduklarını saklayarak mesleklerinde ilerleyebilmektedir (Mars, 2008, s.57).

  • Sağlık ve Sosyal Güvenlik Alanında Çingeneler

Çingenelerin sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerine erişimi, kişisel belgelerin eksikliği kadar önyargılar nedeniyle de hayli güçtür. Yoksul vatandaşların tedavi görmesini sağlayan “yeşil kart”, Çingenelerin çoğunluğunun sorunlarını çözmeye yeterli bir sistem değildir, özellikle göçebe gruplar için bu sistem sorunludur. Çingene hastaların tedavi edilmesi konusunda sıklıkla isteksizlik gösterildiği, kimi zaman hastaneler ve sağlık ocaklarına gelen Çingenelerin tedavisinin reddedildiği veya hekimlerin baştan savma tavırlar sergilediği ifade edilmektedir. Öte yandan, bir hastalık teşhis edildiğinde bile, ilaçların getirdiği maddi külfet, birçok bireyin tedaviyi uygulayamamasına veya tedavinin rastgele biçimde uygulanmasına yol açmaktadır. Diş sağlığı alanı özellikle çok kötü durumdadır. Tıbbî eğitimi olmayan Dom Çingenelerinin geleneksel diş tedavisi yöntemleri, ilgili talimatnamelerin uygulanmasıyla engellenmektedir. Halk sağlığını korumayı amaçlayan bu uygulama, alternatif diş tedavisi imkânları oluşturulmadığından, olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Barınma koşullarının sağlıksızlığı ve sigara kullanımına bağlı solunum yolu hastalıkları, Çingeneler arasında son derece yaygındır; sağlık ocağı çalışanlarının belirttiğine göre, özellikle Çingene kadınlar arasında bu tip hastalıkların görülme oranı, ulusal ortalamanın üç ila dört katıdır. Kadın sağlığı alanında, hamilelik, doğum, cinsel sağlık ve genel sağlık bilgilerinin de dâhil olduğu bir dizi konuda sorunlar yaşanmaktadır. Çingene erkekler arasında da, güvenliksiz ve sağlıksız koşullarda çalışmaktan dolayı meydana gelen iş kazaları yaygındır.  Sosyal güvenlik hizmetlerine erişim, aynı derecede kısıtlıdır. Birçok aile devletten ve yerel yetkililerden bir ölçüde yardım alıyor olsa da, bu yardımlar düzensizdir ve gerçek ihtiyaçlar dikkate alınmadan gerçekleştirilmektedir (Mars, 2008, s.57-58).

6.5. Dini Alanda Çingeneler

Alp, Çingenelerin genellikle bulundukları ülkenin ortamına uygun olarak yaşadıklarını, din işleriyle aralarının “ılık” olanların olduğu gibi “sıkı” dindar olanlara da rastlamamızın mümkün olduğunu ifade ediyor ve bütün Çingeneleri aynı çatı altında toplayan bir dinin olmadığını söylüyor. Çingenelerin dinsiz olduklarına dair söylentilerin “aşırı özgür” davranışlarından, kendi dışlarındaki bütün otoritelere “uzak” olmalarından kaynaklandığı söylenebilir. İslam ülkelerindeki Çingenelerin büyük çoğunluğunu Müslümanlığı benimsediği söylenebilir. Ancak bu benimseyişin gönüllü olmaktan ziyade, toplumda var olabilmek için benimsendiğini düşünenlerin olduğu bilinmektedir (Alp, 2014, s.177).

Romanların/Çingenelerin dini inançları konusunda toplumda önyargı ve yanlış bilgilendirilme vardır. Araştırmalar Romanların içinde yaşadığı toplumun dinini benimsedikleri, Avrupa’da yaşayanların Hıristiyan, Türkiye’de yaşayanların da Müslüman olduğunu göstermektedir. Ancak toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi Romanlar arasında da dini emirlere gönülden bağlı olup, onun emirlerini yerine tam olarak getirmek isteyenler olduğu gibi, kendi geleneklerini yaşatmaya çalışan, dini vecibeleri yapmaktan uzak olanlar da vardır. Çingene kültürünün en temel inançlarından birisi fal bakmaktır. Daha çok geçim kaynağı şekline dönüşen fal bakma, belli şeylerden hareketle yorumlar yapmaktır. El falı, kart falı, kahve falı, bakla falı gibi fal bakma çeşitleri vardır. Mithat Efendi, romanın kahramanı Şems Hikmet’le Roman/Çingene kadını Mehtap arasındaki diyalogdan Çingenelerin Müslüman olup olmadığı tartışması yaptırarak konuyu irdeler. Mehtap kendilerinin Müslüman olduğunu söylemelerine rağmen etraftan kendilerine “Çingene başka Müslüman başkaymış” şeklinde sözler söylendiğini dile getirir. Yazar, halk arasındaki bu düşünce için kahramanının ağzından “Bunların hepsi cahillik eseridir.” der. Çingenelerin içinde bir kısmı Hıristiyan olsa da, bir kısmı Müslümandır. “İmamları vardır camiye gidip namaz kılarlar, oruç tutarlar. Aralarında haccetmiş adamlar bile vardır” (Ateş, 2015, s.79).

Sonuç ve Öneriler

Çalışmamızda, dezavantajlı gruplar pastasının önemli bir dilimini kapsayan Çingenelerin genel toplumsal yaşam içerisindeki görünümlerine değinmeye çalıştık. Çingenelerin/Romanların kökenine dair kesin bilginin olmamasıyla birlikte ilk yurtlarının Hindistan olduğu iddia edilir. İşsizlik ve ayrımcılık gibi faktörler topluluğu göçe mecbur bırakmıştır. Hindistan’dan İran’a oradan da Balkanlar ve Avrupa’ya göç ederek yayılmışlardır. Yerleştikleri hemen hemen her yerde etnik kökenleri itibariyle ayrımcılığa maruz kalmışlar ve sosyokültürel yaşamdan dışlanmışlardır. “Çingene” adı olumsuz bir anlam taşımaktadır. Bu isim daha çok yerleşik olmayan “gezen, göçebe” anlamını çağrıştırır. Bunu yerine “Roman” kelimesinin kullanılması, “Roman” diye hitap edilmesi tercih edilen bir durumdur. Roman, “temiz, tehlikeli olmayan, çadırlarda yaşamayan” demektir.

Çingene/Roman toplumunun yoksulluğunun temel nedeninin altında işsizlik yatmaktadır. İşsizliğin mağduriyeti yaşamlarına yansımaktadır. Bu işsizlik genelde etnik kimliğinin sonucunda ayrımcılıktan kaynaklandığı gibi, bu topluma karşı bir güvensizlik, hırsızlık damgasının olduğu da açıktır. Genellikle eğlence sektöründe, çalgıcılık, müzisyenlik yaptıkları bilinmektedir. Aynı zamanda resmi işlerde “Roman” kelimesi tercih edilmektedir.

Çingeneler/Romanlar hakkındaki genel olumsuz imgenin temel nedeni arasında yaşadıkları toplumda farklı bir yaşantıya sahip olmalarıdır. Buna topluluğun genel karakteristik özelliğinin de etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. “Çingeneler Zamanı” adlı Çingenelerin yaşantısını ele alan filmde “Hayalleri olmayan bir Çingene neye yarar? Çatısı olmayan bir kiliseye, sesi çıkmayan bir çan gibi”. Repliği anlatmaktadır ki Çingeneler özgür ruhlu, hayalleri için mücadele eden bir topluluktur. Bundan dolayı içinde bulunduğu topluma çoğu zaman ayak uyduramıyor. Yaşam tarzları, dış görünüşleri, uğraş ve meslekleri bu topluluğun içinde bulundukları toplumun yabancıları ilan etmiştir.

Çingeneler/Romanlar, Osmanlı döneminde demircilik ile uğraşmışlar, Osmanlıdan bu yana çeşitli meslek ve uğraşlarda yer almışlar. Ancak bu işler genellikle günü birlik, sezonluk işlerdir. Bu durumun sonucunda düzenli gelir sağlamaması topluluğu yoksulluğa itmektedir. Gündelik işler olarak genellikle, temizlikçilik, sepetçilik, çiçekçilik, ayı oynatıcılığı, ayakkabı boyacılığı, çalgıcılık yaparak geçimlerini sağlamaktadır.

Genel itibariyle toplumsal yaşamda ayrımcılığa maruz kalmışlar ve bununla mücadele etmişlerdir. Nazi yönetimi tarafından ırkçı politikayla soykırımla karşı karşıya kalmışlar ve faşist yönetimin kurbanları olmuşlardır.  Maruz kaldıkları ayrımcılık, tüm bunların ekseninde gerek eğitim gerek sosyal yaşam, gerekse sağlık hizmetlerinden yararlanmalarına engel teşkil etmiştir.

Umur Aşkın,  Sosyal politikaların temel amacının, insan(lar)ın refahını geliştirmek ve eğitim, sağlık, barınma ve sosyal güvenlik gibi temel gereksinimlerini karşılamaktır. Bununla birlikte, refahın geliştirilmesinde ve temel gereksinimlerin karşılanmasında iki farklı bakış açısı bulunmaktadır. İlki, genellikle insanları kontrol ederek “oldukları yerlerde” kalmalarını amaçlamaktadır. İkincisi ise, onları, daha iyi bir yaşam olanaklarına erişebilmeleri için gereksinimlerden özgür kılmayı arzulamak olduğunu ifade etmiştir (Aşkın, 2012).

Çingene/Roman toplumuna yönelik geliştirilecek politika ve uygulamalar, Çingene/Roman toplumunun yaşamı sorgulanarak ve en çok gereksinme duydukları öğeleri saptayarak yaşam alanı bulmalıdır. Beslenme, barınma, sağlık gibi yaşam için vazgeçilmez gereksinmelerin ivedilikle karşılanması, sürdürülebilir insanca gelişme ve toplumsal kalkınma için gerekli adımların başında gelmektedir. Bu nedenle, son dönemlerde devletin (şefkatli!) dokunuşları ile karşılaşmaya başlayan Çingene/Roman toplumuna yönelik sosyal politika uygulamaları sağlık, toplumsal güvence (ve iş güvencesi), insanca gelir düzeyi, çalışma hakkı ve iş olanaklarının geliştirilmesi (ve yeni iş alanlarının açılması), aydınlanma (veya bilme) hakkı ve hak arama ve örgütlenme özgürlüğünü içeren yaşama verilen değerin bileşik göstergesinin (Fişek, 1992, Akt. Aşkın, 2012) tüm boyutlarını içermelidir.

Daha iyi eğitim olanaklarına ulaşan, daha iyi beslenme ve barınma olanakları sahip olan ve gelecekleri göreceli de olsa bir güvenceye kavuşan bireylerin niteliklerinin geliştirilmesi ve verimli alanlarda kullanılması onların moral güçlerini de yükseltecektir (Koray, 2000, Akt. Aşkın, 2012) Çingene/Roman toplumunun tüm bireylerine belirli bir yaşam düzeyi, kendilerini gerçekleştirme ve geliştirme olanağı sağlayacak önlem ve uygulamalar, göreceli de olsa onlara ekonomik ve sosyal alanlarda eşitlik sağlayacak tümelci bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Yoksa yapılanlar ve yapılacak olanlar yalnızca günü ve yapılanlardan doğrudan yararlananları kurtarmaktan öteye geçemeyecek ve Çingene/Roman toplumunun yaşama koşulları daha da ağırlaşarak şu an içinde bulundukları sağlıksız yapının süregitmesinin önü alınamayacaktır. Çingene/Roman toplumunun tüm bireylerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu gerçeğinden hareketle, Çingene/Roman toplumunun sosyal gelişmesinin sağlanması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi onları gerçekten “özgür”leştirecektir (Aşkın,2012).

KAYNAKÇA

  • Alp, H. (2016). Çingenelere Yönelik NefretSöyleminin Ekşi Sözlük’te
  • Yeniden Üretilmesi. İlef Dergisi, 3(2), 143-172.
  • Alpman, N. (2014). Başka Dünyanın İnsanları Çingeneler. İstanbul: Ozan Yayıncılık.
  • Aşkın, U. (2012). Çingeneler ve Sosyal Politika-1. Çalışma Ortamı Dergisi, 120.
  • Ateş, H. (Ed.).(2015). Tarihten Günümüze Türkiye’de Romanlar. Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Kitaplığı.
  • Berger, H. (2000). Çingene Mitolojisi. Ankara: Ayraç Yayınları.
  • Çeviker, A, Mumcu, H.E, Şekeroğlu, M.Ö ve Bayrak, M.(2018). Unıcef’e göre Türkiye’de Dezavantajlı Kabul Edilen Grupların Sportif Etkinliklerle Sosyal Uyumun Sağlanması. Sosyal Bilimler Entitüsü Dergisi, 12, 221-238.
  • Elmas, A. (2018). 1923-2016 Yılları Arası Hükümet Programlarında Dezavantajlı Gruplar. Social Sciences Studies Journal (SSSJournal), 4, 945-953.
  • Kolukırık, S. (2009). Dünden Bugüne Çingeneler. İstanbul: Ozan Yayıncılık.
  • Kusturica, E. (Yönetmen). (1988). Çingeneler Zamanı. Yugoslavya
  • Marsh, A. (2008).  Eşitsiz  Vatandaşlık: Türkiye  Çingenelerinin   Karşılaştığı Hak İhlalleri. İstanbul:Yurttaşlık Derneği. Erişim adresi https://www.hyd.org.tr/attachments/article/30/biz_buraday%C4%B1z_-_turkiye’de_romanlar-2.pdf
  • Sarıkaya, M. (2019). Türkiye’de Ulusal TV Kanallarında Yayınlanan  Dizilerde Çingene Temsili. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
thumbnail
Önerilen Yazı
Sekülerleşme Paradigmaları Bağlamında Türkiye’de Şehirleşme ve Din

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir