İbn-i Haldun Kimdir? Sosyolojisi ve Kavramları

İbn-i Haldun Kimdir? Sosyolojisi ve Kavramları
0

İbn-i Haldun, 14. yüzyılda yaşamış Tunuslu bir tarihçi, filozof, devlet adamı ve modern sosyolojinin öncüsü olarak kabul edilen evrensel bir dehadır. 27 Mayıs 1332’de dünyaya gelen İbn-i Haldun, en bilinen eseri Mukaddime’de geliştirdiği “İlm-i Umran” (Medeniyet Bilimi) ile toplumsal olayları sistematik olarak incelemiştir. Auguste Comte’dan asırlar önce sosyal bilimlerin temellerini atarak, tarihsel ve toplumsal olguları bilimsel bir metodolojiyle analiz eden ilk düşünür olmuştur.

Sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul edilen Abdurrahman İbn-i Haldun, hicri takvime göre 1 Ramazan 732’de, miladi takvime göre 27 Mayıs 1332’de Tunus’ta dünyaya gelmiştir. İbn-i Haldun, Endülüs kökenli köklü bir aileye mensuptur. Aile büyükleri, devlet içerisinde önemli konumlarda bulunmuş kimselerdendir. Bu nedenle Endülüs’ü terk etmek zorunda kalıp, Tunus’a göç etmelerine rağmen Tunus’ta da saygınlıklarını korumuşlardır. İbn-i Haldun’un ilk hocası babası olmakla birlikte, küçük yaşlardan itibaren Endülüslü hocalarından ve Tunus’un alimleri ve ediplerinden fıkıh, hadis, tefsir gibi dini ilimler alanında tahsil yapmış, bunun yanı sıra lügat, belagat ve sarfahiv gibi dil ile ilgili bilgileri öğrenmiştir. Sadece bu alanlarda değil, matematik, fen bilimleri, mantık, felsefe gibi alanlarda da tahsil yapmıştır.

O dönemde yaşanan olaylar nedeniyle ilim tahsili imkanı zorlaşan İbn-i Haldun, atalarının izinden giderek hayatının bir dönemini siyasi alanda, devletlerin farklı kademelerinde geçirmiştir. Kuzey Afrika’nın farklı devletlerinde katiplik, kadılık, vezirlik gibi önemli görevlerde bulunmuş fakat taht kavgaları, siyasi dengelerin değişmesi gibi sebeplerden ötürü devlet kademelerinde bir yükselip bir düşüşe geçmiştir. Bu durum ona devletleri, siyasi hayatı ve toplumları inceleyebilmesine, daha iyi anlamasına ve anlamlandırmasına vesile olmuş, yazımızın devamında detaylı olarak inceleyeceğimiz fikirlerinin ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur.

İbn-i Haldun’un en önemli eseri, “giriş” anlamına gelen Mukaddime’dir. İbn-i Haldun, siyasi ve toplumsal hayatı incelerken geliştirdiği fikirlerini Mukaddime’de ele almış, insana, topluma, siyasi alana ve tarihe dair önemli kavramlar ortaya koymuştur. Mukaddime, sosyolojiyle birlikte siyaset bilimi alanında önem arz etmekte ve sosyal bilimlerin diğer alanlarında da değerini korumaktadır. Devlet kademelerinde görev yapmasının yanı sıra bedevi kabile hayatını yakından inceleyerek bu anlamda da önemli fikirler ortaya koymuştur. Siyasi yaşamından sonra Kuzey Afrika’ya dönerek birçok araştırmalar ve çalışmalar yapmış, daha sonra Kahire’deki İslami araştırma merkezinde öğrencilerine toplum ve sosyoloji alanında dersler vermiştir. Yaşamının son dönemlerini Kahire’de geçiren İbn-i Haldun, 17 Mart 1406’da vefat etmiştir.

İbn-i Haldun Sosyolojisi

İbn-i Haldun’un hayatında yaşadığı iniş çıkışlar, devlet içinde bulunduğu konumlar, farklı toplumları, devletleri gözlemleme imkanı bulmasında ve sosyolojik görüşlerinin oluşmasında etkili olmuştur. İbn-i Haldun eserlerinde, klasik ve çağdaş sosyolojiyle benzer fikirleri üretmiş, Mukaddime adlı eserinde, toplumsal olayları ele almış ve sosyoloji için önemli kavramları ortaya koymuştur. İbn-i Haldun “Umran” adını verdiği bilimle ilgilenmiştir. Eserinde, umran kavramından sıkça bahsetmiş, toplumların nasıl oluştuğunu, toplum tiplerini, toplumların ve devletlerin siyaset ve ekonomi gibi farklı kurumlarının birbiriyle ilişkisini incelemiştir. Bununla beraber, “asabiyet” kavramı da eserinde sıkça ifade edilmiştir.

Umran:

İbn-i Haldun, ilk topluluklardan itibaren, değişen yaşam koşullarının insanların doğal olarak birbirine ihtiyaç duymasına neden olduğunu savunmuştur. Bireylerin göçebe ya da yerleşik yaşamda olması fark etmeksizin toplumsal hayatın bütününü umran olarak ifade etmiştir. Bir diğer ifadeyle toplumsal hayatı ve siyaset, iktisat gibi kurumları inceleyen bilimdir.

Asabiyet:

İbn- i Haldun, bireylerin toplum içinde birbirine olan bağlılıklarını, dayanışmayı yani toplumsal birlikteliği asabiyet kavramıyla açıklar. Asabiyet azaldığında toplumsal çözülmeler oluşabilir, olumsuzluklar artabilir ya da bireyler bağlı oldukları asabiyetler içinde örgütlendiğinde insanlığın ortak değerlerini tahrip edecek boyuta gelebilir, liyakatsizlik gibi sorunlar ortaya çıkabilir. İbn-i Haldun en güçlü asabiyetin yerleşik hayattan çok göçebe hayatta olduğunu ifade eder.

Asabiyet kavramı İbn-i Haldun’un toplum anlayışının temelini oluşturmaktadır. İbn-i Haldun toplum tipleriyle ilgili çalışmalarında asabiyet kavramının önemini vurgulamıştır.

Devletlerin ve Medeniyetlerin Döngüsel Teorisi

İbn-i Haldun’un sosyolojisinin ulaştığı nihai sonuç, devletlerin ve medeniyetlerin tıpkı canlı bir organizma gibi doğduğunu, büyüdüğünü, yaşlandığını ve öldüğünü öne süren döngüsel teorisidir. Bu süreç doğrudan asabiyetin gücüne bağlıdır ve genellikle şu aşamalardan geçer:

  1. Güçlü asabiyete sahip göçebe bir topluluk, zayıflamış ve asabiyetini yitirmiş yerleşik bir medeniyeti fetheder.
  2. Fetheden grup, yeni bir hanedan kurar ve zamanla yerleşik hayata (hadarilik) geçer.
  3. Birkaç nesil boyunca refah ve lüks içinde yaşayan yeni hanedanın asabiyeti giderek zayıflar.
  4. Asabiyetini tamamen yitiren devlet, savunmasız hale gelir ve yerini, dağlardan veya çöllerden gelen yeni ve güçlü bir asabiyete sahip başka bir gruba bırakır.

İbn-i Haldun’un Modern Sosyolojideki Yeri

İbn-i Haldun’un toplumu ve onun kurumlarını bilimsel bir nesne olarak ele alması, nedensellik ilkesine vurgu yapması ve sosyal olguları yine sosyal olgularla açıklaması, onu modern sosyolojinin habercisi yapmaktadır. Toplumsal dayanışma üzerine yaptığı vurgu, Émile Durkheim’ın “kolektif bilinç” ve “mekanik/organik dayanışma” kavramlarını; toplumların evrimi ve çatışma üzerine teorileri ise Karl Marx ve diğer çatışma kuramcılarının çalışmalarını akla getirir. Bu nedenle, birçok Batılı ve Doğulu akademisyen tarafından sosyolojinin gerçek kurucusu olarak kabul edilmektedir.

İbn-i Haldun’un Toplum Tipleri Nelerdir?

14.yüzyılın büyük İslam düşünürü ve modern sosyolojinin öncüsü kabul edilen İbn-i Haldun, başyapıtı olan Mukaddime’de toplumları anlamak için temel bir tipoloji geliştirmiştir. O, toplumları basitçe ilkel ve modern olarak ayırmak yerine, onların sosyal yapılarına, coğrafi koşullarına ve yaşam biçimlerine odaklanmıştır. Bu çerçevede, göçebe ve kırsal yaşam tarzını ifade eden “bedevilik” ile yerleşik şehir hayatını ve medeniyeti temsil eden “hadarilik” kavramlarını ortaya koymuştur. Bu iki toplum tipi, İbn-i Haldun’un devletlerin kuruluş, yükseliş ve çöküş döngüsünü açıkladığı meşhur “asabiyet” teorisinin temelini oluşturur. Teorilerin ayrıntıları şu şekildedir:

1.İbn-i Haldun’a Göre Bedevilik

İbn-i Haldun’un toplum sınıflandırmasında bedevilik, göçebe veya yarı göçebe yaşam tarzını benimsemiş kırsal toplumları ifade eder. Bu toplumların temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Zorlu doğa koşulları ve sürekli hareketlilik, bireyler arasında güçlü bir dayanışma ve iş birliği ruhu oluşturur. İbn-i Haldun’a göre bu kolektif bağlılık, yani “asabiyet”, bedevi toplumlarda en saf ve en güçlü halindedir. Tarihteki Türk ve Moğol boyları ile günümüzdeki bazı Bedevi kabileleri bu toplum tipine örnek gösterilebilir.

2.İbn-i Haldun’a Göre Hadarilik

Hadarilik, İbn-i Haldun’un teorisinde şehirlerde yaşayan, yerleşik hayata geçmiş ve medeniyet kurmuş toplumları tanımlamak için kullandığı bir kavramdır. Bu toplumlar bilimde, sanatta, mimaride ve ticarette ileri bir seviyeye ulaşmıştır. Ancak bu gelişim, aynı zamanda bir zayıflığı da beraberinde getirir. Refah ve lüksün artması, bireyselleşmeyi teşvik ederek toplumsal dayanışmayı (asabiyeti) zayıflatır. Antik Roma İmparatorluğu’nun şehirleri, Endülüs medeniyeti veya Osmanlı’nın İstanbul’u gibi büyük ve gelişmiş merkezler hadari toplumların tipik örnekleridir.

İbn-i Haldun asabiyet kavramını sadece toplumlar için değil, siyasi ve iktisadi alanlarda da gözlemlemiştir. İbn-i Haldun’a göre asabiyet kavramında liyakat konusu da önemlidir. Bireylerin, kendilerinin bağlı olduğu asabiyelerin, devletin içinde örgütlenerek liyakatsizlik gibi durumlara neden olduğu görülmüştür. Dolayısıyla bu durum, insanlığın ortak değerlerini tahrip etmektedir.

thumbnail
Önerilen Yazı
İbn-i Haldun ve Onun Ümranı | Tarih, Devlet ve Toplum Üçlemesi

Hadarilik, Üretim ve Tüketim İlişkileri

İbn-i Haldun’un bir diğer sosyolojik görüşü, toplumlar yerleşik hayata geçtikten sonra ilerlemeye başlamış ve gelişmiştir. Bununla birlikte refaha ulaşmış ve tüketen bir topluma dönüşmüştür. Bir diğer ifadeyle, asabiyeti zayıflamış toplumlar paylaşma, dayanışma gibi ortamlardan uzaklaşıp, tüketim ve gösteriş toplumuna dönüşmeye başlamıştır. Özellikle üretim ve tüketim arasındaki dengeyi sağlayamayan, borçlanma üzerine kurulu bir ekonomik anlayışın sonunda toplumsal sıkıntılar da ortaya çıkmaktadır. Örneğin ihtiyacı olan bir toplumun temel gereksinimleri karşılayamaması, ihtiyacı olmayan bir toplumun da aşırı tüketime yönelmesi asabiyet duygusunu azaltarak toplumsal açıdan dayanışma ve birlik ruhuna zarar vermektedir. Bu durum toplumsal tasavvurun çöküşüne sebebiyet verebilmektedir.

Asabiyet Kavramı Toplum Tiplerini Nasıl Etkiler?

Asabiyet, bir topluluğu bir arada tutan, ortak bir amaç uğruna hareket etmelerini sağlayan kolektif ruh, grup dayanışması veya sosyal bağlılık olarak tanımlanır. İbn-i Haldun’a göre asabiyet, bir devletin kurulmasının ve ayakta kalmasının temel motorudur. Bedevi toplumlardaki güçlü asabiyet, onlara fetih yapma ve devlet kurma gücü verir. Ancak kurulan devlet yerleşik hayata geçip hadarileştikçe, asabiyet nesiller içinde zayıflar. Bu zayıflama, toplumu dış tehditlere karşı savunmasız bırakır ve en sonunda çöküşe zemin hazırlar.

İbn-i Haldun’a Göre İnsan Nedir?

İbn-i Haldun’a göre insan, gereksinimlerini karşılayabilmek için diğer insanlarla ilişki kurmalıdır. İnsan tek başına yaşayamaz. Bu nedenle insan toplumsuz, toplum insansız olmaz. İbn-i Haldun, umran biliminde medeniyetin temelini insan, toplum ve toplumun asabiyesinin oluşturduğunu ifade eder.

İbn-i Haldun’un Medeniyet Teorisi Nedir?

İnsanlığın birbirine ihtiyacından doğan toplum bilinci yani asabiyet, aslında medeniyetin doğuşunun temelini oluşturmaktadır. İnsanlar önce kırsalda yaşar, yani bedevidir. Sonra şehirlere göç eder. Yaşamak için uygun koşullar oluştuğunda yerleşik hayata geçerek üretim ve tüketim ilişkilerini geliştirir, refah artar. Bilimde, teknolojide, sanatta ve zanaatta ilerler. Tüm bu süreçlerin sonucunda medeniyet gelişir. İbn-i Haldun’a göre devletler de insanlar gibi doğar, büyür ve ölür.

İbn-i Haldun’un Yaptığı Çalışmalar Nelerdir?

İbn-i Haldun’un çalışmalarını özetlemek gerekirse, onun en büyük yeniliği aslında toplumları ve medeniyetleri inceleyen “İlm-i Umran” adında yepyeni bir bilim dalı kurmasıydı. Devletlerin neden kurulup güçlendiğini ve zamanla neden zayıflayıp yıkıldığını ise “asabiyet” adını verdiği o meşhur toplumsal dayanışma fikriyle açıkladı. Bu özgün yaklaşımı sayesinde, bugün bildiğimiz sosyoloji ve tarih felsefesinin de temellerini atmış oldu. Üstelik sadece bunlarla da kalmadı, ekonomi alanında bile değer, vergi ve üretim gibi konularda kendisinden yüzyıllar sonra konuşulacak modern fikirler üretti. Zaten onu bu kadar büyük yapan da buydu; tarih, siyaset, ekonomi gibi birçok farklı alanı birleştiren bütüncül bir bakış açısına sahipti.

thumbnail
Önerilen Yazı
İbn Haldun ve Mukaddime’ye Çok Kısa Bir Bakış

İbn-i Haldun’un Eserleri

  • Kitabü’l İber (Dünya Tarihi anlamına gelmektedir.)
  • Mukaddime (Mukaddime, aslında Kitabü’l İber’in giriş bölümüdür.)
  • Lubabu’l Muhassal fi Usuli’d Din (İslami ilimler hakkındaki çalışmasıdır.)
  • Et-Ta’rîf bi-İbn Haldun ve Rıhletuhu Garben ve Şarkan (İbn-i Haldun’un Hayatı ve Onun Doğu ile Batı’ya Seyahatleri anlamına gelmektedir. İbn-i Haldun’un otobiyografisidir.)
  • Kasidei Bürhe-i Şerhi (Şiir Kitabı)
  • Kitab el-Mantık (Mantık Kitabı)
  • Kitab el-Hisab (Hesap Kitabı)

Kaynakça

  • Albayrak, A. (2010). İbn Haldun’un medeniyet tasarımı ve insan. Din Psikolojisi Dergisi, 21(1).
  • Ateş, F., & Utkan T. (2017). İbn Haldun’a Göre Toplum ve Şehir. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of Intertional Researc, 10(53), 341-351. https://doi.org/10.17719/jisr.20175334115
  • Batur, B. (2021). İbn Haldun’un Asabiyeti: Bir Kavramın Sosyolojik İzdüşümleri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(46), 152-161. https://doi.org/10.52642/susbed.902524
  • Çetin, E. (2022). Sosyolojinin Mukaddimesi: Mukaddime’de Sosyoloji. Nobel Akademik Yayıncılık, 1-5.
  • Göcen, G. (2013). İbn Haldun’un toplum ve insan yaklaşımının günümüze düşen izdüşümleri: Tüketim toplumu ve narsist insan. Toplum Bilimleri, 7(14), 175-98.
  • Karadağ, N. (2021). İbn Haldun’un Umran İlminde Medeniyet. Eğitim ve Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 46-59.
  • Ritzer, G., & Stepnisky, J. (2018). Sosyoloji Kuramları (H. Hülür, Çev.; Baskı: Mart 2019). De Ki Basım Yayım Ltd. Şti.
Tam AdıEbû Zeyd Abdurrahmân bin Muhammed bin Haldûn el-Hadramî
ÜnvanlarıModern Sosyolojinin Öncüsü, Tarih Felsefecisi, Devlet Adamı
Doğum27 Mayıs 1332, Tunus
Vefat17 Mart 1406, Kahire, Mısır
KökeniEndülüs kökenli, siyaset ve ilimle uğraşan köklü bir aile
EğitimiMultidisipliner: İslami ilimler (fıkıh, tefsir), felsefe, mantık, matematik
Siyasi KariyeriKuzey Afrika’da vezirlik, katiplik, kadılık gibi çeşitli devlet görevleri
En Önemli EseriMukaddime (Kitâbü’l-İber adlı dünya tarihinin giriş ve birinci cildidir)
Kurduğu Bilim Dalıİlm-i Umran (Medeniyet / Toplum Bilimi)
Temel KavramıAsabiyet (Toplumsal dayanışma, kolektif ruh, grup bilinci)
Toplum SınıflandırmasıBedevilik (Göçebe/Kırsal Yaşam) ve Hadarilik (Yerleşik/Şehirli Medeniyet)
Ana TeorisiDevletlerin ve medeniyetlerin döngüsel teorisi (kuruluş, yükseliş, zayıflama ve çöküş)
MirasıToplumu ve tarihi bilimsel bir yöntemle inceleyen ilk düşünürdür.

İlginizi Çekebilir: Klasik Dönem Sosyologları

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir