Yeni Dünya Düzeninin Taşıyıcı Gücü Çok Uluslu Şirketler ve Küresel Etkileri

Bu çalışmada küreselleşme kavramı bağlamında çok uluslu şirketlerin toplumlar ve ulus devletler üzerindeki etkisine değinilmiştir.

Yeni Dünya Düzeninin Taşıyıcı Gücü Çok Uluslu Şirketler ve Küresel Etkileri
0

Giriş

İnsanlık tarihi toplumların gelişim ve değişimlerinin tarihidir. Önce avcı ve toplayıcı konumunda olan insanoğlu zamanla tarımsal faaliyetlerde uzmanlaşmış daha sonra endüstri devrimiyle beraber üretimi daha kapsamlı ve geniş ölçekli bir boyuta taşımıştır (Tanrıöver & Kırlı, 2015, s:136). Bu üretim biçimi toplumun içindeki ve toplumlar arasındaki iletişimi ve etkileşimi değiştirmiş, dünya global bir köy halini almıştır (Korkmaz & Osmanoğlu, 2019, s:951). Özellikle 1970’li yıllardan itibaren yaşanan dijitalleşmenin de etkisiyle dünya, sanayi toplumundan sonra enformasyon toplumuna geçiş yapmış; bu durum bireyler, toplumlar, şirketler ve ülkeler arasında farklı ve güçlü bağlantıların oluşmasına zemin hazırlamıştır (Tanrıöver & Kırlı, 2015, s:136). Üretim denildiği zaman ele alınması gereken yapılardan biri de şirketlerdir. Gerek düzenli ve hiyerarşik bir yapıda olmaları ve hızlı yükselmeleri gerekse küreselleşmenin önemli aktörleri olmaları sebebiyle çok uluslu veya diğer adıyla ulus ötesi şirketler oldukça dikkat çekmektedir.

Küreselleşmenin boyutlarını anlayabilmek ve yeni dünya düzenini doğru okuyabilmek için, küreselleşmenin adeta lokomotifi konumunda olan çok uluslu şirketleri anlamak ve açıklamak gerekir. Çok uluslu şirketler gerek kaynak ülkelerinde, gerek yatırım yaptıkları ülkelerde, gerekse ulusalar arası arenada tartışma konusu olan pek çok noktanın muhatabı konumundadırlar. Örneğin kaynak ülkelerden vergi kaçırdıkları, yüksek maaş vermemek için yatırımlarını yurt dışına kaydırdıkları, çevresel sorunlara sebep oldukları, ucuz iş gücünden yararlanarak az gelişmiş ülkelerde sömürü düzeni kurdukları gibi çeşitli itham ve iddialarla karşı karşıya kalmışlardır. Ayrıca uluslararası örgütler tarafından yaptırıma maruz kalmaları veya sınırlandırmaları noktasında çok uluslu şirketler ciddi eleştiriler almaktadırlar (Oran, 2020, s:2). Tartışma konusu olan bir diğer nokta da çok uluslu şirketlerin elde ettikleri çok yüksek maddi kazançlar ve  buna karşın yoksulluğa sebep olduklarıdır. Çok uluslu şirketlerin taşıdıkları teknolojiyle az gelişmiş ülkelerde kalkınmaya katkı sağladıklarını savunan bir kesim de vardır.

Çok Uluslu Şirketlerin Tanımı

Çok uluslu şirket tanımlamalarında pek çok kriter göz önünde bulundurularak farklı farklı tanımlamalar yapılmaktadır. Ancak üzerinde mutabakat sağlanan genel bir tanım yapılacak olursa; “Genellikle en az iki yabancı ülkede düzenli ve sürekli faaliyet gösteren ve yatırım yaptığı ülkelerde ciddi satışlar gerçekleştiren işletmelerdir” denilebilir (Oran, 2020, s:3). En kapsayıcı anlamda bir şirket birden fazla ülkede üretim ve dağıtım faaliyetlerini gerçekleştiriyorsa o şirketin çok uluslu bir yapıda olduğu söylenebilir (Çam, 2011, s:96).

Bir şirketin çok uluslu şirket olarak kabul edilmesi için gerekli olan kriterlerden ilki hedef ülke sayısıdır. Bir kuruluşun çok uluslu şirket olarak nitelendirilebilmesi için kendi kaynak ülkesinin dışında en az iki yabancı ülkede faaliyet göstermesi gerekmektedir. Bir diğer kriter ise çalışanlarının oransal olarak ne kadarının yabancı ülke kaynaklı olduğudur. Ayrıca satışlarının ne kadarının hedef ülkede olduğu, hisse senedinin oransal olarak ne kadarının yabancılara satıldığı ve şirketi yöneten kişilerin kaynak ülkeden mi yoksa hedef ülkelerden mi olduğu gibi kriterler çok uluslu şirketlerin tanımlanması için gerekli ve önemli görülmüştür (Çam, 2011, s:97). Bu şirketlerin bir diğer özelliği de güçlü ekonomik yapılarıdır. Uluslararası sermayenin büyük bir kısmını ellerinde  bulundurmaktadırlar. Ayrıca bu şirketleri tanımlamak için transnasyonel, multinasyonel, uluslar üstü, uluslararası gibi kavramlar da kullanılmaktadır.

Kaymakçı (2013) çok uluslu şirketleri birden fazla ülkede kazanç sağlayıcı iktisadi faaliyette bulunan uluslararası üretim gücüne sahip işletmeler olarak tanımlamaktadır (Kaymakçı, 2013, s:226). Kıvılcım (2013) da çok uluslu şirketlerin küresel ekonomide önemli etkinlikleri olduğunu ifade etmiş ve küreselleşmeyi hızlandıran ve bu süreci yönlendiren aktörler olarak değerlendirmiştir. Ayrıca Kıvılcım (2013) çok uluslu şirketlerin net bir tanımının olmamasının sebebini çok uluslu şirketlerin homojen bir yapıda olamamaları olarak açıklamıştır (Kıvılcım, 2013, s:11). Genel tanımlamalarda en az iki yabancı ülkede faaliyet gösteren ve bu ülkelerde üretim yapan firmaların çok uluslu şirket olarak kabul edildiği söylenebilir.

Çok Uluslu Şirketlerin Ortaya Çıkışı ve Kısa Tarihi

Ticaret çok eski çağlardan beri sürdürülen bir ekonomik faaliyettir. Fenike, Yunan, Ceneviz, Mezopotamya ve Akdeniz uygarlıkları önemli ticaret merkezleri olan medeniyetlerdi (Çam, 2011, s:97). Ayrıca; ipek yolu, baharat yolu, kürk yolu gibi büyük ticaret yoları da binlerce yıldır ticaretin önemli güzergâhlarını oluşturmuşlardır. Daha sonra ise Roma İmparatorluğu dönemi ekonomik ilişkilerin hız kazandığı bir dönem olmuş, gelişmiş hukuk düzenin bir sonucu olarak ticaret yolları güvenlikli bir hale getirilmiş, Çin de bu dönemde Hindistan ile ve Avrupa ülkeleri ile ticari faaliyetlerde bulunmaya başlamıştır (Kıvılcım, 2013, s:12,13). Ancak uluslararası ticari faaliyetlerin büyük şirketler vasıtasıyla yürütülmesi sömürgeci dönemle bir diğer adıyla kolonyalist dönemle başlamıştır (Çam, 2011, s:97). Bu şirketlerin kolonyalist dönemde ortaya çıkmalarının ana sebebi devletlerin sanayileşme hamleleri ve hammadde arayışlarındaki rekabettir (Çam, 2011, s:97).

İlk modern çok uluslu şirketler 19. Yüzyılda ortaya çıkmış ve bundan sonra da güçlerini kademeli olarak arttırmışlardır. Avrupa’nın sömürgeci devletlerinin direktifleri ve yönlendirmeleri ile yatırımlarını şekillendirmişler ve hedef ülkelerde de bu sömürgeci ülkelerin amaçları doğrultusunda hareket etmişlerdir. Bayer, Coca-cola, Nestle, Michelin, Nestle gibi ülkeler ilk çok uluslu şirketlerdir (Çam, 2011, s:97). İlk çok uluslu şirketler Avrupa menşeilidir ancak 1950’li ve 1960’lı yıllardan sonra ABD kaynaklı çok uluslu şirketler de dünyaya açılmıştır. Teknolojik gücü elinde bulundurmaları ve 1944 yılında Amerikan dolarının uluslararası döviz rezerv birimi olarak kabul edildiği Bretton Woods antlaşmasının avantajları sayesinde hızlı bir gelişim göstermişlerdir (Kıvılcım, 2013, s:13).

Dünya ticaretinde önemli paya sahip olan çok uluslu şirketlerin sayıları da oldukça artmıştır. 1976 ile 2008 yılları arasında sayıları 7.5 kat artan bu şirketlerin sayısı 1976’da 11.000 iken 2008 yılında 82.000 olmuştur (Dura & Kılıçarslan, 2011, s:85). Bu şirketlerin ekonomik güçleri o kadar yüksektir ki zirvede olanlarının cirosu bazı devletlerin GSYİH’sından bile fazladır (Dura & Kılıçarslan, 2011, s:85). Kaymakçı (2013) UNCTAD’ın yayınladığı rapora göre 2009 yılında dünyada 82.000 çok uluslu şirket bulunduğunu ve bunlara bağlı olarak da 810.000 şirket bulunduğunu ifade etmiştir (Kaymakçı, 2013, s:230). Günümüzde çok uluslu şirketlerin %55’i ABD, %11’ Japonya ve %13,5’i de İngiltere ve Almanya menşeilidir. Dünya ticaretindeki gelirin de neredeyse %35’i bu ülkelerdeki şirketlerindir (Acar, 2019 s:480).

Bu şirketlerin bu kadar gelişmiş olması da beraberinde yoksulluğun ve zenginliğin aşırı derecede artmasına da sebep olmaktadır. Zengin sürekli gelirini arttırırken her geçen gün yoksullaşan da bir kesim vardır. Dünyanın en zengin 225 kişisinin serveti dünyanın en yoksul %47’sinin yıllık gelirine eşittir ve aradaki makas da her geçen gün genişlemektedir (Acar, 2019, s:480). Son olarak en büyük 4 çok uluslu şirketin yıllık çevirdiği paranın Çin gibi bir süper gücün GSMH’sına denk olduğu hesaplanmıştır (Acar, 2019, s:480).

Çok Uluslu Şirketlerin Faaliyetleri

Çok uluslu şirketlerin üstlendiği en önemli misyon öncelikle ABD olmak üzere Batılı devletlerin siyasi hedefleri doğrultusunda az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde faaliyetler yapmaktır. Bunu yaparken de “dostluk ve yardım” “stratejik ortaklık” “ekonomik işbirliği” gibi pozitif söylemler kullanmakta böylece popülarite kazanmaktadırlar (Acar, 2019, s:479). Burada dikkat edilmesi gereken nokta dünyadaki en büyük çok uluslu şirketlerin yarıdan fazlasının ABD kaynaklı olmasıyla, siyasi ve askeri anlamda en büyük devletin ABD olması arasındaki bağdır. Aynı şekilde Avrupa devletlerinin sahibi olduğu çok uluslu şirketler de ABD’ye nazaran az olsa da aynı temel görev üzerindedirler.

Çok uluslu şirketlerin tartışma konusu olduğu bir diğer nokta da ulus devletlerle aralarındaki ilişkilerdir. Çok uluslu şirketler ekonomik gücü oluşturan kaynaklar üzerinde hakimiyet sahibi olmaları, kaynaklarını kaydırma konusunda esnek olmaları, kıt kaynakları elinde bulundurmaları yönüyle ulus devletlerin karşısında ciddi bir karşı güç ve baskı bulundurmaktadır (Dura & Kılıçarslan, 2010, s:90). Devletler çok uluslu şirketlerin faaliyetlerine ve güçlerine bağımlıdırlar. Çünkü kaynakları kontrol eden yapılar bu şirketlerdir (Dura & Kılıçarslan, 2010, s:90. Aynı zamanda çok uluslu şirketlerin bu kadar güçlü olması da ulus devletlerin sağladıkları imkânlar ve kaynaklar dolayısıyladır. Bu şirketlerin tanınırlıkları da hedef ülke için bir nimettir. Çünkü yatırım almak ve döviz girdisi sağlamak iç piyasada hareketlilik sağlayacak, toplumsal refah artacak, bununla beraber huzur ve güvenlik de sağlanacaktır. İnsanların geleceğe korkuyla baktığı bir yerde güvenliğin sağlanması mümkün olamayacağı için devletlerin ana hedefleri toplumun ekonomik durumunu en üst seviyede tutmaktır.

Dura ve Kılıçarslan (2010) çok uluslu şirketlerin ulus devletler üzerindeki etkilerinin sadece ekonomik anlamda değil işbölümü anlamında da önemli ölçüde yüksek olduğunu ifade etmişlerdir. İş bölümü demek üretimin ve dağıtımın sistemli bir şekilde yapılması demektir. Çok uluslu şirketler iş bölümüyle beraber üretimin yönünü ve yapılacağı ülkeleri de belirlemiş olurlar. Ayrıca bu yolla dünyanın her yerinde faaliyetlerde bulunmaları ve karar alma mekanizmalarını etkileme güçleri bu şirketlerin baskılarını dayanak noktasını oluşturmakta, coğrafi sahanın dışında siyasi bir sahada faaliyet yapmalarını sağlamaktadır.

Son olarak sektörel bağlamda çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini ele almak gerekirse Forbes 2016 Global 2000 listesinde yer alan en gelişmiş şirketlerin üzerinde kısaca durulmasında fayda vardır. Uluslararası alanda en büyük 540 şirket ABD’ye aittir, ardından Çin 200 şirket, Birleşik Krallık 92 şirket, Kanada ve Almanya da 53 şirket sahibidir. Türkiye’de ise 11 çok uluslu şirket bulunmaktadır (Kamacı, 2018, s:86). En büyük çok uluslu şirketin 7 tanesi enerji alanında, 5 tanesi otomotiv alanında, 2 tanesi finansal alanda, 2 tanesi sağlık alanında, 2 tanesi teknoloji alanında 2 tanesi de toptancılık ve perakende alanında faaliyet göstermektedir (Kamacı, 2018, s:86,87). Bu şirketlerin en büyüğü perakende alanında faaliyet gösteren Wal – Mart şirketidir ve geliri 2016 yılı itibariyle 192 ülkeden daha fazladır (Kamacı, 2018, s:87).

Küreselleşmeyle beraber çok uluslu şirketler her geçen gün daha da güçlenmekte ve ekonomik alandaki nüfuzlarını arttırmaktadırlar. Bu güç; siyasi, askeri, iletişim alanında da varlığını hissettirmektedir. Ayrıca istihdam sağlamaları ve teknoloji transferiyle gelişmeye katkı sağlamaları da ulus devletlerin çok uluslu şirketlerin faaliyetleri konusunda iştahını kabartmaktadır. Ancak materyalist dünyada her şeyin karşılıklı olduğunu unutmamak ve bu küresel şirketlere bağımlı olmanın acı sonuçları olabileceğini de bir an olsun akıldan çıkarmamak gerekir. Örneğin çok uluslu şirketlerin yaptıkları yatırımları bir anda sonlandırmaları ya da bu durumu hedef ülkelerde bir koz olarak kullanmaları ulus devletler için ekonomik bağımlılık anlamına gelmektedir. Ayrıca bir anda sermayenin yurt dışına çıkması ulus devletlerin vatandaşlarının birçoğunun işsiz kalmasına ya da enflasyonun ciddi anlamda yükselmesine sebep olabilir. 

Çok Uluslu Şirketlerin Toplumsal Yaşam Üzerindeki Etkileri

Çok uluslu şirketlerin ekonomide ve siyasi arenada etkilerine değinildi. Ancak üçüncü bir sacayağı da var ki bu da kültürdür. Kültürel alan değerlerin, inançların, sembollerin söz sahibi olduğu ve toplumun temel yaşama biçimini yansıtan bir ayna gibidir (Şimşek, 2006, s:168). Küreselleşen dünyada toplumlar arasında en hızlı transfer edilen şeylerden biri de kültürdür. Her toplumun kendine has normları, kuralları, gelenekleri, görenekleri ve yaşayış biçimleri vardır. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin toplumlarında gelenekçilik yaygın olarak görünen bir yaşam tarzıdır. Buna karşılık küresel şirketler yeni yaşam tarzlarının ve farklı toplumların (bu toplumlar genellikle batılı toplumlardır) benimsediği ortak kültürel değerlerin taşıyıcılığını yapmaktadır. Küreselleşmenin taşıdığı en önemli toplumsal olgu tüketimdir. Çok uluslu şirketler ürettikleri ürünlerle tüketim toplumları meydana getirmiş ve tüm dünyada markalaşmış ürünlerin pazarlamalarını yapmışlardır ki bu da yetişen gençliğin ve insan tiplerinin aynılaşmasına sebep olmaktadır (Şimşek, 2006, s:168).

Amerika’da üretilen bir akıllı telefonun Ortadoğu toplumlarında tüketilmesi, İtalya’nın ve Fransa’nın ünlü moda ikonlarının tasarladığı elbiselerin Asya’da ve Latin Amerika’da benimsenmesi, fast-food restoranlarının dünyanın her yerinde şubelerinin olması ve yiyeceklerinin çok sevilmesi, Alman araba markalarının büyük rağbet görmesi küreselleşmiş dünyada çok uluslu şirketlerin ne denli büyük bir kültür taşıyıcısı olduklarının önemli göstergeleridir (Şimşek, 2006, s:168). Bu durum geleneksel toplumların yavaş yavaş küresel dünyaya entegre olmalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu tarz dışarıya kapalı toplumlarda çok uluslu şirketler halkın ilgisini ve güvenini kazanmak adına festivaller, çekilişler, konserler düzenlemekte bu şekilde toplumun sempatisini kazanmaktadırlar (Şimşek, 2006, s:168). Örneğin fanta gençlik festivali, magnum araba çekilişi gibi etkinlikler insanlar tarafından ilgi çekmekte, bu etkinliklere yoğun katılım da sağlanmaktadır. Özellikle internet teknolojisiyle beraber kültürel taşınma daha da hızlanmıştır. İnsanlar dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen olaydan, fenomen haline gelen tüketim ürünlerinden ya da çok basit bedensel hareketlerden ve dans figürlerinden dahi anında haberdar olmakta ve bunları benimsemektedirler. Toplumların kültürel değişimlerini hızlandıran, giyim tarzlarını, zevklerini, dünya görüşlerini değiştiren bu girişimler küreselleşen dünyanın kültürel karşılığını göstermektedir.

Sonuç

Küreselleşme olgusu özellikle 1980’li yıllardan itibaren liberal ekonomik politikaların benimsenmesiyle beraber ortaya çıkmıştır. Küreselleşmenin bu denli hızlı ilerlemesindeki en önemli etken de çok uluslu şirketlerdir. Bu büyük şirketler güçlü sermayeye sahip olan ve teknolojik olarak gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan, yatırımlarını da görece az gelişmiş ülkelerde yapan dünya çapında işletmelerdir. Yaptıkları yatırımlarla ve güçleriyle devletlerle rekabet eder konuma yükselen bu şirketler küresel politikaların benimsenmesinde, toplumların yönlendirilmesinde ve yönetilmesinde de etkili olmaktadırlar. Büyük çok uluslu şirketlerin çoğu batılı devletlerin hedefleri doğrultusunda hareket etmekte bu yönüyle geleneksel toplumları ve ulus devletleri de etkilemektedirler. Küresel çapta faaliyet gösteren bu şirketler siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda önemli faaliyetler yapmakta devletleri etki altına almakta ve toplumları da değiştirip dönüştürmektedirler. Dünyada tek tip tüketimi özendirmekte ve sınırların kalktığı bir dünya oluşturup bu dünyada da söz sahibi olmaktadırlar. Geçmişten beri süregelen ticaretin bu denli tekelleştiği bir dünyada tüketicilerin de alternatifsiz kalması küreselleşmenin tercih olmaktan ziyade zorunluluk halini almasına neden olmaktadır. Çok uluslu şirketlerin misyonu da küreselleşmenin ve yeni dünya düzeninin dizayn edici aktörleri olmaktır. 

Kaynakça

Acar, Ü. (2020). Küresel Politikaların Belirlenmesinde Çok Uluslu Şirketlerin Rolü ve Önemi . TESAM Akademi Dergisi , 7 (2) , 465-489

Çam, E. (2011). Çok Uluslu Şirketler ve Gelişen Ülkeler . İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası , 45 (1-4)

Dura, C. & Kılıçarslan, Z. (2011). Ulusötesi Şirketler ve Ulus Devlet: Güç Kayması Üzerine Bir Araştırma . Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 1 (31) , 11-37

Kamacı, A. (2018). KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN EKONOMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ . Yönetim Ekonomi Edebiyat İslami ve Politik Bilimler Dergisi , 3 (2) , 81-92

Kaymakçı, Y. D. D. O. (2013). Küresel Ekonomide Çok Uluslu Şirketler ve Türkiye’deki Yansımaları . Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 11 (1) , 224-249

Kıvılcım, F. (2013). KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ . Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi , 5 (1) , 219-230

Korkmaz, M. & Osmanoğlu, C. (2019). Küreselleşmenin Birey ve Toplum Hayatına Etkileri ve Din Eğitimi . MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi , Ek Sayı 1 , 951-967

Oran, İ. B. (2020). KÜRESELLEŞME VE BÖLGESEL KALKINMA EŞİTSİZLİKLİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ . Journal of Life Economics , 7 (3) , 283-396

Şimşek, S. (2013). Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketler ve İnternetin Önemi . Selçuk İletişim , 4 (3) , 166-175

Tanrıöver, O. & Kırlı, S. (2015). GLOBAL KÖY VE KÜLTÜREL EMPERYALİZM: KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA ENFORMASYON TOPLUMUNA BAKIŞ . Intermedia International E-journal , 2 (1) , 133-142

İlginizi Çekebilir: Tüketim Toplumu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir