“Genç Kız ve Ölüm” Kitabının Toplumsal Cinsiyet Çerçevesinde Analizi

Aysel Özakın tarafından yazılan roman, 1970'lerin ikinci yarısının toplumsal ve politik ortamını ve özellikle kadının yaşantısındaki cinsiyetçi izleri ve toplumun inşa ettiği toplumsal cinsiyet rollerinin kadının içsel yaşamındaki tahribatlarını konu alıyor.

“Genç Kız ve Ölüm” Kitabının Toplumsal Cinsiyet Çerçevesinde Analizi
genc kiz ve olum kitap analizi
0

Kitabın ana karakterleri Nuray İlkin, Cemil, Seçkin ve Nuray’ın romanına ödül vermeyi layık görmüş Güzel Sanatlar Kulübünün sahipleri. Romanın içinde Nuray İlkin karakterinin romanına da yer veriliyor ve konularının geçmişle ilişkileri ele alınıyor. Nuray İlkin’in romanı, aslında kendisini ve hayatını anlattığı fakat bunu eski eşi Cemil’den başka kimsenin bilmediği bir roman. Henüz ilkokula giderken Cumhuriyet kuşağının idealist bir öğretmeni olan annesinin intiharı üzerine babası tarafından halasının yanında yaşamak üzere köye getirilen Nuray, öncelikle burada cinsiyetçi ayrımlarla karşılaşmaya başlıyor. İki erkek kuzeni okuldan geldikten sonra geç vakitlere kadar sokakta oynayabiliyor, ağaçlara tırmanabiliyor, evlerinin yakınındaki gölde yüzebiliyorlar. Nuray ise halasının öğrettiği kanaviçe ve Çin iğnesini yapıyor. Oynamasına izin verilen tek oyun kendilerinin diktiği bez bebeklere annelik yapmak. Daha küçükken ona bu rol öğretilmiş olan Nuray, kızların evlenmek için büyüdüklerini düşünüyor ve filmlerdeki gibi güzel siyah gözlü bir erkekle evleneceği hayalini kurmaya başlıyor. Yaşı 19 olduğunda ise Cemil ile tanışıyor. “iyi bir aile kızı” olması gerektiği için Cemil ile gündüz vakti görüşemiyor geceleri evden kaçıp kimse uyanmadan geri dönüyor, bir gün halası onu yakalayınca bunun onlara yakışmayacağını söyleyerek görüştüğü her kimse ailesiyle gelip Nuray’ı istemesini söylüyor, bundan bir hafta sonra da Cemil ile evleniyorlar. Nuray, Cemil ondan daha bilgili ve daha çok okumuş olduğu için, ona layık olabilmek adına Cemil’in ona okuması için verdiği her şeyi okumaya çalışıyor. Bulundukları toplumun geleneksel düşünceleri ikisine de bağnazlık olarak gözüktüğü için sadece ikisi olmalarının birbirlerine yeteceğini düşünüyor ve başka kimseyi hayatlarına sokmamaya dikkat ediyorlar. Bir süre sonra Seçkin adını verdikleri bir kızları oluyor, Nuray evde kızlarıyla ilgilenirken Cemil bir mühendis olarak çalışıyor. Nuray sık sık yaptığı her şeyin eşini mutlu etmek için olduğunu düşünmeye başlıyor. Eşi için giyiniyor, eşi başka kadınları beğenmesin diye süsleniyor, eşi işten aç ve yorgun geleceği için sofrayı her zaman aynı saatte hazır ediyor ve uyumadan önce de “kadınlık görevini” yerine getiriyor. Çünkü ona bunlar öğütlenmişti ve Cemil de bunları bekliyor. Nuray zamanla her şeyini Cemil’e bağladığını düşünüyor ve bu düşünceleri artık aralarındaki evliliğe de yansımaya başlıyor. Cemil’in ısrarlarına karşılık Nuray’ın kendinden emin isteğiyle boşanıyorlar.
Nuray küçük bir kız çocuğuyken erkekler gibi olamayacağı konusunda sürekli uyarılıp aksini yaptığında cezalandırıldığı için bunları iyice aklına kazımıştı ama bunlar ona anlamsız geliyordu. O zamandaki öğretiler gelecekteki hayatını da etkilemeye başlamıştı. Toplumun kadının üzerine koyduğu etiketler yüzünden kadınların birçok şeyden mahrum kalması bunun yanında birçok şeyin de onlara görev olarak yüklenmesini kabul etmiyordu. Küçüklüğünde erkekler gibi koşamaz, ağaçlara tırmanamaz, araba markalarını bilme oyununu oynayamazdı. El işi öğrenir, ev işlerinde halasına yardım eder ve bebeklerine annelik yaptığı oyunlar oynayabilirdi.

Bir kız ve bir erkek çocuğu henüz dünyaya geldiklerinde ilk iş mavi ve pembe giymesi gereken olarak ikiye ayrılır. Zamanla birlikte oynayabildikleri oyunlardan koparılırlar. Kız çocuğuna cinsiyeti sebebiyle böyle uygun görüldüğü dışında bir açıklama yapılmaksızın kıyafetlerine, hareketlerine, söylediklerine ve erkeklerin yanında yaptıklarına devamlı olarak dikkat etmesi gerektiği öğütlenir. Evlenip kendi evini kurduğunda bilmesi gerektiği için ev işleri ve çeşit çeşit yemekler öğretilir, geleceği o yönde olduğu için anne olduğu oyunlar kurulur ve böylece toplumun ondan beklediği roller öğretilerek, erkeklerle arasındaki farklar sürekli vurgulanarak toplumsal cinsiyet inşa edilmiş olur. Evleneceği zaman yine aynı şekilde evine ve eşine karşı görevleri olduğu konusunda öğütler alan kadın, olması gereken yerin evinin içindeki özel alan dışında olmaması gerektiğine, sosyal yaşantının eşiyle ikisi arasında olabileceğine, ve cinsel ilişkinin erkeğin isteğine bağlı olarak yaşanmak zorunda olduğuna inandırılır. Nuray da bu şekilde yetiştirilmişti eşi Cemil de ondan bir görevi yerine getiriyormuş gibi bunları beklemişti. Bir kadın olarak kendine ait bir kişiliği olduğuna ve olması gerektiğine inandığı için, kendi ayakları üzerinde durabilmek insanların arasına karışabilmek için herkesin “yuvasını yıktı” diye adlandırdığı şey ile aslında özgürlüğünü eline almıştı. Tüm bu yaşadıklarına da bir sekreter olarak çalışırken geceleri yazdığı romanında yer vermişti. Beklemediği bir şekilde romanı bir Güzel Sanatlar Kulübü tarafından ödüle layık görülmüştü. Birkaç sanatçının daha konuşma yapacağı bir tören bir akşam yemeği ve ödül olarak verilecek çeklerin takdim edileceği bir program düzenlenmişti. Oradan alacağı ödül ile iki sene çalışmadan yeni yazacağı romana odaklanabilirdi Nuray, artık adını duyurabilmişti gazete ve televizyona çıkacaktı ve yok yere yuvasını yıktığını düşünenlere bir cevap olacaktı bu başarıları.

Nuray, eşinden boşandıktan sonra kadın olması nedeniyle yapıştırılmış etiketlerin yanına bir de “dul” etiketi eklenmişti. Yaşadığı mahallenin bakkalı bir kadının eşinden anca öldüğünde ayrılacağına inandığı için sürekli eşinin ölüp ölmediğini soruyor, ev sahibi eve giren çıkan erkek var mı diye sürekli kapı deliğinden kontrol ediyor ve bir erkek komşusu sürekli kendisini fark ettirmek için balkondan onu izliyordu. Bunları görmezden gelerek olanların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Artık ona ne yapması gerektiğini söyleyen, hiçbir yerde yazmayan kurallara göre yanlış yaptığında ona kızan ve cezalandıran bir halası yoktu ama gazetelerde kadınların başına gelenleri okudukça ve bunların her gün olduğunu fark ettikçe karanlıkta dışarı çıkmayı kendine yasaklamıştı. Yalnız olduğunu dile getirmekten çekiniyordu çünkü insanların tepkisine göre 43 yaşına gelmiş ve genç bir kız annesi olan bir kadının yalnızlığı ayıptı. İnsanların gözünde kadınların üçe ayrıldığını düşünüyordu: Bakire kızlar, evli kadınlar ve dullarla ötekiler. İnsanların artık kendi düşünce kalıplarının dışına çıkmalarını istiyordu, evde bıraktıkları karılarının ya da dışarıda gördükleri çekingen, çocuksu, güçsüz kadınların ve hayatlarını yırtarak kendilerini başıboşluğa bırakan kadınların dışında başka kadın kişiliklerin de var olduğunun bilinmesi istiyordu. Kitabından aldığı ödül sayesinde insanlar onu gazete ve televizyonda görecek ve böyle kadınlar olduğunu anlayacaklardı.

Sosyolog & Aile Danışmanı

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir